Yazılarımı takip edenler bilirler; 2022 yılının Şubat ayında başlayan Rusya-Ukrayna savaşıyla 3. Dünya savaşının başladığını, günümüzden taa iki seneye yakın bir süre öncesinden itibaren adeta ilan edercesine yazmıştım.

Daha sonra 2023 yılının Ekim ayında başlatılan İsrail-Gazze savaşı ile de ikinci cephesi açılmış oluyordu.

Gerçeği bilenler hariç içimizdeki çoğu yazarların ve dünya otoritelerinin, Rusya-Ukrayna Savaşı barışla sonuçlanır, Gazze savaşında da İsrail esirleri kurtarır ve bu savaş da bir şekilde biter gözüyle baktığı günlerde yazdığım makalemde 3. Dünya Savaşının başladığını ve aynen;

“Tahminlerimize göre bu savaş büyüyecek, diğer birçok devletin katılmasıyla bütün Ortadoğu’yu kaplayacak.

Her türlü teknolojik silahın yanında nükleer silahlar da kullanılacak, dünya kurulduğundan beri gelmiş geçmiş bütün savaşlar bunun yanında çocuk oyuncağı kalacak, felaket büyüyecek, insan ölümleri milyarları bulacak ve insanlığın büyük bölümü yok olacak.” demiştim.

Yine aynı görüşteyim.

Şimdi ne oldu? İsrail arkasına ABD’yi alarak İran’a kapsamlı bir saldırıya geçti. Ve böylece Dünya Savaşında İsrail’in savaş halinde olduğu Yemen, Suriye, Lübnan cephelerinden sonra yeni bir cephe daha ateş hattına girmiş oldu.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde Keşmir bölgesi anlaşmazlığı sebebiyle Pakistan-Hindistan arasında da sınır çatışmaları olmuş ve çok sayıda insan ölmüştü.

Demek ki şu anda; Rusya, Ukrayna, İsrail, İran, Filistin, Yemen, Suriye, Lübnan, Hindistan ve Pakistan’ın savaş halinde olduklarını düşünürsek ve savaşlara doğrudan yahut dolaylı müdahale eden ABD, İngiltere gibi devletleri de sayarsak güzel dünyamızda 15’den fazla devlet savaşla iştigal etmekteler.

Ve göreceksiniz daha önce de yazdığım gibi yakın bir zamanda adeta anlaşmışçasına; İsrail (ABD) -Türkiye, Kuzey Kore-ABD, ABD-Çin, Tayvan-Çin, Türkiye-Yunanistan, İran-Pakistan ihtilafları da savaşa dönüşecek…

Sanki gizli bir el bu işleri ayarlıyor gibi değil mi? Bunların savaş planları da hazırdır herhalde(!)

Savaşların peşi peşine patlak vermesi, yüz, yüz elli yıllık ihtilafların sırasıyla ortaya çıkması bu işlerin birileri tarafından planlı yapıldığını anlatmıyor mu?

Şimdi de şu gerekçeye bakın, ne hikmetse İsrail’le İran arasında devam eden nükleer silahların sınırlandırılması görüşmeleri tıkanıyor ve aniden İsrail taarruza geçiyor.

İşbu gerekçenin bahane olduğu apaçık şuradan belli ki, İsrail hem son günlerde İran’la görüşmelerde bulunuyor, hem de tam sekiz aydan beri İran’ın içlerinde harekât üsleri kurmakla meşgul oluyor.

ABD Irak’ı da demokrasi getiriyorum bahanesiyle işgal etmemiş miydi?

Anlaşılan o ki, ABD artık Ortadoğu’ya asker göndererek ülkeleri işgal edemiyor, zira kendi içinden kuvvetli bir muhalefetle karşılaşıyor. Sadece bütçeden para göndermek ve bazı uçak gemilerini göndermek suretiyle dolaylı destek oluyor.

İran-İsrail Savaş Tiyatrosu

9 Milyon nüfusa sahip İsrail Başbakanı Netenyahu 90 milyon nüfusu barındıran ve nükleer silaha sahip olduğu söylenen İran’la ve 5 ayrı devletle birden hangi cesaretle savaşabilmektedir? Üstelik Dünya halkları yaptığı zulümlere karşı ayaklanmışken, kendi halkının üçte ikisi meydanlarda “Savaşı durdur” diye haykırırken ve Birleşmiş Milletlerde köşeye sıkışmışken ve de Uluslararası Ceza Mahkemesinden tutuklama emri çıkmışken…

İşte akıllara çengel gibi takılan soru bu. Şimdi olanları okuyoruz:

İsrail tam 8 ay öncesinden hazırladığı operasyonla,

İran içine kurduğu İHA üssünden kalkan dronlarla 6 şehrini birden vurdu,

Silah sistemleri taşıyan araçların İran’a sızıp hava savunmasını çökertti,

Mossad komandolarının İran’ın merkezindeki uçaksavar üslerinin yakınlarına hassas füzeler konuşlandırdı,

Ve böylece İsrail, Ahtapot Stratejisi adını verdiği operasyonla nükleer ve askeri hedeflerin yanında İran’ın Genel Kurmay Başkanı dâhil neredeyse tüm askeri kademesini yok etti.

Ne âlâ memleket, sen taa 2 bin 300 kilometre öteden gel, İran’ın içine gir, hava üsleri kur, silah sistemleri taşıyan araçları sızdır, sonra da nokta atışlarıyla koca bir devleti felç et.

İyi de, 8 aydır bunlar yapılırken İran’ın istihbaratının hiç mi haberi olmamış. Koskoca binyılların Pers İmparatorluğu’na ne oldu?

Siz de hatırlarsınız, bu konuda İran’ın sabıkası bir hayli kabarık.

Bir: 2020’nin Ocak ayında, ABD, İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’yi Irak’ta öldürmüştü.

İran bunun üzerine, birkaç gün sonra ABD’nin Irak’taki iki üssüne 22 füze atmıştı, ama ABD üslerinin önceden boşaltılmış ve kimse ölmemişti.

Heyhat! İşe bakın ki, Trump, daha sonra ABD üslerine yapılacak saldırıyı İran’ın kendisine önceden bildirdiğini açıklıyordu.

İki: 2024’ün Nisan ayında; İsrail, İran’ın Şam’daki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenliyor ve İran Devrim Muhafızları’ndan ikisi general, yedi yetkilisini öldürüyordu.

İran da buna cevap olarak doğrudan İsrail’e 300’den fazla füze ve roketle saldırı yapıyordu.

Bu olayda da işe bakın ki, İran bu yaptığı saldırıyı 72 saat önce ABD’ye haber verdiğini açıklıyordu.

Üç: 2024’ün Mayıs ayında Azerbaycan’da düşen helikopterde İran’ın Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı ölüyordu.

Adı geçenlerin 40 yıllık eski bir Helikopter’e bindirildikleri anlaşılıyordu.

Dört: 2024’ün Temmuz ayında Hamas lideri Haniye, İran başkenti Tahran’da İsrail tarafından öldürülüyordu.

Olay, Cumhurbaşkanlığı sarayının ordu misafirhanesinde gerçekleşiyordu.

Beş: 2024’ün Ekim ayında İran, İsrail’e 200 civarında balistik füze saldırısı düzenliyordu.

Ama bu arada saldırı öncesi, İran’ın ABD’ye bilgi verdiği iddia ediliyordu.

Açıkçası dostlar, bu işlerin içinde iş var. Adeta İran’ın içinden yetkili birileri İsrail hesabına çalışıyor.

Burada işin en enteresan tarafı ne biliyor musunuz? İranlı yetkililerin yaptıkları bazı ihanetleri bizzat kendilerinin açıklamaları!

Ne kadar tuhaf değil mi?

İşin bir diğer yönü de İsrail’in her saldırısı sonrasında İran’ın ciddi kayıplar vermesine rağmen misillemelerinin göstermelik olması ve İsrail’e caydırıcı bir karşılık vermemesidir.

Peki, bu nasıl oluyor, bu kadar açık ihanetin sebebi nedir, sorusu insanın aklına gelmiyor mu?

Sevgili dostlar, taa 1979 yılında İran’da Şah Rıza Pehlevi devrilmiş ve yerine Fransa’da bulunan Ayetullah Humeyni getirtilip oturtulmuştu. Bu işleri başta ABD ve İngiltere içine kümelenmiş Yahudi küresel güçlerin organize ettiği artık bir sır olmaktan çıkmıştır.

O halde İran’daki mollalar yönetimi de başından beri bir ABD kuklasından ibarettir. Şimdi kullanım süreleri dolmuş olacak ki, Büyük İsrail Projesinin bir parçası olarak içerden ve dışardan gerçekleştirilen oyunlarla İran devleti yıkılmaktadır. Günümüz yazarlarından Prof. Yalçın Küçük kitaplarında İran’ın önemli noktalarında Meşhed şehrine nispetle Meşhediler denilen bizdeki sebatailer gibi kripto Yahudilerin bulunduğunu ve mesela eski Cumhurbaşkanlarından Ahmedinejad’ın bunlardan olduğunu yazmaktadır.

Irakta da böyle olmadı mı? Önce terörist olarak ortaya çıkarılan Saddam başa getiriliyor. Zamanı gelince de Saddam’ın da bilgisi ve ilgisi ile Irak devletine son veriliyordu.

Muvazaalı yani danışıklı devam eden ABD-Irak Savaşının son günlerinde meydana gelen olay hâlâ hafızamdadır. Savaş sonunda esir düşen Irak ordusundan bir albay şunları anlatıyordu:

Bizim başımızdakiler ABD ile savaşıyor gibi yapıyorlardı, biz de inanıyorduk. Hatta Enformasyon bakanımız Muhammed Said el-Sahhaf düzenlediği son basın toplantısında her zaman olduğu gibi o, gür sesiyle “Mezopotamya Amerika’ya mezar olacak” diye haykırarak bağırdıktan hemen sonra, bizleri orta yerde bırakıp diğer bakanlarla birlikte valizlerini alıp kendilerini bekleyen ABD helikopteri ile ortadan kaybolmuşlardı.

İran’da veya İsrail’in saldırdığı başka ülkelerde benzeri durum yaşanır mı, onu bilemem.

Kıymetli dostlar, Netanyahu bu savaşa saldırı öncesi Kudüs’teki ağlama duvarına Tevrat’tan aldığı “Halk aslan gibi ayağa kalkacak” notunu bırakarak başlamıştı. Yani adamlar tahrif edilmiş Tevrat’a göre hareket ediyorlar.

Tevrat’ta geçen Nil’den Fırat’a vadedilmiş topraklar bizim güneydoğumuzu kapsadığına göre sırada biz varız demektir.

3. Dünya savaşını anlattığım taa geçen sene 5 Ağustos’ta yazdığım (3) numaralı makalemde aynen şöyle demişim:

“Tahminler bizi yanıltmazsa İran ile ABD ve İngiltere destekli İsrail, savaşa tutuşacak. Füzeler ve bombardıman uçakları havada uçuşacak. Derken bir sene civarında bir zaman diliminde Nil’den Fırat’a Büyük İsrail ütopyasına bağlı olarak savaş Türkiye’ye sıçratılacaktır.”

Böylece birinci tahmini tutturmuş oluyoruz.

İkinci tahmine hazır mıyız?