Bayramlar...
Eskiden kavurma kokusuyla dolan mahalleler, artık kredi kartı hesaplarını düşünen annelerle sessizleşti.
Bir zamanlar bayram, sevgi, ikram ve hoşgörüyle kutlanırken; bugünlerde birçok aile bütçeyi zorlamadan nasıl bayram geçireceğini hesaplıyor.
Üstelik bu manzaranın sebebi ne savaş ne de doğal afet... Daha çok uygulanan mali ve vergi politikalarının halk üzerindeki etkisiyle ilgili.
Başlangıç Noktası: Vergi Mi? Hayır, Hukuk.
Devletin toplumla kurduğu ilişki, hukukla başlar. Hukuk; adaletin, güvenin ve toplumsal sözleşmenin temelidir.
Ancak günümüzde hukuk, bazı alanlarda halkı koruyan değil, daha çok mali disiplini önceleyen bir araç gibi algılanabiliyor.
Türkiye’de vergi yükü yalnızca yüksek değil; aynı zamanda sosyal adalet, hakkaniyet ve doğal hukuk ilkeleriyle de sorgulanması gereken bir boyutta.
Doğal hukuk nedir?
İnsanların doğuştan sahip olduğu bazı temel haklar vardır: yaşama, beslenme, barınma, sağlık gibi…
Bu haklar, ne devlete karşı borçla elde edilir, ne de ekonomik araçlarla pazarlık konusu yapılır.
Ancak bugün Türkiye’de:
Mama alırken vergi veriyoruz,
Bebek bezi alırken vergi veriyoruz,
Süt, su, hatta makarna gibi temel gıdalarda dahi vergi yüküyle karşılaşıyoruz.
Bu durum, sadece "vergi toplama" değil; vatandaşın yaşam hakkını maliyetlendirme gibi algılanabilecek bir yaklaşıma işaret ediyor.
Apis Öküzü: Antik Mısır'da kutsal, dokunulmaz ve sorgulanmaz bir semboldü.
Toplumun sesini kısmaya değil, dinlemeye ihtiyacımız var. Zira halkın ekonomik olarak zorlandığı bu dönemde, vergilendirme politikaları daha duyarlı bir şekilde ele alınmalı.
Ekonomi Ne Diyor?
Mazot fiyatı sadece taşıma maliyetini değil; aynı zamanda üretimi, tarımı ve mutfaktaki yemeği doğrudan etkiliyor.
Zira mazot = üretim demektir.
Vergi politikaları, sadece gelir yaratma değil; aynı zamanda refahı artırma amacı taşımalıdır.
Ne yazık ki bugün gelinen noktada, birçok vatandaş vergi sisteminin adil işlemediğini düşünüyor.
Vergi, bir toplumda refahı desteklemek için vardır; yük haline gelmemelidir.
Aydınlanma Çağı’nın Gözüyle Bakarsak...
Rousseau: “Genel irade halkın yararına yönelmelidir.”
Locke: “Hükümetin meşruiyeti halkın rızasına dayanır.”
Peki bugünkü tabloda, halkın rızası ve refahı ön planda mı?
Girişimciler İçin Zemin Ne Kadar Elverişli?
Bir genç, bir fikirle yola çıktığında; daha kazanmadan vergi levhası, KDV yükümlülüğü ve muhasebe giderleri ile karşılaşıyor.
Bu sistem, girişimcilik ruhunu desteklemekten çok, erkenden bürokrasiye boğuyor.
Atatürk’ün “Çalış, güven, övün” dediği halk, üretirken neden bu kadar zorlanıyor?
Biraz da İroniyle: Bu Ne Kervandır Ya Rab!
Devletin mali sistemi her yerden gelir toplamaya çalışırken; bu yük özellikle alt gelir gruplarını daha çok etkiliyor.
Emeklinin ikramiyesinden, annenin mama alışverişine kadar birçok noktada hissedilen bu yük, artık sosyal adalet açısından sorgulanmalıdır.
Peki, Çözüm Ne Olabilir?
Temel tüketim ürünlerinde KDV oranları düşürülmeli veya sıfırlanmalı,
Tarımsal girdilere özel sübvansiyon sağlanmalı,
Yeni girişimciler için ilk 2 yıl vergi yükü azaltılmalı,
Dolaylı vergiler yeniden yapılandırılarak gelir adaleti gözetilmeli,
Eğitim, üretim ve yerli teknoloji yatırımları vergi avantajlarıyla desteklenmeli.
Çünkü halkın bayramda kavurma pişirememesi, bir dış açık değil; sosyal denge sorunudur.
Son Söz – Apis Öküzünü Ne Yapmalı?
Tarihsel semboller üzerinden konuşacak olursak; artık sorgulanamayan değil, hesap verebilen sistemlere ihtiyaç var.
Bu sistem, halkla birlikte üreten; adaletle yöneten bir anlayışa dayanmalı.
Bugünün tarlasını adalet ve üretimle sürebilirsek; geleceğe umut ekeriz.
Bayramınız mübarek olsun.
Ama bir gün gerçekten içtenlikle kutlanacak bayramlar görmek istiyorsak; önce adaleti, sonra güveni ve emeği yüceltmeliyiz.
Unutmayın: Yaşam bir lütuf değil, temel bir haktır. Ve bu haklar, fiyat etiketiyle değil; insan onuruyla korunmalıdır.