Birkaç gün önce basında, “Dünyanın en pahalı caddeleri” listesi yayınlanınca merak ettim, “Acaba Türkiye’nin en pahalı caddesi neresi olabilir?” diye… Bizim Yeniçağ internet sitesinde yayınlanan ve Türkiye’den de tek caddenin listede yer aldığını duyuran haberi büyük bir merakla okuyunca İstanbul’un en pahalı caddesini öğrenmiş oldum… Bu konuda bir tahminde bulunamadığım için Türkiye’den listeye giren tek caddenin İstiklal Caddesi olması beni şaşırtmadı. Habere göre ülkemizin en çok ziyaret edilen perakende merkezlerinden biri olan İstiklal Caddesi’nde yıllık metrekare kirası 2.251 euro olarak ölçülmüş. Bu rakam caddeyi dünyanın en pahalı 22. caddesi konumuna taşımış.

Bugün dünya caddeleri arasında böyle sıralamalar yapılırken bundan tam 90 yıl önce “İstanbul’un en güzel caddesi” merak konusu olmuş. Meseleyi Cumhuriyet dönemi Türk basınının öncü isimlerinden Sedat Simavi’nin “7 Gün” dergisi 1935 yılında gündeme taşımış ve İstanbul’un en güzel caddesinin hangi cadde olduğu sorusunun peşine düşmüş. Dergide yayınlanan şu yazıyla “İstanbul'un en güzel caddesi neresidir?” sorusu cevabını bulmuş:

“Bu suali İstanbul'a yeni gelmiş, büyük şehirlerden uzak yaşamış bir vatandaşa sorarsanız; Beyoğlu İstiklâl Caddesi der…

Ayni suali bir otomobil meraklısına sorarsanız; Topkapı - Florya asfaltı cevabını alırsınız.

Bir kitap meraklısı için en güzel cadde; Ankara Caddesi’dir. Sulhu sükûnu sevenler, iki yanı ağaçlıklı şehir civarı caddelerini beğenirler.

İstanbul'u gezmek için gelen Amerikalı bir seyyaha sormuşlar, adamcağız hiç düşünmeden cevap vermiş;

"İstanbul'un zaten bir tek caddesi var, o da suyun üstünde" demiş… Biz de Amerikalının fikriyle mutabıkız, hem manzara hem de caddeye benzemesi itibariyle hakikaten İstanbul'un tek bir caddesi var: Galata Köprüsü

İstanbul’un en güzel caddesi... Ahmet Yabuloğlu ile Evvel Zaman - Resim : 1

* * *

Sıklaşan depremlerin de etkisiyle kentsel dönüşümün yaygınlaşması özellikle İstanbul’un pek çok semtini şantiyeye dönüştürmekte. Bir günde yerle bir edilen 40-50 yıllık binaların yerine deprem yönetmeliğine uygun inşa edilen yeni apartmanlar yükselmekte. Şimdi deprem korkusu ve artan nüfusla birlikte çoğalan barınma ihtiyacının sonucu olarak inşa edilen apartmanların 90 yıl önce tabiri caiz ise “hobi-merak” sonucu ortaya çıktığını yine “7 Gün” mecmuasından öğreniyoruz. Apartman kültürümüzün nasıl ortaya çıktığına dair bilgi sahibi olacağımız yazının yazarı apartmanlara isim verilmesine şöyle itiraz ediyor:

“Memleketin her tarafında, bilhassa büyük şehirlerinde, apartıman yaptırmak merakı aldı yürüdü. Tanrı, sahiplerine bağışlasın, tepe tepe kullansınlar, kimsenin kârında gözümüz yok, yalnız garibimize giden bir hal var: tıpkı insan kedi, köpek, gemi filân gibi her apartımana bir isim takılması. Apartıman değil de otel olsa, isim takmayı anlarız, fakat belki serde biraz muhafazakârlık mevcut... Apartımanlara isim konmasını bir türlü anlıyamıyoruz. Apartıman bir çatı altına toplanmış yedi sekiz ev demek değil midir? Şu apartımandan gayrı evlerin isimleri yok da neden apartımanların var. Hele içlerinde öyle garip adlıları bulunuyor ki…

İstanbul’un en güzel caddesi... Ahmet Yabuloğlu ile Evvel Zaman - Resim : 2

Meselâ bir apartımanın ismi: "Seni Sevdim"

“-Nerede oturuyorsunuz hanımefendi?”

"-Seni Sevdim'de efendim..."

Bu yüzden bir ecnebi kadınının başından garip bir vak'a geçmiş. Kadıncağız memlekete yeni gelmiş Türkçesi kıt, pazara gitmiş öteberi almış sonra kemali ciddiyetle dükkâncıya "Seni Sevdim" demiş ve yürümüş. Dükkâncı ilkönce biraz afallamış, fakat bu ilânı aşkı tekrar ettirtmek kabalığını göstermemek için takılmış kadının peşine. Kadın da sanırmış ki, dükkâncı eşyaları hamalla gönderteceği yerde, verilen adrese kendisi getirmek kibarlığında bulunuyor. Velhasıl, madam önde, delikanlı arkada "Seni Sevdim" Apartımanı'ndan içeri girmişler. Bereket versin madamın kocası açmış da kapıyı daha büyük bir yanlışlığın önüne geçilmiş...

Mademki, apartımancılarımızda böyle bir merak var: Hiç olmazsa münasebetli isimler seçsinler. Öyle iki manaya gelir şeyler, aslan, kaplan isimleri, hele siyasî, içtimaî mefhumları kullanmasınlar.”

(7 Gün Mecmuası / Eylül 1935)