Haber kanallarında son dakika bantlarının ardı arkası kesilmiyor yine! Füzeler, bombalar, roketler ekranlardan hiç eksik olmuyor. Hükümetlerin açıklamaları flaş gelişme olarak veriliyor. Ortadoğu’da yine silahlar ve bombalar konuşuyor, yine insanlık ölüyor, yine kan ve gözyaşı hâkim oluyor!

İsrail’in Gazze’de ortaya çıkardığı insanlık dramı, Ortadoğu’daki diğer ülkeleri de etkilemeye başladı. Gazze işgalinin yaraları hâlâ kanıyorken İsrail, saldırganlığını şimdi de İran’a gösterdi. Ardından İran’ın cevabı gecikmedi. En sonunda “büyük abi” ABD, daha önce olduğu gibi Ortadoğu’daki sürece müdahale etti. Anlaşılan İsrail, “vadedilmiş” hedeflerinden vazgeçmeyecek. Anlaşılan ABD, bu hedeflere destek olmaya devam edecek. Anlaşılan İran, Ortadoğu’nun günah keçisi olmaya devam edecek. Peki, ya sonra!

ABD, İran ve İsrail arasındaki siyasi ve askeri gerilim, dikkat çeken ve çekmeyen birçok yönüyle artık önlenemeyen bir küresel gerginliğin arifesini hazırlıyor. Bu gerilim sadece bölgesel dengeleri değil, küresel, kültürel, turistik ve tarihi dengeleri de etkiliyor. Filler siyasi satranç tahtasında bombalarla oynarken, bunun bedelini yine siviller ödüyor.

Gazze… Bu kentin adını ne zaman duysam tüylerim diken diken oluyor. Paramparça olmuş bebek bedenlerinden birkaç damla su için sokaklarda dolaşan küçücük çocuklara, feryat eden annelerden çaresiz gözlerle dünyaya öfke saçan babalara kadar sayısız kadraj beynimi kemiriyor. Bu artık savaş değil; soykırım, insanlığın utancı, sistematik yıkım, vicdanları darmadağın eden bir dram…

Aylardır bombardıman ve abluka altında olan Gazze’de hem insanlık hem altyapı hem diplomasi hem de ülkeler öldü! Hastane bombalayan bir vahşete ne diyebilirsiniz? Temiz su ve gıdaya erişimi engelleyen insanlık dışı politikaları insanlığın hangi skalasına yerleştirebilirsiniz? Uluslararası toplum, devasa kurum ve kuruluşlar, büyük devletler sadece “barış” çağrıları ile yetinirken, kâğıt üzerinde kalmış vaatleri ne yapabilirsiniz?

Bu dram şimdi dalga dalga Ortadoğu’ya yayılıyor. Ufukta kan ve gözyaşı var, göç var, umutsuzluk var, kaos var! Gazze’deki dramları belki yakın zamanda İran’da göreceğiz. ABD, İran söz konusu olduğunda İsrail’e koşulsuz destek veriyor. Bu durum bölgede tansiyonu yükseltiyor. İran’ın dik duruşu karşısında ABD ve İsrail temkinli davranırken, bölgedeki her patlama bir yandan Üçüncü Dünya Savaşı riskini artırırken, bir yandan da yeni insani trajedilerin fitilini ateşliyor. ABD, vicdani sorumluluktan uzak stratejileri ile ortalığı daha da karıştırıyor.

Bölgedeki ülkeler de yaşanan krizi izlemekle yetiniyor: Suriye’nin bir kısmı hâlen İsrail’in işgali altında, ülke diken üstünde! Lübnan, Ürdün ve Mısır kılını kıpırdatmazken, insanlık Yemen’den medet umuyor. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Irak maalesef etkisiz kalıyor… Dünya devletlerinin büyük bir bölümü diplomatik dengeleri korumaya çalışırken, “suya sabuna dokunmama” politikası uyguluyor. Peki, Türkiye…

Malumunuz üzere Türkiye, Filistin davasının en güçlü savunucuları arasında yer alıyor. Bu duruş birçok ülkenin tepkisini çekse de Türkiye, NATO’daki rolü, jeopolitik pozisyonu, stratejik konumu, güçlü ordusu ve savunma sistemleri ile diplomatik terazide ağırlığını hissettiriyor. En baştan beri Filistin’de iki devletli çözümden yana olan Türkiye, Gazze başta olmak üzere bölgedeki her krizde insani yardımları ve diplomatik rolü ile dikkat çekiyor.

Diğer taraftan Türkiye, savunma sistemleri ile İsrail başta olmak üzere terör yapılanmalarının korkulu rüyası hâline geldi. İnsansız hava araçları, kara ve hava gücü, silahlı güçleri ve savunma teknolojileri ile dünyada ilk sıralarda yer alan Türkiye, bu gücünü Ortadoğu’da da hissettiriyor. Bu noktada savunma teknolojilerinde önemli bir yeri olan Baykar’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Selçuk Bayraktar’ı anmak gerekiyor. İlk millî insansız savaş uçağı prototipi Bayraktar Kızılelma’nın mimarı Selçuk Bayraktar’ın vizyonu gerçekten takdire şayan!

Gazze’de insanlık ölürken, devletler sus pus olmuşken, insanlık onuruna sığmayan trajediler yaşanırken, bu günler tarihin kara sayfalarına işleniyor. İsrail, sebep olduğu kriz ve dramlarla ilahî ve vicdanî olarak lanetlenmeye devam ediyor. Bu ortamda kimin hangi safta durduğu çok önemli. Artık çocukların ve annelerin çığlıklarına kulak vermek ve çözüm odaklı politikalarla İsrail’e anladığı dilden cevap vermek gerekiyor.

Türkiye gibi vicdanlı ülkeler el ele vererek Ortadoğu’da kaynayan kazana soğuk su serpmeli, bölgeyi bir an önce ihya etmelidir. Aksi hâlde bölge çok daha büyük krizlere gebe… Dile getirmek istemediğim küresel bir kaosun eşiğindeyiz; insanlık sağduyulu, vicdanlı, duyarlı liderlerin müdahalesini bekliyor!