Türkiye’nin hastane koridorlarında sessiz bir devrim yaşanıyor. Doktorların ellerindeki tabletler, ameliyathanelerdeki robotik kollar ve yoğun bakımdaki yanıp sönen ekranlar… Sağlık Bakanlığı’nın 2025 raporuna göre, üçüncü düzey hastanelerin yüzde 68’inde artık yapay zekâ destekli teşhis sistemleri kullanılıyor. Dijital Hastane Dönüşüm Programı kapsamında 42 devlet hastanesine kurulan gerçek zamanlı hasta izleme algoritmaları, sabah nöbetine giren hemşirelerin rutini haline geldi.
RADYOLOJİDE ÇİFT GÖZ: MAKİNE ÖNCE GÖRÜYOR.
Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gece nöbetindeki radyolog Dr. Ayşe Yılmaz, elindeki kahveyi yudumlarken ekrana düşen mamografi sonuçlarına bakıyor. DeepMammo-TR algoritması, iki dakika önce işaretlediği milimetrik lezyonu henüz o görmeden rapora eklemiş bile. TÜBİTAK’ın desteklediği bu sistem, Türkiye’deki meme kanseri taramalarında yanlış negatif oranını üçte bir oranında düşürmüş. "17 saniye" diyor Dr. Yılmaz, "Bu sistem bazen benden 17 saniye önce farkediyor. Zamanla yarıştığımız bu meslekte, bir nefeslik avantaj bile çok şey ifade ediyor."
Ancak iş yükü azalırken yeni bir zorluk doğuyor:
Radyologlar artık günde ortalama 240 hastayı inceleyebiliyor – eskiden bu sayı 150 idi. Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Tamer Kaya’ya göre asıl sorun hâlâ çözülmüş değil: "Türkiye’de 5 bin radyolog var ama ihtiyaç 11 bin. Yapay zekâ eksik kadroyu tamamlamıyor, sadece yanıyoruz diyen lambaları biraz söndürüyor."
ROBOTİK CERRAHİDE YERLİ ADIM: MICA GELİYOR.
Koç Üniversitesi Hastanesi’nin 5. katındaki ameliyathanede ilginç bir diyalog yaşanıyor: Cerrah Dr. Emre Arslan, robotik kolun hareketlerini düzeltirken yüksek sesle "Teşekkürler MICA" diye mırıldanıyor. Karaciğer tümörü ameliyatındaki kritik bir damarı, ASELSAN ve Sağlık Bakanlığı’nın geliştirdiği Milli Cerrahi Asistan (MICA) yazılımı sayesinde farketmiş. Henüz hayvan deneyleri aşamasındaki bu yerli sistem, cerrahlara "proaktif" uyarılar veriyor.
"Geçen hafta safra kesesi ameliyatında" diyor Dr. Arslan, "Ekrana bir uyarı düştü: ‘Hastanın safra kanalı anatomisi varyasyon gösteriyor, dikkat!’ Normalde ancak kesince farkedeceğimiz bir durumu önceden biliyordu." Türkiye’de robotik cerrahi sayısı beş yılda üç katına çıktı. Ancak uzmanlar uyarıyor: Bu teknoloji ameliyat süresini yüzde 28 kısaltıp komplikasyonları yarıya indirse de, bir da Vinci robotunun maliyeti 2.5 milyon dolar.
YOĞUN BAKIMDA DİJİTAL NÖBETÇİ: SEPSİS ALARMI.
Medicana International Ankara Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesindeki hemşire Nalan Demir, CriticalAI sisteminin verdiği alarmı duyar duymaz koşuyor. Ekranda kırmızıyla yanıp sönen uyarı: "Hasta 374 – Sepsis Riski %92". Sistem, hastanın ateşindeki sinsi yükselişi, lökosit değerlerindeki anormalliği ve tansiyon dalgalanmalarını analiz ederek 6 saat önceden uyarmış. Hemşire Demir müdahaleyi başlatırken "Eskiden bu belirtileri farketmek saatler alırdı" diyor. Gerçekten de bu sistem sayesinde hastanede sepsis kaynaklı ölümler yüzde 38 azalmış.
Benzer bir teknoloji evlerde de hayat kurtarıyor. Acıbadem Üniversitesi’nin geliştirdiği CardioAlert bilekliği, kalp yetmezliği hastası 72 yaşındaki Cemal amcanın gece uykusundaki nefes düzensizliğini farkedince, ailesinin cep telefonuna uyarı göndermiş. Hastaneye vardıklarında doktorlar "Tam zamanında geldiniz" diyor.
İLAÇ KEŞFİNDE TÜRK ATILIMI: COVID’E KARŞI YERLİ MOLEKÜL
TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi’ndeki laboratuvarda kimya mühendisi Dr. Selin Öztürk, ekranında dönen molekül modeline odaklanmış. PharmaAI-TR platformu, COVID’in yeni varyantlarına karşı geliştirilen Türk-1 adlı molekülün simülasyonlarını çalıştırıyor. "Normalde 10 yıl süren süreci 14 aya sığdırdık" diyor gururla. Sistemin sırrı, milyonlarca ilaç etkileşimi verisini tarayarak en umut verici kombinasyonları bulması.
Ankara’daki OnkoGenomik Merkezi’nde ise kişiselleştirilmiş kanser tedavileri dönemi başlıyor. Metastatik akciğer kanseri hastası Mehmet Bey’in tümör örnekleri, ImmunoMatch algoritması tarafından analiz edilmiş. Rapor şaşırtıcı: Standart kemoterapiye yüzde 5 yanıt ihtimali varken, deneysel bir ilaç kombinasyonuyla bu oran yüzde 41’e çıkıyor. "Pazardaki 18 bin ilacın etki profillerini taradık" diyor merkez sorumlusu Doç. Dr. Can Aydın, "Artık hastaya özel ilaç kokteylleri hazırlayabiliyoruz."
TAKILAN DİŞLİ: VERİ KARGAŞASI VE HEKİM DİRENCİ.
İstanbul’daki bir eğitim hastanesinin acil servisinde yaşananlar, teknolojinin önündeki en büyük engeli gözler önüne seriyor. Dr. Kerem Şahin, karın ağrısıyla gelen hastanın önceki tomografisini açmaya çalışıyor. Ancak başka bir hastaneden gelen görüntüler sistemde açılmıyor. "Ulusal Yapay Zekâ Havuzu’na sadece 36 hastane entegre olabildi" diye yakınıyor. "Her hastanenin farklı veri formatı, algoritmaların öğrenmesini engelliyor."
VERİ GİZLİLİĞİ İSE BAŞKA BİR AÇMAZ.
Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliklerine göre yapay zekâ eğitimi için hasta onayı zorunlu. Ancak Acıbadem Üniversitesi’nin araştırması çarpıcı bir gerçeği ortaya koymuş: Hastaların yüzde 64’ü, uzun ve teknik dille yazılmış onay formlarını anlamadan imzalıyor. 55 yaşındaki diyabet hastası Emine Hanım itiraf ediyor: "O kadar çok kâğıt imzaladım ki… Birinde ‘verilerim kullanılsın’ diye onay vermişim, hatırlamıyorum bile."
İNSAN DOKUNUŞU KAYBOLUR MU?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde nöroloji uzmanı Doç. Dr. Elif Korkmaz, yapay zekâ destekli tanı sistemlerinin gölgesinde büyüyen bir endişeyi dile getiriyor: "Beyin MR’larını artık ekranda inceliyoruz. Hasta başında geçirdiğimiz süre yüzde 70 azaldı." Odasında oturan genç epilepsi hastasını işaret ediyor: "Bu çocuğun gözlerindeki korkuyu hiçbir algoritma okuyamaz. Tanı koyarken elimizdeki veriler arttı ama hastayı tanıma yetimiz köreliyor."
Hemşireler arasında da karışık duygular var. Yoğun bakım hemşiresi Özlem Kaya, CriticalAI sisteminin hayat kurtardığını kabul ediyor ama ekliyor: "Makine bazen ‘yalancı alarm’ veriyor. Geçen hafta sistem yanlış sepsis alarmı çalınca, gereksiz antibiyotik yüklemesi yaptık. Eskiden hemşire sezgisiyle bu hatalar daha az olurdu."
GELECEK: DİJİTAL STETOSKOP VE İNSAN YÜREĞİ.
Türkiye’nin sağlıkta yapay zekâ yolculuğu, teknolojiyle insan yeteneğini harmanlama mücadelesi aslında. TÜBİTAK Başuzman Araştırmacı Dr. Mehmet Ali Özkan’ın dediği gibi: "Amacımız doktorları değil, doktorların sınırlarını aşmak."
İzmir’deki bir aile sağlığı merkezinde bu denge gözle görülüyor.
Dr. Ali Yıldız, yapay zekâ destekli stetoskopla çocuğun ciğerlerini dinlerken, bir yandan da anneye "Geçen haftaki düğünde fotoğraflarını gördüm" diye sohbet ediyor. Sistem zatürre şüphesini yüzde 91 doğrulukla tespit etmiş. Reçeteyi yazarken "Bu cihaz iyi de" diye gülümsüyor, "Annenin ‘Çocuğun ateşi düşmüyor’ derkenki ses titreklığini analiz edemez. Onu hâlâ biz duyuyoruz."
Sağlık Bakanlığı’nın 2026 hedefleri arasında 100 devlet hastanesine daha yapay zekâ sistemleri kurmak ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) bünyesinde yapay zekâ onay birimi oluşturmak var. Ancak uzmanların ortak uyarısı açık: Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, tedavinin kalbi hâlâ doktorun hastasına dokunduğu o ilk saniyede atıyor. Bu dokunuşu dijitalleştirmeye çalışmak, belki de yapay zekânın aşamayacağı tek sınır olacak.
EKONOMİK BOYUT: YATIRIM VE TASARRUF DENGESİ
Sağlıkta yapay zekâ dönüşümünün mali boyutu da kritik. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2023-2025 döneminde yapay zekâ projelerine ayrılan bütçe 850 milyon TL’yi aştı. Bu yatırımların geri dönüşümü ise çarpıcı: Yapay zekâ destekli erken tanı sistemleri, tedavi maliyetlerini ortalama yüzde 22 düşürüyor. Örneğin, diyabetik retinopati taramasında kullanılan görüntü analiz yazılımları, bir hastanın muayene süresini 45 dakikadan 8 dakikaya indirirken, yıllık tarama maliyetini 4.5 milyon TL’den 1.2 milyon TL’ye çekmiş.
Ancak ekonomistler uyarıyor:
Teknoloji yatırımlarının "verimlilik tuzağı"na düşmemesi gerekiyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Aylin Çiğdem Tunç, "Robotik cerrahi sistemleri, dar gelirli hastalar için erişilemez olmamalı" diyor. "Devlet hastanelerinde bir da Vinci ameliyatı ortalama 15 bin TL ek maliyet getiriyor. Bu farkın sosyal güvenlik sistemi tarafından karşılanması, eşitsizliği derinleştirebilir."
HASTA PERSPEKTİFİ: GÜVEN VE KORKU ARASINDA:
Teknolojinin son kullanıcısı olan hastaların duyguları ise ikircikli. Kardiyoloji polikliniğinde bekleyen 68 yaşındaki Hasan Bey, akıllı saatinden gelen verilerle doktorun teşhis koymasına alışmış: "Bu bileklik beni iki kez kalp krizinden kurtardı" diyor. Ancak yan sırada oturan 42 yaşındaki öğretmen Sibel Hanım endişeli: "Tüm sağlık verilerim bir algoritmanın elinde. Bu bilgiler sigorta şirketlerine sızar m? Primlerim yükselir mi?"
Bu korkular tamamen yersiz değil. Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun 2024 verilerine göre, sağlık sektörü veri ihlallerinde yüzde 34’lük payla ilk sırada. Hacettepe Üniversitesi Tıp Etiği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlhan İlkılıç’ın vurguladığı gibi: "Hastaların ‘dijital mahremiyet’ hakkı henüz yasal zeminde tam korunmuyor. Bir algoritmanın sizin ölüm riskinizi hesaplamasıyla, işvereninizin bu bilgiye ulaşması arasında sadece ince bir yazılım katmanı var."
YENİ NESİL DOKTORLAR: KODLAMA VE STETOSKOP.
Tıp eğitimi de bu dönüşümden payını alıyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2024 güz döneminden itibaren zorunlu "Tıbbi Yapay Zekâ" dersi koydu. Dersin hocası Doç. Dr. Berkay Aydın, öğrencilerin MRI görüntülerini işlerken Python kodu yazdığını anlatıyor: "Artık tıp öğrencileri sadece anatomi değil, algoritma anatomisi de öğreniyor."
Pratik eğitimde de değişim başladı. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’nın simülasyon laboratuvarında, manken hastalara yapay zekâ entegre edilmiş. Öğrenciler, sanal gerçeklik gözlükleriyle "sanal tümör" çıkarırken, sistem hatalarını anlık olarak raporluyor. "Geleceğin doktorları için bu araçlar artık lüks değil, zorunluluk" diyor dekan Prof. Dr. Mustafa Sait Gönen.
SOKAKTAKİ İNSAN İÇİN NE DEĞİŞTİ?
Anadolu’nun ücra bir kasabasında yaşayan 60 yaşındaki Şerife Teyze’nin hikâyesi, teknolojinin toplumsal etkisini özetliyor: Geçen yıl gözlerindeki bulanıklık için ilçe hastanesine gittiğinde, çekilen fundus fotoğrafı Ankara’daki bir yapay zekâ sistemine gönderilmiş. Diyabetik retinopati teşhisi konulup hemen tedaviye başlanmış. "Eskiden büyük şehre gitmem gerekirdi" diyor. "Şimdi kasabamda çekilen resim, bin kilometre ötedeki makineye dert anlatıyor."
Türkiye’nin sağlıkta yapay zekâ serüveni işte bu ikiliği yansıtıyor:
Bir yanda uluslararası dergilerde yayımlanan parlak algoritmalar, diğer yanda kasaba hastanesindeki Şerife Teyze’nin bulanık gözlerine çare olabilme heyecanı. Bu yolculukta asıl başarı, teknolojinin insanı merkezden çıkarmadan ona hizmet etmesinde yatıyor. Belki de yapay zekânın en "akıllı" kullanımı, bize insan olmanın değerini yeniden hatırlatmasında saklı.