Sonbahar mevsimiyle birlikte küresel sanat takvimine damgasını vuran sergiler, beklenenin ötesinde bir ilgiyle karşılandı.

Sanat dünyası, pandemi sonrası dönemin dijitalleşme baskısına karşı güçlü bir fiziksel direniş ortaya koydu.

Uzun süren sanal deneyimlerin ardından, eserlerle yüz yüze gelme arzusu, hem küratörleri hem de koleksiyonerleri şaşırttı.

FİZİKSEL DENEYİMİN YÜKSELİŞİ: NÖROESTETİK VERİLER KONUŞTU

Son sergilerin başarısının ardında yatan nedenleri inceleyen nöroestetik araştırmalar, çarpıcı sonuçlar sundu. Londra Üniversitesi Nörobilim ve Sanat Merkezi tarafından yürütülen güncel bir bilimsel çalışmada, sanat eserlerinin fiziksel mekânda deneyimlenmesinin, dijital ekranlar karşısındaki deneyime kıyasla beyindeki empati ve ödül merkezlerini daha yoğun şekilde aktive ettiği tespit edildi.

Araştırmayı yöneten Prof. Dr. Oksana Volkov (Ukrayna), sonuçları yorumladı:

"İnsan beyninin, eserin dokusunu, boyutunu ve mekânla olan ilişkisini algılaması, derin bir duygusal rezonans başlattı. Sergilere yoğun ilgi, insanların sanal dünyanın getirdiği 'yüzey' etkileşiminden uzaklaşma ve 'derinlikli' bir deneyime yönelme ihtiyacını işaret etti."

ÇAĞIN TEMALARI: KOLEKTİF HAFIZA VE EKO-FOBİ

Sergilerin temaları, küresel kaygıları tuvale taşıdı. Uluslararası küratörler, kolektif travma, iklim krizi ve kültürel mirasın korunması gibi konuların belirgin biçimde öne çıktığını belirtti. Bu eserler, sadece estetik kaygıyla üretilmedi, aynı zamanda toplumsal eleştiri ve yüzleşme platformları da oluşturdu.

New York'taki Museum of Modern Art (MoMA)'ın eski Baş Küratörü ve günümüzün en etkili sanat eleştirmenlerinden Hans Ulrich Obrist (İsviçre), bu durumu şöyle ifade etti:

"Çağdaş sanat, artık sadece güzel olanı yansıtmadı; rahatsız edici olanı da kucakladı. Sanatçılar, eserlerini birer manifesto gibi kullandı. Bu sonbahar, bir nevi 'Geri Dönüş Manifestosu' oldu. Özellikle büyük enstalasyonlar ve etkileşimli yapıtlar, izleyicinin pasif kalmasına izin vermedi."

Paris'teki Centre Pompidou'nun eski Direktörü ve sanat piyasası analisti Bernard Blistène (Fransa) ise, pazarın dinamiklerine dikkat çekti:

"Koleksiyonerler, 'geçicilik' temasını işleyen, sürdürülebilir malzemelerle oluşturulmuş eserlere daha fazla yöneldi. Bu, sanat piyasasının artık sadece yatırım değil, etik bir duruş sergilediği anlamına geldi. Sanatçının kimliği ve eserin hikayesi, fiyat etiketinden daha değerli bir unsur haline geldi."

Sonbahar sergileri, bireyin yalnızlaşma endişesiyle mücadele ettiği bu dönemde, sanatın kolektif bir iyileşme aracı olarak işlev görebileceğini kanıtladı.

Uzmanlar, bu yılki sergilerin getirdiği enerjinin, sanat dünyasında önümüzdeki yılların gidişatını belirleyici bir sinyal olduğunu dile getirdi.