Sorun ‘çürüyen bürokrasi’ / Faruk ÇEBİ

Sorun ‘çürüyen bürokrasi’ / Faruk ÇEBİ
Ülkemizde ay geçmiyor ki can ve mal kayıplarına neden olan büyük bir felaket yaşanmasın. Her felaketten sonra gerçeği yansıtmayan “klişeleşmiş cümlelerle” yaşanan felaketin doğal nedenlere bağlanmasına ya da kaza gibi gösterilmesine olağanüstü bir gayret sarf ediliyor.

Yaşanan felaketlerin gerçek nedeni olan demokratik olmayan “bürokratik sistemler” ile ranta ve menfaate esir düşmüş “yönetim anlayışlardan” kaynaklanan hatalar sürekli örtbas ediliyor. Söz konusu sistem ve anlayışlardan kaynaklanan hataların bedelini de ne yazıktır ki her defasında “çamurda veya suda boğularak”, “yangında yanarak” ya da deprem enkazında kalarak can veren en masum vatandaşımız ödüyor.

Elazığ maden ocağında da olduğu gibi yaşadığımız birçok felaketin gerçek nedeni olan “çağdışı ve demode olmuş bürokratik sistemler” ile bu sistemlerin palazlandırdığı yönetim anlayışlarıdır.

Bilgili olan ve bilgiyi kullanan görev ehli yöneticiler yerine tıpkı basit bir engel karşısında rotasını değiştiren uzaktan kumandalı oyuncaklar gibi yıllardır inandığı doğrulardan sadece güçlüye yaranabilmek adına kolaylıkla vazgeçebilen ve aldığı emirleri sorgulamadan uygulayabilen “emir eri” yöneticiler çoğunlukla tercih ediliyor. Sağlıklı toplumların çimentosu olan “dürüstlük” ilkesinin yerine, toplumların telef olmasına neden olan “hırsızlık” ve “ikiyüzlülük” becerileri en geçerli “bürokratik maharetler” kabul ediliyor. Yönetimin neden olduğu hataları en doğru icraat gibi savunabilme gerekliliği “sadakat ölçüsü” olarak dayatılıyor, bir üst göreve atanmanın ya da görevde kalmanın olmazsa olmazını da söz konusu dayatmaya “koşulsuz biat” oluşturuyor.

Akla ve hayale gelmeyen “dalaverelerle” ranta ve menfaate esir düşmüş “beyinler” ile haksızlıklar ve yolsuzluklar karşısında sus pus olmuş “vicdanların” işgal ettiği kadrolardan dolayı hem icraatlarda hem de yasal mevzuatın oluşmasında çoğu kez “rant ve menfaat” daha etkili oluyor. Yanlışlıklara ve haksızlıklara sessiz kalarak yaşamları boyunca lanetledikleri “şeytanın dilsizi” durumuna düşen yöneticiler genellikle ödüllendirilirken haksızlıklara ve yolsuzluklara fırsat tanımayanlar da çoğu kez acımasızca cezalandırılıyor. Üstlerine karşı “Musa” rolü yaparak en kutsal değerleri bile suistimal edenler gerçeklerin örtbas edilmesi adına altlarına karşı da “Firavun” gibi zulüm yapmaktan çekinmiyorlar. Bu durum, şahsı çıkarlar adına “yalakalık ve dalkavukluğu” olabildiğince yaygınlaştırırken kamu menfaatleri adına “diklenmeden dik durabilme” davranışını da tamamen yok ediyor.

Yıllardan beri “kamu bürokrasisinde” etkili olan ve yukarıdaki özellikleri taşıyan sistem ve anlayışlardan kaynaklanan hatalardan dolayı toplum yaşamını tehdit eden felaketlere engel olabilmek asla mümkün olamamıştır. Bu nedenle yıllardır yaşanan “aymazlıklara” ve “vurdumduymazlıklara” dur denilerek felaketlerin gerçek nedeni olan hataların oluşmasına zemin hazırlayan antidemokratik sistemler ile kokmuş ve çürümüş anlayışların sil baştan değiştirilmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de can ve mal kayıplarına neden olacak felaketlerin yaşanması ne yazık ki kaçınılmaz olacaktır.

Geçmiş olsun Erzincan.