Allah sonumuzu hayır eder mi?..

İşlerin karıştığı, sorunların alev topun döndüğü anlarda “Allah encamımızı hayır etsin” diye dua ederiz. Evlerde, sokaklarda, kahvehanelerde yine aynı duayı tekrarlamaya başladık:  “Allah sonumuzu hayır etsin. Gidişat hiç de hayra alamet değil...” Evet, gidişat iyi değil, ama bugünlere durup dururken gelmedik. Sosyal olaylar bir günde oluşmaz. Olumlu veya olumsuz sokaklarda şahit olduğumuz dalgalanmaların muhakkak bir arka planı vardır. Geçmişi dikkate almadan, olaylara at gözlüğüyle bakmak olayları yatıştırmak yerine daha da alevlendirir.
Adlarının başında  “Prof”, “Doçent” gibi unvanlar bulunan muhteremler  “açık oturum”da PKK tarafından dağa kaçırılan çocuklar konusunu tartışıyorlar. Yoğunlaştıkları nokta şu: Çocukların yaşı 18’in üstünde mi, altında mı? Çocuklar dağa kendi istekleriyle mi gittiler, yoksa PKK (onlar gerilla diyor) tarafından zorla mı götürüldüler?.. Demek istiyorlar ki çocuklar 18 yaşın üstündeyseler yahut kendi istekleriyle PKK’ya katılmışlarsalar problem yok, anneler boşuna ağlamasınlar.
Bir başka televizyon kanalında aynı güruhun bir başka versiyonu... Onlar da “barış dili”ni tartışıyorlar. Bayan tartışmacı: -ana ya, yüreği yufka olsa gerek- “Öcalan’a ‘terörist başı’, ‘bebek kâtili’diyerek barışı sağlayamayız. Gerillalara ’terörist’diyerek de bir yere varamayız” buyuruyor. Öbür kavaslar da başlarını sallayarak tasdik ediyorlar.
Bizler bu ninnilerle uyuyoruz, sabah uyandığımızda aynı televizyon kanalı Diyarbakır’da bir kişinin garnizon komutanlığına girerek gönderden Türk bayrağını indirdiği haberini veriyor. Ve olayın bir provokasyon olduğunu, provokasyonlara gelinmemesi gerektiğini, aksi halde bundan “barış süreci” nin zarar göreceği ihtarında bulunuyor. 
Böyle akşamın böyle olur sabahı...
Bitmedi... Yandaş televizyon kanalında, Arif Nihat Asya’nın  “Bayrak” şiirini İstanbul valisinin kendi sesinden dinliyoruz... Sayın valimiz “Bayrak” şiirinin -kendisinin de okuduğu-bazı dizeleri ders kitaplarından çıkarılırken tepki göstermiş miydi acaba?
Böyle şâha kul olan ister mi azat olmak?
Demem o ki bir tarafta hükümet ve şürekası, diğer tarafta liberaller ve sözüm ona İslâmcı kalemşorlar  “Türk-Kürt, Türk-Kürt” diye diye ülkeyi etnik çatışmaların eşiğine getirdiler. Ve eminin birçoğu şimdi kaçacak delik arıyor. (Liberaller ve paralellerin bir kısmı kaçtı zaten.) Başbakan, kendini Cumhurbaşkanlığı koltuğuna atma derdinde... Diğer AKP ileri gelenleri de “3 dönem” kuralına bel bağlamışlar, kaçacakları günü iple çekiyorlar. Ülke bölününce mazeretleri hazır: Biz barış sürecini başlatmıştık, ömrümüz/devrimiz vefa etmedi. Arkadaşlarımız da süreci iyi yönetemediler, üzgünüz!..
İşte size bir ülkenin adım adım etnik çatışmaya ve bölünmeye sürükleniş yolundaki işaret taşları... Unutmayın! Kızını/yöneticilerini dövmeyen/uyarmayan dizini dövmeye mahkûmdur. Ve yine unutmayın ki pamuğun ateşe müdarası onu yanmaktan kur-tar-maz!..
Son söz şairin:
“Ey halkım, bu derin uykudan ne zaman uyanacaksın?//Gafletin sürerse, yarın dizini dövüp yanacaksın.” (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları