Atatürk'e 'derin' kin!

M. Kemal Atatürk düşmanlığını hayatının gayesi yapmış Mustafa Armağan'ın riyasetinde çıkan "Derin Tarih" dergisi kimden icazetli?

Bazı ünlü tarihçilerimiz, makale verdikleri dergide "zehir" saçıldığını ne zaman fark edecekler?

"Zehir"i fark etmesi gereken bir kesim de dergiyi reklama boğanlar. Derginin bir önceki sayısında, çoğu devlete ait, birçok müessesenin 27 sayfa renkli reklâm verdiğini yazmıştım. Neden reklam veriyorlar? Armağan"Saray'ın adamı" gördükleri için mi?

2015'e kadar (yani 17/25 Aralık 2013'ten sonra bile) F. Gülen Cemaati'nin gazetesinde kalem oynatan birinin Pensilvanya'nın mı yoksa Saray'ın mı adamı olduğunda insan tereddüt ediyor doğrusu. (Daha düşündürücüsü: Cemaat'in karar merkezi diyebileceğimiz kuruluşlarında da yönetici idi. Şurada görevliydi, burada iş tutmuştu, diye suçlamıyorum. Tavrım ikiyüzlülüğe, suret-i haktan görünmeye... Mustafa'nın vazife aldığı zamanda, o kuruluşlar kanun dairesinde faaliyet gösteriyorlardı. Gazeteler de açıktı. Bir sıkıntı yoktu. Bu yüzden suçlanamaz.)

"Derin Tarih" dergisini burada tenkit etmiştim. Referandumdan evveldi. Bahsettiğim bir önceki sayıda, "Evet" oyu çıkması için, Alparslan Türkeş'in başkanlık sistemine dair fikirlerini, 1975'te yayınlanmış "Temel Görüşler" kitabından alarak, sayfalarına taşımışlar, Türkeş'i, hiç alâkası olmadığı hâlde, "Baasçılığı", "tek adamcılığı" savunuyor göstererek, pis emellerine alet etmek istemişlerdi.

Atatürk'ün kahramanlığına lâf edemeyen sığ, peşin hükümlü kafaları, onun sofrası ve yatak odası hep meşgul etmiştir.

İlk gençlik yıllarımızda, çoğu Anadolu insanı gibi, M. Kemal'in hâlleri, sofrasından tutun, evlatlıklarına kadar, zihnimize takılırdı.

Padişahlık halifelikle birleştirildiği için, bir kutsiyet atfedilmiştir. Meselenin ilerisini gerisi düşünmeyen saf insanlarımız, bu atıftan dolayı, Türk'ün işgalden nasıl kurtulduğuyla, istiklâlini nasıl kazandığıyla değil, padişahlığın (dolayısıyla kutsiyet atfedilen halifeliğin) nasıl gittiğiyle ilgiliydi. Bunu körükleyenler de yok değildi. Din adına konuştuğunuz anda, akan sular dururdu. Yazmışımdır... Ankara'da üniversiteye başladığımda, ilk işim Hacıbayram'da, bir kitapçıdan, tezgâh altında satılan Dr. Rıza Nur'un "Hayat ve Hatıratım" takımını temin etmek olmuştu. Demek istediğim M. Kemal'e çok insan mesafeliydi. Ama okudukça, muhâkeme yürüttükçe meselenin künhüne varıyorsunuz.

M. Kemal'i putlaştıranlara, ilâhlaştıranlara bakarak yol çizersek kendimizi kaybeder, onların derekesine düşeriz.

Önce şu sorunun cevabını vermeliyiz: M. Kemal, İstiklâl Savaşı'nı başlatmasaydı, padişahınız (halifeniz) yerinde mi kalacaktı? Biz yerimizde mi kalacaktık? Bir devletimiz mi olacaktı?

Televizyonda, alenen Mustafa Kemal'e, annesine, Afet İnan'a, başka kadınlara iftiralar atılmıştır. (Onlara Nisâ suresinin 15. ayetini hatırlatırım; günaha giriyorlar!)

İftiracıların kimlerden cesaret aldıkları malûm.

Bu pervasızlık hükûmet edenlerin asıl gayesini ortaya koymuyor mu sizce?

***

Sessiz çokluğun cesur sesi

Yeniçağ gazetesi, şu zamanda en ihtiyaç duyulan, sessiz çokluğun cesur sesidir.  Gazeteyi siz okuyucuların kararlılığı ayakta tutar. Her birimiz günde iki Yeniçağ alsak, bize dokunmaz ama halkın önünü kesmek isteyenlere "dokunur"! Hak ve hakikat için günde iki gazete!

Yazarın Diğer Yazıları