Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Atatürk’ün fikirleri mi yoksa resimleri mi?

TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ebedi aleme göç eyleyişinin 76’ncı yıldönümünde, yine ‘bütün yurtta’, ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde’ ve ‘yurt dışı temsilciliklerde’ düzenlenen törenler ile anıldı.
Kimileri ölüm yıldönümünde her geçen gün ‘yokluğunu’ daha da hissettikleri büyük devlet adamını, ‘rahmet’ ile andılar.
Kimileri ise ‘fikirlerine’ tahammül edemedikleri bir Türk evladının ölümünü ‘timsah gözyaşları’ dökerek, ‘içkili-dansözlü’ eğlenceler ile
‘kutladılar’.
Cumhuriyet’in en çok satan gazetelerinin 10 Kasım 2014 tarihli başlıkları aynen şöyleydi:
- “Bizimle yaşıyorsun.”
- “Seni unutmadık.”
- “Kalbimizdesin.”
Ne ‘pişkinlik’ ama değil mi?
Hem ‘O’nun eserinin’ göz göre göre yok edilmesine alkış tutuyorlar, hem de bu ‘yok oluş’ sürecini ‘O’nun yolu’ olarak takdim ediyorlar.
Yıllar önce bir gazete Atatürk’ün öfkeli bakışları ile ünlü bir resmini sayfasına koymuş, altına şu sözleri yerleştirmişti:
- “Siz beni hâlâ anlamadınız?”
Bugünlerde belki de onu anlatabilecek en çarpıcı başlık buydu.
Birileri aradan onca yıl geçmesine rağmen ne yazık ki Atatürk’ü hâlâ anlayamadılar.
Birileri onu ‘anlamamakta’ ısrar ediyorlar.
Birileri ise maalesef onu ‘yanlış’ anladılar.

***

Türkiye’de ‘Atatürkçülük’ üzerinden geçinen ‘seçkin’ bir sınıf oluştu.
Bu sınıf, ‘kendi kafasında’ çizdiği ‘yalan/yanlış’ Atatürk portresini, ‘tepeden inmeci’ bir yaklaşımla ‘Türk milletine’ de dayatmaya
çalışıyor.
Ona ‘insanüstü’ vasıflar yükleyip, rozetlerini yakalarından indirmeyenler, onu ne yazık ki sadece ‘oturduğu içki sofraları’ ile ‘katıldığı balolar’ ile ‘dansa kaldırdığı kadınlar’ ile hatırlamak istiyorlar.
Onun ‘fikirlerini’, ‘hayallerini’, ‘yapmak istediklerini’akıllarına dahi getirmek istemiyorlar.
Onun “Tam bağımsızlık benim karakterimdir”  sözlerini duymazdan geliyorlar.
Onun “Türkiye ne Amerikanlaşacak ne Batılılaşacaktır”  sözünü unutup,  “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız”  ifadesini ‘Batı taklitçiliği’ olarak algılıyorlar.
Onun ‘Türk milli kültürüne’ hizmet için kurduğu ‘kurum’ ve ‘kuruluşları’ ideolojik saplantıları için ‘üs’ olarak kullanmaya çalışıyorlar.
Onun  “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözlerini ‘gerekçe’ yapıp,  “Ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük, adalar ve Batı Trakya’yı geri alacağım” sözlerini yok sayıyorlar.
Onun, ‘ölümsüz fikirlerini’ rafa kaldırıp, ‘ölümlü resimleri’ ile uğraşıyorlar.
Kimse de kendilerine sormuyor:
- “Bre efendiler, Atatürk’ün ‘fikirleri’mi önemli, yoksa resimleri mi?”
Maalesef Atatürk’ün ‘fikirlerinin’ içini boşaltıp, onu devlet dairelerinde asılı duran ‘kuru bir resim’ haline getirmeyi başardılar.

***

Atatürk, bir ‘milliyetçi’ idi.
O ‘milli’ değerlerine bağlı, bir ‘Türk milliyetçisi’ idi.
Türklüğü,  “Ne mutlu Türküm diyene”  sözleri ile tarif ediyor, ancak ‘anayasal vatandaşlık’ kavramını şiddetle reddediyordu.
Asla ‘Atatürk milliyetçisi’ değildi.
Atatürk, bir ‘halkçı’ idi.
“Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, zekidir” diyor, herkesin ‘eşit’ olmasını, gelirden ‘eşit pay’ almasını istiyordu.
Asla ‘halk dalkavuğu’ değildi.
Atatürk, bir ‘cumhuriyetçi’ idi.
Egemenliğin, ‘kayıtsız şartsız millete ait olduğunu’ kabul ediyor, ‘millet iradesinin’ üzerindeki her türlü egemenliği reddediyordu.
Asla ‘tepeden inmeci’ değildi.
Atatürk, bir ‘devletçi’ idi.
‘Vahşi kapitalizmi’ dizginleyecek,  “komünizme’ ve ‘sosyalizme’ alternatif olabilecek bir ‘karma sistem’ oluşturmuştu.
Asla ‘korporatist’ değildi.
Atatürk, bir ‘devrimci’ idi.
Devletin, oluşacak ‘yeni dengelere’ göre, ‘milli çıkarlar’ doğrultusunda ‘köklü değişikliklere’gidebilecek bir dinamizm yakalamasını istiyordu.
Asla ‘kökten reddiyatçı’ değildi.
Atatürk, bir ‘laiklik yanlısı’ idi.
‘İmparatorluk’ geleneğine uygun olarak devletin herkese ‘eşit’ yaklaşmasını, ‘din ve vicdan hürriyetine’saygı göstermesini arzu ediyordu.
Asla ‘din düşmanı’ değildi.

***

Atatürk’ün kurmuş olduğu ‘bağımsız’ Türk devleti, tepesine çöreklenen ‘gizli’ bir el tarafından daha ‘zengin’ ve ‘müreffeh’ olma vaadi ile Avrupa Birliği’nin kapısında her geçen gün ‘milli’ olma vasfından biraz daha uzaklaştırılıyor.
‘İhanet’cephesi, bütün imkanları ile ‘tam kadro’ iş başında.
Peki ya ‘Atatürkçülük’ üzerinden geçinenler nerede?
Onlar her daim izindeler.
Ama sadece ‘izin’deler.

Yazarın Diğer Yazıları