Babamın lafını dinlese miydim!..

Gazeteciliğe lise yıllarımda başladığımı söyleyebilirim. Doğduğum ve lise tahsilini tamamladığım Kdz. Ereğli'de Memleket gazetesi vardı. O gazetede  haberler yazardım. Bilabedel. Gazeteden kimlik kartı verdikleri gün dünyalar benim olmuştu. Çıkan haberlerimi, yazılarımı Kdz. Ereğli TED Lisesi yöneticileri, okul panosuna astıklarımda havam bin 500 olurdu. Fen kolu öğrencisiydim ama taa o yıllarda gazeteci olmayı kafama koymuştum...

Sene 1983... Üniversiteye giriş 2'nci basamak sınavları için tercih formlarını teslim ettiğimizde, canını dişine takarak 2 evladını Kolejde okutan ERDEMİR  işçisi babacığım tek soru sordu; "Basın yayın yazdın değil mi? Gazeteci olacaksın değil mi?.." Kararlı bir şekilde "evet" dedim. O zamanlar tek kanal TRT'de bir gazetecinin maceralarını anlatan Amerikan yapımı dizi vardı. Hatırlayabildiğim kadar, adamın başı beladan kurtulmaz bir de çok çulsuzdu ama doğru bildiğinden de asla geri durmazdı. Hiç kaçırmazdım o diziyi... Babam hayıflanarak "ona mı özendin" dedi. O yıllarda TRT tek kanaldı ama  Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet, Günaydın gibi çok farklı seslerden  çok sayıda gazete, sağlam özel haber ajansları vardı. Babam "oğlum bu meslek Türkiye'de yapılmaz" dedi. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünü kazandım. 1985 yılında Tercüman grubuna bağlı Akdeniz Haber Ajansı'nda (Ak-ajans) stajyer olarak çalışmaya başladım. Maksadım, özgeçmişi buraya döktürmek değil!.. O yıllarda gazeteci ve televizyoncu yetiştiren üniversitelerin sayısı azdı, iş imkanı bulmak deveye hendek atlatmak gibiydi. Özel televizyonların açılmasıyla çalışanlar adına meslek biraz daha rahatlar ve cazip hale geldi. Çaylak muhabirlik yıllarımda okula da devam ettiğim için yaz aylarında da Ereğli'ye gitmez Ankara'da kalır Sarı Basın Kartı'ma tez vakitte kavuşmak için çalışır dururdum. Kolay değildi o yıllarda Sarı Basın Kartı'nı almak. Yönetici abilerimiz kök söktürürdü bizlere...  Babam her defasında "Oğlum vazgeç. Bak TED'i bitirdin, yabancı dilin var, istersen yurt dışına git. Farklı bir okulda tahsiline devam et. Elimde avucumda ne varsa sana yardımcı olurum" derdi. Hiç kulak asmazdım!..

Doğan Medya satıldı!.. Benim için şaşırtıcı da sürpriz de olmadı. 16 Nisan'ın yapı taşlarından biri daha tamamlandı. Doğan Medya Grubu'nun yayın politikalarını hiçbir zaman tasvip etmedim. Millî de bulmadım. Bu olup bitenin Afrin'den, Fırat'ın doğusundan ve sonrası gelişmelerden bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Birileri merak ediyor da soruyor mu acaba;

Hafızam beni yanıltmıyorsa, sadece Digitürk 1 milyar 100 milyon dolara satıldı. Yılar önce Doğan Medya, Murdoch ile pazarlık masasına oturduğunda konuşulan rakamlar 4 milyar dolar civarındaydı... Şimdi nasıl oldu da saraya yakınlığı ve bağlılığı ile bilinen Demirörenlere koskoca Doğan Medya 1 milyar 100 milyon dolara satıldı?..

"Alan razı veren razı. Sana ne adamların ticaretinden" diyebilirsiniz. Yok, kazın ayağı öyle değil!.. Bu sıradan bir ticaret olayı değil. Medyanın yapılanması bir ülkenin gidişatı ile direkt alakalıdır. Sermaye yapısı, medya yapısı, rejim; fotoğrafı net verir. Aynı, Kemal Derviş'in Türkiye'ye gelmesinin ardından 2002 yılında ve ondan sonra devam eden yıllarda olduğu gibi... 16 Nisan referandumuna yol açan sebeplerle, anayasa değişikliği, ittifak yasası, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, Doğan Medya'nın satılması birbirlerinden bağımsız gelişen olaylar hiç değil. Bunu, kamu ihalelerinin -özellikle savunma sanayinde- kimlere verildiğine dikkatle bakarak değerlendirin.

"Merkez medya" olarak tanımlanan Doğan Medya, AKP iktidarının ve R. Erdoğan'ın çok mu canını yakıyordu? Hayır ama küçük pencerelerden de olsa farklı seslerin nefes almasına imkan veriyordu. Muhalefet, mimi minicik derdini anlatabilme şansı buluyordu. Medya emekçilerinin kahırlı da olsa alternatif iş imkanları vardı. Bu satışın bir vahim boyutu daha var; yazılı basının dağıtımı da tamamen tekelleşecek. Gerisini siz düşünün!..

Bu satırları kaleme aldığım saatlerde başkent Ankara'da, satılan Doğan Medya'nın başına kimlerin getirilebileceğine dair tahminler yapılıyordu. Naçizane önerim;

Yazılı medyanın başına Orhan abi, ittifakta gürültü patırtı çıkmaması için de görsel basının başına Ferdi abi getirilsin. Afrin'den sonra... Gidilecek seçimlerden sonra Anadolu federe devletlerini bizlere en iyi onlar yuttururlar!.. Damat çalar onlar söyler!.. Arabeskin kralları babalara inanmayacağız da kimlere inanacağız?..

Bakıyorum da hâlâ olup bitenleri Survivor izler gibi takip ediyorsunuz. İki gündür sorup duruyorum kendi kendime;

Keşke babamın lafını dinlese miydim?..

***

Cevap ve açıklama

Yeniçağ Gazetesi'nin 09.02.2018 tarihli nüshasında manşetten ve devamında 3. sayfada 'Barzani'nin lobi şirketi Erdoğan için çalışmış' başlığıyla gerçek dışı bilgiler kaynak edinilerek yayınlanan yazıda; Müvekkilim T.C. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik olarak gerçeğe aykırı, kurgulanmış bir takım asılsız iddialara yer verilmiştir.

Bilindiği üzere Sayın Cumhurbaşkanımız 05.02.2018 tarihinde Vatikan'da Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco bir görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşmenin, Kudüs'ün, BM kararları ve uluslararası hukuk tarafından belirlenmiş statüsünün muhafaza edilmesi gerektiği, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile ortak mücadele başlıkları kapsamında gerçekleştirildiği aktarılmıştır. Görüşmenin yapılabilmesi için Vatikan'a yüklü bir bağış yapıldığı yönünde oldukça yakışıksız ve asılsız birtakım iddiaların ortaya atılması üzerine Vatikan Sözcü Yardımcısı Paloma Garcia Ovejero ve Vatikan sözcüsü Greg Burke iddiayı kesin bir dille yalanlayarak ne sayın Erdoğan'ın ne de herhangi bir devlet liderinin bağış yaparak karşılığında Papa ile görüşmesi diye bir uygulamanın söz konusu olamayacağını ifade etmişlerdir.

Doğrudan birinci ağızdan yapılan bu açıklama tekzibe konu yazıdan 4 gün önce basına yansımıştır. Dolayısıyla 9 Şubat tarihinde Yeniçağ Gazetesinde yayınlanan tekzibe konu yazı, bu yalanlamayı görmezden gelerek eser sahibinin müvekkilimi küçük düşürmeye yönelik anlayışı nedeniyle kasıtlı olarak kaleme alınmıştır. Üstelik eser sahibi Ahmet Takan bu asılsız iddiasını 8 Şubat 2018 tarihinde yani bir gün önceki 'Papa'dan arabuluculuk istendi mi?' başlıklı yazısında da yineleyerek müvekkilimin kişilik haklarına, itibarına yönelik saldırısını sürdürmüştür.

Tamamen diplomatik protokol ve nezaket icaplarına uyularak yapılan görüşme zaten tüm kamuoyunun gözü önünde gerçekleştirilmiş olup resmi bir ziyaretten ibarettir. Bu sebeple Yeniçağ Gazetesi yazarı Ahmet Takan tarafından ortaya atılan bu iddianın provokasyondan başka hiçbir niteliği bulunmamaktadır.

Kamuoyuna saygılarımızla sunarız.

T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vekili

Av. Ahmet Özel

Yazarın Diğer Yazıları