Bir Hayreddin Karamanî Hikâyesi...

16. yüzyıl şairlerimizden Lâmiî (ö.1532) birtakım lâtîfelerle süslediği sosyal eleştirilerini “Letâifnâme” adıyla toplamıştır. Söz konusu eserde bir de Hayreddin Karamanî hikâyesi vardır ki özetle sunup sonra Hayrettin Çorumî’ye (Karaman) geçeceğiz:

Osmanlı âlim ve şeyhülislâmı Molla Hüsrev’in (ö. 1480) Karamanlı Hayreddin adında bir talebesi vardır. Molla Hüsrev hacca gitmek için yola çıkınca Hayreddin, Karaman’a kadar hocasına refakat eder. Hocası Molla Hüsrev’i uğurladıktan sonra genç Hayreddin sıla-i rahim (ana-baba, hısım-akrabayı ziyaret) için köyüne gider. Köy halkı Hayreddin’i ilgiyle karşılar. Kurbanlar kesilir, ziyafetler verilir. Davetliler arasında köyün imamı da vardır. Hayreddin, ilk okuma-yazma dersi aldığı hocası köyün imamını görünce hürmet edip elini öper. Bunun üzerine davetliler arasında acaba bizim imam mı daha derin hoca, yoksa Hayreddin Molla mı diye fısıldaşmalar başlar. Bu fiskosları fırsat bilen köyün imamı, eski talebesi Hayreddin’e soruyu yapıştırır:

- “Şoden” ne demektir?

- Hocam, bunda bilmeyecek ne var? Elbette “olmak” demektir.

- Hayır, “olmak”değil,  almak” demektir. İnanmazsan işte kitap, bakalım.

Kitabı açıp bakarlar. Gerçekten de kitapta “şoden”in karşısında eski harflerle “elif, vav, lâm, mim, kaf”la “olmak” yazılması gerekirken; “elif, lâm, mim, kaf”la  “almak” okunabilecek bir kelime vardır. Hayreddin Molla:

  -Hocam, kitabınızda “O” yerine, yanlışlıkla “A”  yazılmış, derse de İmam:

- Bu nasıl söz, hiç kitap yanlış yazar mı? diye bastırınca etraftan homurdanmalar başlar. Hayreddin Molla mağlup olmuştur. Bu durum karşısında Hayreddin’in ailesi:

- Oğul, seni böyle görmekten, ölüm haberini duymak daha iyiydi. Keşke okumasan, burada kalıp köyün sığır çobanı olsaydın, der.

O hesap, adı parti fetvacısına çıkan (şuyûuvukûundan beter) ilahiyat Profesörü Hayrettin Karaman’ın “Birkaç ırgat bir araya geldi (...) iktidarı yıktı” (Yeni Şafak, 11 Haziran 2015) sözü üzerine ailesi/yakınları “Hayreddin, keşke okumasaydın da köyün sığır çobanı olsaydın” dedi mi bilmiyoruz. Ama biz -bu söz üzerine- keşke seksen küsur yaşındaki Hayrettin Hocamız hadiselere parti gözlüğü ile bakmasa, parti taassubundan uzak dursa, bir âlime yakışacak şekilde yapıcı şeyler söylese, hele hele halkın %60’ına “ırgat” deme talihsizliğine düşmese ne kadar iyi olurdu diye üzüldük.

  Ve bir hatıra...

Hayrettin Karaman’ı ilk defa 1976 Temmuz’unda Çorum’da kursiyer imam-hatiplere verdiği bir konferansta görmüştüm. Konferansın konusu neydi, hatırlamıyorum. Lakin -hoca o yıllarda “telfîk-i mezahib”i savunduğu için- bugün sözcülüğüne soyunduğu topluluk tarafından  “5. mezhebi kuruyorsun”  diye susturulmak istenmişti, Hayrettin Karaman da sinirlenerek “Evet, 5. mezhebi kuruyorum, adı da Karâmânî mezhebi” deyip kürsüden inmişti. Bugün o cemaatle nasıl kol kola yürüyor bilmiyorum...

Hülâsâ; rütbelerin en yücesi olan ilim rütbesini kazanmak ne kadar zorsa, kaybetmek de o kadar kolaydır. -Haklı veya haksız, doğru veya yanlış- ilim adamı bir partinin sözcülüğüne soyundu mu “ilim adamı pâyesi”ni sıfırlamış olur. Keşke Hayrettin Karaman böyle bir yola girmese ve Türkiye’nin tamamını kucaklayan bir “fakîh” olarak hayırla yâd edilseydi... Heyhât! Fırkacılık (particilik) İslâm’a ve Müslümanlara neler kaybettirmedi ki...

Yazarın Diğer Yazıları