Çare tükenmez

      Çamlıdere Ankara'nın ilçelerinden biri, Belediye Başkanı da AKP'li, adı Hazım Caner Can...

      Bir bina bulmuş, "Burayı huzurevi yapalım, yaşlı, kimsesiz ve bakıma muhtaç yurttaşlarımıza barınak olsun" diye düşünmüş. Hemen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na başvurmuş...

      Aldığı cevap şaşırtıcı, "Olmaz, çünkü o bina hastaneye uzak" demişler...

      Oysa bulunan binanın hastaneye uzaklığı bir kilometre bile değil, 900 metre civarında...

      O bina da sahibi tarafından otel haline getirilmiş...

      * * *

      Başkan küsmemiş, hayırseverlerin gayretiyle bir bina yapmak için yeniden kolları sıvamış. Önce Bakanlığın Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü'nden randevu talep etmiş...

      Alamamış...

      Bir daha, bir daha, bir daha talep etmiş yine alamamış...

      Son talebin üzerinden 45 gün geçmiş, yine randevu verilmemiş...

      * * *

      Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, bilindiği gibi Erdoğan ailesinden sayılıyor, Genel Başkan'ın güvendiği isimlerden biri...

      Herhalde durumdan haberi yok ki, emrindeki Genel Müdür rahat tavır koyuyor ve randevu vermiyor...

      Başkan Can, araya giren ve "Bırak biz sana randevu alalım" diyen bazı vekillere "Hayır olmaz" diyerek karşı çıkıyor,

"Bana bunu yapan, yurttaşa ne yapmaz" diyor...

      Başkan'ın konuya ilişkin son sözü şu:

      -En son çare gidip kapısını tekmeleyecek, kırıp gireceğim...

      * * *

      Ne diyeceğimi bilemiyorum...

      AKP iktidarında devletin mekanizmalarını ele geçirmiş olanlardan randevu almak için, kapı kıran belediye başkanı da göreceğiz demek ki...

Nereye gidiyoruz

     Kin ve nefret erbabından kurtulamayacağız galiba; sosyal hayattan siyasal hayata kadar uzanan yolda her sapak, kin ve nefret yüklü tiplerle tıkanmış, geçilmiyor...

     Kusan kusana; kimi siyasetçiye, kimi idareciye, kimi bilim adamına, kimi iş çevrelerine kinleniyor...

     Nefret yükünü, Allah'tan korkmadan ve kuldan utanmadan lanetlemeye kadar taşıyorlar...

     Gençlere kinleniyorlar, yaşlılara kinleniyorlar, kadınlara kinleniyorlar, erkeklere kinleniyorlar, çocuklara dahi kinlenen alçaklar çıkıyor... Her gün işlenen suçlara ve faillere dikkatli baktığınızda kocaman bir kin ve nefret ordusunu karşınızda görebilirsiniz...

     Siyasal, sosyal ve fikri farklılıkları kabul etmek yerine, kinlenmek ve nefret duymak daha kolayımıza geliyor....

     Öfke, kıpkırmızı rengiyle hep burnumuzun ucunda... Onu akılla yenme becerimiz olmadığı için de kin ve nefret yüreğimizde bağdaş kuruyor.    

     İnsanlarda ne güven kalıyor, ne saygı ve sevgi, ne de umut...

     Hayat, Dostoyevski'nin yarattığı sanki baba Fyodor Pavloviç; Karamazov Kardeşler de sanki kin ve nefret...

     Sosyal hayatımız böyle bir tablo olup çıktı...

     Korkuyorum, ürküyorum, nereye gidiyoruz sorusuna cevap bulamıyorum!

Biz Arnavutluk muyuz kardeşim

    Mehmet Demirkol önemli bir spor adamı, gazeteci, yazar ve yorumcu...

    Eğer Millî Takımımızın forması klasik hale döndürülmezse mahkemeye gideceğini açıkladı...

    Son millî maçta giyilen kırmızı siyah formayı hatırlatarak "Biz Arnavutluk muyuz" diye sordu ve hiçbir ülkenin, ufak tefek ilavelerin dışında formasıyla bu kadar çok oynadığının görülmediğini yazdı...

    Erdoğan'ın tutkusundan kaynaklanan turkuaz renkli formanın dışında kırmızı ve beyaz renkleri içermeyen formaları boykot eden Demirkol lâfı, "Millî renklerimizi ve simgelerimizi unutturmak istiyorlar" görüşüne getirdi ve bunun engellenmesi gerektiğini savunarak noktaladı.

    Teşekkürler Mehmet Demirkol, hem de bir kere değil, bin kere...

Yazarın Diğer Yazıları