Çok partili yıllara geçiş ve Demokrat Parti…

Yakın tarih alanındaki araştırmalarını sürdüren Prof. Dr. Cemil Koçak’ın Türkiye’nin çok partili hayata geçiş dönemini ayrıntılarıyla ortaya koyan çalışması okurla buluşturuldu. Prof. Dr. Koçak, “Demokratlar ve Halkçılar (1950-1954)” adlı yeni çalışmasında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin demokrasiyle imtihanı olan Demokrat Parti dönemini mercek altına alıyor.

5ab32d2f-edb0-4792-a926-1fc6fc7f2d4d.jpg

Prof. Dr. Cemil Koçak, Demokrat Parti Meclis Grubu zabıtlarını ilk kez bütünüyle ele aldığı “Demokrat Parti İktidârı (1950-1960)” üst başlıklı serisinin ilk kitabı “Demokratlar ve Halkçılar (1950-1954)”te öncelikle iktidarı ele alıyor; ardından da muhalefeti; yâni hem CHP’yi, hem Millet Partisi’ni (MP) ve hem de Türkiye Köylü Partisi’ni (TKP)...

Koçak, bu çalışmasında iktidarla muhalifleri arasındaki “çatışmalar”ı bir bütünlük içinde yansıtmaya çalışırken siyâsî anlaşmazlıkların karşılıklı etkilerini ve tepkilerini aynı bütünsellik içinde gösterebilmeyi amaçlıyor. Bu bakımdan zaman zaman ve belki de sık sık kronolojik tarih anlatımından ayrılıyor; aksine, tematik bir bütünlüğün oluşmasına gayret ediyor. Temaların ve kronolojinin sarmalı içinde kalırken; aslında dönemin “ruh”unu aktarmayı arzu ediyor.

Serinin ilk kitabında Cemil Koçak, iktidara (DP) da, muhalefete (CHP) de ayna tutuyor ve bu aynalarda birbirlerini karşılıklı olarak nasıl gördüklerini ve neden böyle gördüklerini anlamaya ve anlatmaya çalışıp şu önemli tespitte bulunuyor:

Aslına bakılacak olursa; CHP, ne kadar “halk” ve “halkçı” ise; DP de, ancak o kadar “demokrat” ve “liberal”di. Ne daha az; ne de daha çok...

Kitaptaki önemli konu başlıklarından bazıları şöyle:

*Demokrat Parti’nin tarih yazımımızdaki yeri... Bu dönemi hangi kalemler nasıl yazdı?

*Demokrat Parti’nin iktidara geçtiği 14 Mayıs 1950 gecesinden sonra neler yaşandı?

*Kendisi de bu sonucu çok beklemediğini sonradan itiraf eden “yeni iktidar”ın, yani Demokrat Parti’nin şekillenme sürecinin ayrıntıları…

*Peki Demokrat Parti iktidara gelmeye hazır mıydı?

*Siyasî literatürdeki Bayar-Menderes ilişkisi ‘meselesi’nin tüm ayrıntıları…

*Bir gün bile devlet hizmetinde yer almayan Adnan Menderes’in bu hizmetlerin en yüksek sorumluluk noktasında bulunması onu nasıl etkiledi?

*Demokrat Parti’nin Başbakanı olarak Adnan Menderes…

*Rakamlarla Demokrat Parti’nin seçim vaatleri ve sonuçları…

*Halkevleri kapatıldı mı gerçekten? Halkevleri meselesi ve ardında yatanlar…

*Demokrat Parti iktidarının milliyetçi-muhafazakâr-İslâmcı ve bu eksendeki gruplar açısından bir ‘cennet’ olduğu düşüncesi ne kadar doğruydu?

Timaş Yayınları

Tel:(0212) 511 24 24

28700bfd-211e-43ef-92c7-2d478bad522f.jpg

İstanbul’un eski hayatı

Sermet Muhtar Alus’un gazete ve dergilerde kalmış tefrikalarından oluşan külliyatının ikinci kitabı “Kıvırcık Paşa” Ötüken Neşriyat tarafından okurla buluşturuldu.

Yakup Öztürk’ün yayına hazırladığı, “Kıvırcık Paşa” romanının Akşam gazetesinde tefrika edileceğine dair ilk işaret 4 Ekim 1931 tarihinde gazetenin birinci sayfasının sol alt köşesinde, üzerinde sadece Kıvırcık Paşa yazan bir çizimle verilmiş. Sonraki nüshalarda romanın Sermet Muhtar tarafından kaleme alındığı “İstanbul’un eski hayatına ait bir roman” ifadesiyle duyurulmuş. Buna “Gayet meraklı ve eğlenceli millî roman” vurgusu da ilave edilmiş. 101 sayılık tefrika 11 Ekim 1931’de başlar ve 20 Ocak 1932’de sona erer. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra da Akşam Kitaphanesi tefrikayı kitaplaştırır. Yakup Öztürk tarafından gözden geçirilip, notlandırılan yeni baskı için söz konusu kitap esas alınmış. Hem tefrikada hem de kitapta yer alan çizimler Sermet Muhtar’a aittir. “Kıvırcık Paşa”, vaktizamanında popüler bir halk romanı vasfıyla okur karşısına çıkarılsa da bu eser, bir dönemin insanlarını, olayları ve tabiatıyla aktaran bir kültür romanıdır. Eski kültür içerisinde yetişmiş, sahip olduğu medrese ve bürokrasi dilini, gündelik dilin içerisine taşırken mizaha malzeme olan karakterlerin çatışması “Kıvırcık Paşa”nın yüklendiği mesajlardan biridir.

Romanı kaleme alan Sermet Muhtar Alus ise şu değerlendirmeyi yapıyor:

Bu roman Meşrutiyetten evvelki zamanın romanıdır. “Şimdi böyle bir eseri yazmanın ne lüzumu var; o vakit çıkan bu kadar roman yok mu?” denilecek. Öyle değil. O vaktin romanları devrin bin bir kaydı altında yazılmış, sansür tarafından kırpıla kırpıla yarısını gaip etmiş yazılardı. Zülfiyâre rüzgârı bile dokunacak, dokunmak ihtimali olacak şeyleri yazmak kimin haddi idi? Biz, boş ve müsait bulduğumuz bu vadide sere serpe dolaşacağız, bildiğimiz gibi kalem oynatacağız. O zaman yazılamayanları yazacağız. Romanın mevzuu hayattan aynen alınmamıştır. Daha doğru tabiriyle, vaka baştan aşağı silsile halinde olmuş bir vaka değildir. Ağızdan ağza yayılmış, işitilmiş, anlatanlar tarafından şahit olunmuş ayrı ayrı vakaları birbirine karıştırdım, toplu hâle getirdim. Şahıslardaki karakterler, itiyatlar, iptilâlar, noktası noktasına, tabiattan kopya edilmiştir. Bunların sahipleri vardır; bilenler tanıyacaklardır. Romanda izam edilmiş, mübalağalı gibi gösterilmiş hareketler bile aynen hakikatten alınmıştır.

Ötüken Neşriyat

Tel:(0212) 251 03 50

Yazarın Diğer Yazıları