Efsane yıldızın sıra dışı hayatı

img-20230711-wa0005.jpg

Gerçek adı Cahide Serap olan Cahide Sonku; dedesi 7'nci Ordu Komutanı Çorapsız İbrahim Paşa ile babası Yüzbaşı Necati Bey'in görevi nedeniyle bulunduğu Yemen'in başkenti San-â'da 1916’da doğdu. I. Dünya Savaşı sonrasında 15 Kasım 1918'de Yemen'in Osmanlı Devleti'nin elinden çıkması üzerine ailesiyle İstanbul'a geldi.

Doğduğu Yemen'de büyümüş olsaydı nasıl bir hayata sahip olacağı bilinemez ama İstanbul'a taşınmaları, ona oyuncu olarak Türkiye'nin ilk kadın yıldızı ve Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni yapacak olan yolu açtı. Çıkan bir yangında evlerinin kül olması üzerine aile, yoksulluğa düştü.

img-20230711-wa0003.jpg

Zorluklarla dolu bir çocukluk dönemi geçiren Cahide Sonku’yu bir yıldız haline getirecek olan süreç, 1932'de bir gazete ilanıyla başladı. İstanbul Şehir Tiyatroları'nın başvuruları Muhsin Ertuğrul tarafından değerlendirilen seçmelerine katılarak günde 135 kuruş alacağı figüranlık hakkı kazandı.

Kısa bir süre sonra da artık bütün Türkiye’nin Cahide’si olmayı başardı. Cahide Sonku’nun inanılması zor yükseliş ve düşüş öyküsü, toplumsal hayatımızın kendine özgü labirentlerinde gizlidir.

On üç yaşında adımını attığı Darülbedayi’de, rakiplerini geride bırakmayı, ilk ve biricik primadonna olmayı becerdi.

Çok az sayıda oyuncuya nasip olabilecek doğal yeteneğe ve güzelliğe sahipti. Bu özelliklerine zekâsını ve çalışkanlığını ekledi.

Altın yıllarını yaşayan Türk Tiyatrosu’nun ve kuruluş aşamasındaki Türk Sineması’nın tartışmasız “1 Numara”sı oldu. Çok ama çok para kazandı.

Örnekleri sadece ABD’de görülebilecek tarzda bir hayat yaşadı. Türkiye’nin playboyları, geçeceği değil, geçme ihtimali olan yollara bile kırmızı halı döşettiler. Ayakkabılarından şampanyalar içildi. Bütün takıları, ayakkabıları, çantaları, kıyafetleri Paris ya da Londra’dan getirtildi. Zaman içinde, hediye edilen son model otomobillere bile burun kıvıracaktı.

Her çıkışın bir inişi vardır!

Cahide Sonku’nun düşüşü de tıpkı yükselişi gibi meteor hızıyla gerçekleşecekti. Ünlü yıldız zaman içinde alkolün bataklığına gömülecek, Beyoğlu’nun izbelerinde yitip gidecekti.

Osman Balcıgil, tıpkı öteki çok okunan biyografik romanları Celile, Yeşil Mürekkep, İpek Sabahlık ve Afife Jale’de olduğu gibi, bu kez de “Kızıl Çengi”de, Cahide Sonku’dan hareketle Türkiye toplumunun derinlerine iniyor.

Destek Yayınları Tel:(0212) 252 22 42

***

img-20230711-wa0002.jpg

Eğitimde Siyasal İslamcı ağı

Askerî Liselerin yeniden neden açılmadığı konusunu araştırırken çarpıcı gerçeklere ulaşan Rifat Yeniay bu alandaki kapsamlı çalışmasını “Dindar Nesil Yetiştirme Projesi” adıyla kitaplaştırdı. Araştırmaları sırasında FETÖ’nün “Altın Nesil” projesinin isim değiştirerek “Dindar Nesil Yetiştirme” adıyla sürdüğünü tespit ettiğini belirten Rifat Yeniay, çalışması hakkında şu bilgiyi veriyor:

AKP iktidarı, 15 Temmuz 2016 tarihli FETÖ’cü darbe girişimi sonrası bütün askerî okulları kapattı. Daha sonra hepsini tekrar açtı. Sadece bir okul türünü tekrar açmadı, Askerî Liseler. Bunun nedeninin Harp Okullarına İmam Hatip Lisesi mezunlarını yerleştirmek olduğu basın ve yayın organlarında defalarca dile getirildi. Ben de Askerî Liselerin tekrar açılmasını isteyen bir yazı kaleme aldım.

İmam Hatip Okullarıyla başlayan ve gittikçe genişleyen araştırma sonucunda, dini eğitim ve uygulamaların genişliği ve derinliği karşında bir kez daha şaşırdım. Siyasal İslamcı ideoloji ve dini eğitim uygulamalarının rastgele yapılan faaliyetler değil, son derece bilinçli, planlı ve uygulamaya kondukça gelen tepkilere de bağlı olarak düzeltmelerle ilerlediğini fark ettim.

Resmî sayısal veri, mevzuat ve uygulamaları inceleyince, dini eğitim ve uygulamaların “Sivil Örümceğin Ağını” da aştığını,” Siyasal İslamcı Ağ”ın tüm toplumu kuşattığını gördüm. Kendilerinin “Dindar Nesil Yetiştirme” dedikleri bir projenin uygulandığı ve epeyce yol kat etmiş oldukları çok açık görülüyordu. FETÖ’nün “Altın Nesil” projesinin, yönetici ve isim değiştirmiş olarak devam ettiği düşüncesine ulaştım.

Bu aşamadan sonra yapacak tek şey kalmıştı. Daha büyük farkındalık oluşturmak için, gördüklerimi kaleme alıp toplumu uyarma görevimi yerine getirmek. Başlangıçta ‘bir yazı’ diye başlayan çalışma bir ‘yazı dizisi’ne doğru evrildi. Sonuçta ortaya, siyasal İslamcı ideolojinin eğitim alanındaki yapılanmasının röntgeni çıktı.

Gece Kitaplığı Tel:(0312) 384 80 40

***

HAFTANIN KİTABI

img-20230711-wa0001.jpg

Zaferden öncesi…

Güner Dinçaslan’ın Sakarya Savaşı’nı konu alan “Yirmi İki” romanı okurla buluştu. Ankara Kulübü tarafından yayımlanan kitabın tüm gelirleri öğrenci bursu olarak değerlendirilecek:

Başlarında Kemal Paşa vardı, ardında da beyaz sarığı ile imam kıyafetli biri vardı. Kar gibi beyaz bohçaların içinde “evden gönderdiler bu yiğitlere”, dediği mis gibi börekler çörekler sofraya konuldu. Beyaz sarıklı adam Ankara Müftüsü Börekçizade Mehmet Rıfat’tan başkası değildi. Askerlerle

sohbet etmek, lokmasını bölüşmek için gelmişti hem de evde eşinin hazırladığı yiyeceklerle. Orucunu gençlerle birlikte açacaktı.

Cebeci'de yaşayan aileler bir Türk geleneği olan ferfene ile muhtelif zamanlarda yemekli olarak toplanıyor, istişareler yapıyorlardı. Bu toplantılarda bölgenin aksaçlı denilen erkekleri bulunduğu gibi, kadınlar içinde de kadın analar olurdu. Bugünlerde de sık sık toplanıyorlardı. Seymenler diz yıkıp seymen başı aksaçlıların sözlerini dinleyip gerekeni sorgusuz sualsiz yapıyorlardı. Çok zorlu bir süreçten geçiliyordu.

***

img-20230711-wa0004.jpg

Yeni bir ufuk için

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Turgay Anar tarafından yayına hazırlanan “Penceremden” isimli eserinde, “medeniyet” fikrinden Almanya’da şahit olduğu “düellolara”, “resim sergilerinden” “Türk kadını”na, sarsıcı “aşk”lardan “mutlu evliliklere”, “Millî mücadele hatıralarından” “Türk’ün seciyesi”ne kadar birçok çarpıcı, ilginç ve bazen günümüzde bile hâlâ tartışılan konulara kendi “penceresinden” bir ufuk kazandırıyor.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

KÜTÜPHANEMDEN:

img-20230711-wa0006.jpg

Sadun Aksüt ile geçmiş yıllarda musikili gezinti

Müziğin bir yolculuğu vardır. Müzikle uğraşan sanatçıların yaşamları bu yolda geçer. Ve bu yolculuk, her ülkede kendi "edebiyat"ını oluşturur. Müzik yolculuğu uzun, zor, tüketici, ama bir o kadar da, bir yaşam kaynağıdır... Bu yüzden, gerçekten müziğe gönül vermiş bir insan asla onu başka bir şeyle paylaşamaz. Yaşamı pahasına da olsa... Sadun Aksüt, tam 50 yılı aşkın zamandır Türk Sanat Müziği'ni dostlarıyla paylaşıyor. 50 yılı aşkındır müziğin devleriyle birlikte çalıp söylüyor. Radyoevi, gazino ve konser salonlarındaki müzisyenlerin, müziğin ve yakınlarının tanıklığını yapıyor. 1940'lı yıllardan günümüze uzanan bir Türk Sanat Müziği şöleni yer alıyor bu kitapta. Sanatçıların taş plaklardan dışarı çıkıp, seyircisiyle yüz yüze, göz göze, ruh ruha olabildiği, sahnelerin tozunu yuttuğu yılların bir tarihi bu kitap.

Sadun Aksüt'ün anılar derlemesi, belge, bilgi ve titiz bir arşiv çalışmalarından oluşuyor.

İlk gazinolar, sahneye çıkan ilk kadın ve erkekler, sahnede ilkleri gerçekleştirenler; azmin yücelttiği isimler, yaşamın sillesini yemiş Türk Sanat Müziği sanatçıları vs... Hepsi bu kitapta sahne alıyor...

"Alkışlarla Geçen Yıllar / Hatırat"ta, Türk Sanat Müziği'nin 50 yıl içerisinde nereden nereye geldiğini ve sanatçıların yaşamöykülerini bulacaksınız. Kitap, Türk Sanat Müziğimizin olduğu kadar, müziğe emek vermiş, bütün emekçilerin de "duygusal" tarihini içeriyor...

Yükselen ve düşen sanatçılar... Ve sahnelerden kimler geldi, kimler geçti...

(Alkışlarla Geçen Yıllar / Sadun Aksüt / Aksoy Yayıncılık -2000)

Yazarın Diğer Yazıları