Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

ABD, İsrail’i yine yüreklendirdi

İsrail-Hamas Savaşı, 6 ayını doldurmak üzeredir. İsrail’in, bu saldırıya cevaben başlattığı saldırı, Hamas’ı cezalandırma ve kaybettiği prestijini yeniden kazanma amacının dışına çıkmış, Filistinli, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 32.000 sivilin hayatını kaybettiği, 75.000 sivilin de yaralandığı bir katliama dönüşmüştür.

Bu insanlık faciasını/soykırımı önleyebilmek, bir anlaşma zemini yaratabilmek, esirlerin takası hususunda bir mutabakat sağlayabilmek amacıyla, geçici de olsa bir ateşkes sağlanması için yapılan tüm çağrılar, taraflar arası görüşmeler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) alınmaya çalışılan kararlar, özellikle ABD’nin engellemeleriyle karşılaşmıştır.

ABD, lütfen çekimser kaldı

ABD, İsrail’i Orta Doğu’daki kalesi olarak gördüğü, bölgedeki çıkarlarını gözettiği için, dünyanın gözü önünde cereyan eden bu katliamı görmezden gelmiş, İsrail’e desteğini devam ettirmiştir. BMGK’ya getirilen ateşkes önerileri ABD tarafından veto edilirken, başlangıçta İsrail’e destek veren ve ABD’nin yanında saf tutan ülkelerin de tepki göstermeye başlaması, ABD iç kamuoyundaki tepkilerin gittikçe artması ve bu durumun yaklaşmakta olan ABD başkanlık seçiminde aleyhte bir durum oluşturması üzerine, BMGK son toplantısında ABD’nin oyunu, “veto”dan lütfen “çekimser”e dönüştürmesiyle Ramazan ayı için bir ateşkes kararı alınabilmiştir.

İsrail ateşkes kararını tanımadı

BMGK’nın ateşkes kararı, uluslararası kamuoyunda, ateşkes için çaba gösteren ülkeler ve Hamas/Filistin tarafında bir ümit ışığı olarak görülmüştür. Ancak İsrail, ABD’nin oylamada “evet” demeyip, “çekimser” oy kullanmasından güç alarak operasyonları sonlandırmayacağını açıklamış, “savaşa devam” demiştir.

ABD’nin, karar bağlayıcı değil, ancak uygulanmalı ifadesi, İsrail’e devam et demektir.

Üstelik İsrail yetkilisi Gallant, her yerde Hamas'a karşı faaliyet göstereceklerini, İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin görevini tamamlayabilmesi için Gazze'de Hamas'a bir alternatif belirleyeceklerini açıklamış ve İsrailli esirler Gazze'deyken kimsenin savaşı durdurmaya hakkı olmadığını belirterek, Gazze'de kesin bir zaferin kazanılamaması halinde kuzeyde yeni bir çatışmaya girişebileceklerini de ifade etmiştir.

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi

BMGK kararı öncesi İsrail ile Hamas’ın yaptığı müzakerelerde, Filistin yetkilisi sıfatıyla konuşan Bedran, sorunun, İsrail’in gündemde tuttuğu esirlerle sınırlı olmadığını, saldırıların durdurulması, insani yardımların ulaştırılması, Filistinlilerin yerlerine geri dönmesi ve bir imar planı olması gibi öncelikli konularda arabuluculara ve Filistinlilere herhangi garanti vermeye yanaşmaması olduğunu belirmiştir. Netanyahu’nun da anlaşmaya varılmasını istemediğini söylemiştir.

Birkaç gün önce İspanya, İrlanda, Malta ve Slovenya yaptıkları açıklamada; ateşkesin sağlanmasını, rehinelerin serbest bırakılmasını, Gazze’ye insani yardımın hızla, kitlesel ve sürekli olarak artırılmasını, bölgede kalıcı barış ve istikrar için tek yolun da iki devletli bir çözümden geçtiğini, doğru koşulların oluşması halinde Filistin Devletini tanıma kararı alabileceklerini belirtmeleri İsrail’i çılgına çevirmiştir.

İsrail de bu dört devlete adeta savaş ilan etmiş, Belçika’nın da bunu daha önce açıklamış olması da İsrail’in bu konudaki tepkisini artırmıştır. Ayrıca, Filistin devletinin tanınmasına yönelik herhangi bir girişimin, çözüme ulaşmayı zorlaştıracağını, bölgesel istikrarı daha da bozacağını ve böyle bir yaklaşımın terörizmi ödüllendirmek anlamına geleceğini de beyan etmiştir.

Ateşkes olabilir mi?

ABD’nin, BMGK’da oyunu “hayır”dan “çekimser”e dönüştürmesinin etkili olmadığı görülmektedir. Ancak “evet” demesi ve İsrail’e “dur” demekte kararlılık göstermesi halinde ateşkesin mümkün olabileceğinin, aksi takdirde İsrail’i durdurmanın zor olacağının anlaşılmış olması gerekir.

Geçici ateşkesi dahi tanımayan İsrail’in, kalıcı bir ateşkese razı olabilmesi, ABD’nin bundan sonraki tutumuna, BMGK’daki davranışına, İsrail’in de doyumsuzluğundan vazgeçmesine ve kararın, BMGK kararı olmasının yanında, tarafların aracı ülkeler aracılığıyla yaptıkları görüşmelerde de mutabık kalmasına bağlıdır.

ABD’nin “çekimser” oyunun anlamının, kendisinin İsrail’in işine karışmadığı anlamındadır. Bu savaşta ve İsrail konusunun tümünde takındığı tutuma bakıldığında inandırıcı olamamaktadır. Kendisi de savaşın devamından yana olmasa böyle hareket etmez. Uluslararası ve iç kamuoyunun baskısı, Yahudi asıllı vatandaşları ve Lobisinin etkisiyle çareyi “günah benden gitti” demekte bulmuştur. Ancak bu yaklaşım, ABD’nin Gazze katliamının baş sorumlusu ve ateşkesin de onun elinde olduğu gerçeğinin üstünü örtemez.

Refah’a saldırı olacak mı?

Netanyahu, 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'a olası kara saldırısına ilişkin, "Refah'a gireceğiz ve kesin zafere ulaşacağız" demiştir. Ayrıca "Refah'a girmeden Hamas'a karşı zafer kazanamayacaklarını, bunu ABD'nin desteğiyle yapmayı umduklarını ama zorda kalırlarsa tek başına yapacaklarını" da beyan etmiştir.

Ancak diğer taraftan da İsrail Savaş Kabinesi üyesi ve eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot, bunun ancak savaşın başında yapılabilecek olduğunu söylemiş, devamında da, mevcut durumda ABD'nin karşı çıkması halinde İsrail ordusunun Filistinlilerin sığındığı Refah'a kara saldırısı başlatmayacağı imasında bulunmuştur.

Refaha saldırı olup olmayacağı da ABD’nin tutumuna ve kararına bağlıdır.

Orta Doğu ve mücavir ülkelerde

güç politikası geçerli

Aslında “Güç politikası” dünyanın her yerinde geçerlidir. Ancak bu durum bölgemizde kendisini daha fazla hissettirmektedir. BM başta olmak üzere, uluslararası kurum ve kuruluşların aldığı kararların, güçlü ülkelerin tasvibinden geçmedikçe uygulama imkânı olamamaktadır. Bunun açık örneği İsrail’in tutum ve davranışlarında görülmektedir. İsrail’in, Batı’nın, özellikle ABD’nin her durumda kayıtsız şartsız desteği olmasa, bu kadar sorumsuzca ve fütursuzca bir tutum sergilemesi imkânsızdır. Onun güçlü olması haklı olması anlamına gelmez. Senelerdir Filistin halkına yaptığı zulmün izahı yoktur.

Belki sonunda zor da olsa iki devletli bir çözüme gidilebilir. Ancak olası bir Filistin Devleti’nin ne bütünlüğünden, ne egemenliğinden, ne güvenliğinden, ne de halkının refah ve mutluluğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Çünkü güç sahibi olmasına imkân tanınmayacaktır.

***

Ülkemizin de bu bölgede bulunduğu, güçlü olmadığı takdirde haklı da olsa çıkarlarını hatta bekasını koruyamayacağı bilinmelidir. Bu nedenle dış politika dengelerini çok iyi değerlendirmesi ve ona göre hareket etmesi önemlidir.

Millî güç unsurlarından özellikle Politik Gücünü sağlam tutabilmesi için, Psiko-Sosyal gücünü ön plana alıp, önce iç barışı temin etmesi, kutuplaşmayı sonlandırması, adaleti gözetmesi, hukukun üstünlüğünü ön planda alarak Türk Milletini bütünleştirmesi ve birlikteliğini sağlaması gerekir.

Askerî güç ise olmazsa olmazdır. Askerin siyasete bulaşmaması, moral ve motivasyonunun yüksek tutulması, TSK’nın emir komuta zincirinin düzgün ve Milletin Ordusu olması, çeşitli sebeplerle değiştirilen yapısının da fabrika ayarlarına geri döndürülmesi, bu gücün yüksek olmasına imkân sağlayacaktır. Bu uygulamalar, ekonomik gücünün yeterliliğe ulaşmasına da destek olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları