Erdoğan'dan Davutoğlu'na azil azarı!..

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, önceki gün yaptığı görüşmede "Başbakan" Ahmet Davutoğlu'ndan İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı'nın azledilmesini istedi. Ahmet Hoca'nın Kemal Kılıçdaroğlu'na verdiği akıllara ziyan cevapları duydunuz; "İçişleri müfettişlerinin yürüttüğü soruşturmayı bekleyecek"miş. Sanki bürokratlar Bakanı görevden alacak!.. Dün de NTV'ye çıktı, Bakanların görevden alınması ile ilgili sorulara yine herkesin aklı ile alay edercesine cevaplar verdi. Suçu yine muhalefete, Hükümete girmemesine yıktı.

Ha bir de!.. İki Bakan da AKP'li değilmiş.

Hani derler ya; "buna kargalar bile güler"...

O zaman dönelim o kanlı Cumartesi'ye...

Ahmet Hoca, basın toplantısı öncesinde yine her zaman yaptığı gibi saraya başvurdu. Ne demesi gerekenler konusunda R.Erdoğan'dan son talimatları aldı. "İstişare" sırasında bir ara tüm cesaretini toplayıp, İçişleri ve Adalet Bakanlarının görevlerinden ayrılması konusunda düşüncesini sorabildi. Saray efradından aldığım bilgilere göre, Ahmet Hoca'nın aldığı cevap rutin "sen işine bak Hoca" mealindeydi. Kılıçdaroğlu-Davutoğlu görüşmesinin ardından siyasi kulisleri yokladığımda "Başbakan"ın CHP liderine, Bakanların görevden alınması konusunda elinin pek güçlü olmadığını hissettirdiğinin izlenimini aldım.

Ne yapsın Ahmet Hoca?..

Seçim Hükümetini kurduğunu zannettiğinde Selami Altınok'un İçişleri Bakanı olduğunu saraydan son dakika öğrendi. Adalet Bakanı Kenan İpek de sarayın en sadık isimlerinden. Hadi, bir yiğitlik yapayım deyip Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nu görevden alayım dese... R. Erdoğan'ı geçse, Emine Erdoğan'ı aşamaz.

Bu olanlara şaşmadım. Bence, Kılıçdaroğlu'nun Pazar günü görüşme sonrası yaptığı açıklamada çok çok daha önemli bir nokta vardı. Kemal Kılıçdaroğlu cümleye, "Şu endişemi ilettim" diye başlayıp, "Siyaset sistemi çözüm üretemez noktaya geliyor. Böyle bir algı oluşuyor. Ve bu algı çok tehlikeli bir algıdır. Ülkede bir sorun veya yanlışlık varsa bunu çözecek olan siyasettir. Siyasetin çözüm üretemediği yönündeki algı, Türkiye'yi başka şeylere sürükleyebilir."

"Darbe" demeden çok önemli bir uyarıydı bu. Kılıçdaroğlu, devlet, millet bekası için son günlerde çok önemli görüşmeler yapıyor. Sessiz bir diplomasi yürütüyor. Devlet mekanizmasındaki tahribatları ve çöküş konusunda elindeki bilgilerle, ilgili herkesi uyarıyor. Onarım için önerilerini aktarıyor. CHP lideri tarihi bir görevi büyük, bir olgunluk içinde, siyasi ranta devşirmeden gayet dikkatli bir şekilde yürütmeye çalışıyor. Bence, önceki gün yaptığı tarihi uyarı önemli bir işaret fişeğiydi. Duyarsızlıkta inat edenlere çok önemli bir mesajdı. Ne yazık ki, anlamsız inatlaşmaların hâlâ devam ettirildiğine şahit oluyoruz.

Şimdi, "terörün belinin kırıldığı" (!) süreçle ilgili geçmişte kalan çok traji-komik bir fotoğrafı sunacağım.

Bu süreçte son günlerde, sözde devlet adamlarımız bir biriyle tutarsız, sonraki bir öncekini yalanlayan beyanları vermekten hiç rahatsız olmuyorlar. Kapalı kapılar ardında yaşanan, milletin hiç duymadığı bilmedikleri var ya!... "Beni/bizi aldattılar" ha!.. Peki gerçek öyle mi?..   

Yıl 2013'ün sonbahar ayı. Daha 17-25 Aralık yaşanmamış. PKK-KCK'nın belini kıran operasyonları yapan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Beşir Atalay- Efkan Ala-Hakan Fidan-Yalçın Akdoğan ekibinin yönlendirmesi ve şimdilerin kahramanı bir kısım medyanın alt yapısını oluşturması sonrasında Bakanlıktan alınalı az bir süre geçmiş. "Çözüm Süreci" bütün hızıyla sürüyor. Akil Adamlar millete akıl veriyor!.. Beşir Atalay, yazılı ve görsel medyada arz-ı endam ediyor. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Bakanlık konferans salonunda  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın daveti üzerine Ankara'da olan Valilerle, fırsattan istifade, değerlendirme toplantısı yaparak görüş alışverişinde  bulunuyor. Güvenlik birimlerinin amirleri dahil Bakanlığın üst düzey yöneticileri de salonda yerlerini almışlar. "Nasıl gidiyor" diyor Sayın Bakan...  Suyuna tirit laflar ediyor Valiler. Gezi süreci değerlendiriliyor ve yapılan kahramanlıklardan, yazılan destanlardan bahsediliyor... Bir ara sözü Diyarbakır Valisi Cahit Kıraç alıyor ve başlıyor konuşmaya; "Sayın Bakanım, ben çözüm sürecinde PKK'nın samimi olduğuna inanmıyorum. PKK-KCK, bu süreçten istifade ederek şehir örgütlenmesini yapıyor, şehirlere yerleşiyor..." derken salondaki üst düzey yöneticiler, başta Müsteşar Seyfullah Hacımüftüoğlu olmak üzere işaret parmaklarını ağızlarına götürerek "hişştt..." diyorlar sayın Valiye. Vali neye uğradığını şaşırarak kesiyor sözünü. O arada başka bir konuya dalan Sayın Bakan bu sözleri duymazlıktan geliyor. İkili sohbetlerde herkes bu sürece "çözüm" değil "çözülme süreci" diyordu ama o günlerde başta bizzat Erdoğan tarafından olmak üzere, hain olarak ilan edilme ve muamele görme korkusu ve kahrolası makam mevki derdi bunu ifade etmeyi engelliyordu. Az da olsa gerçeği ifade etmeye kalkan "deli"lere de hep birlikte "hişştt..." diye çıkışılıyordu... Vali Cahit Kıraç'ın sonu malumunuz.

Türk milleti ve devletinin sonunu ise (böyle giderse) yaşayarak öğreneceğiz!..

 

Yazarın Diğer Yazıları