Hatıralar tünelinde geçmişe yolculuk

img-20230716-wa0056.jpg

Temel kaynaklarını, 1930-1950 yılları arasında kitap olarak yayımlanan, gazete ve dergi sayfalarında kalan hatıratların oluşturduğu çalışma II. Abdülhamid döneminden Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına uzanan geniş bir dönemi kapsıyor.

“Yâdında mı O Günler”in; siyasi, sosyal, kültürel ve edebî hayata yönelik topluma mâl olmuş şahsiyetleri, olayları ve meseleleri tarihî gerçekliğe bağlı kalarak bizzat yaşayanların ve işitenlerin bakış açılarıyla inceleme gayreti taşıdığını belirten İbrahim Özen, çalışması hakkında şu bilgiyi veriyor:

Maziye yönelen hatırat yazarı, kendi bakış açısıyla devrinin tanıklığını yapar. Bu durum hatıratın askerî, siyasi, iktisadi, sosyal, kültürel ve edebî hadiselere ışık tutmasına olanak sağlar. Hatıratın bahsi geçen yönü bir dönem, olay yahut şahsiyetle ilgili türü merkeze alarak yapılan çalışmalara kapı aralar.

Üç bölümden oluşan çalışmamın giriş bölümünde hatırat türünün özellikleri, diğer otobiyografik türlerden ayrılan belirgin yönleri, kurmaca metinlerle bağı, tarih ve edebiyat araştırmalarındaki yeri üzerinde duruldu. Siyasi tarihe ayrılan birinci bölümde tarih kaynaklarındaki kronolojik bilgi; yazarların şahitliği, onların dönem, olay ve şahsiyetlere yönelik yorum ve değerlendirmeleriyle anlatıldı, böylelikle tarihin seyri hatıratlardan takip edildi. İkinci bölüm dönem ve topluluklar, sansür, kavga ve dostluklar, mahfiller, edebî eser hikâyeleriyle edebiyata ayrıldı. Edebî hatıraların rol sahibi olduğu bu bölümde şair ve yazarların sanat maceraları ve edebiyat ortamları kendi şahitlikleriyle anlatılmaya çalışıldı.

s.jpgÜçüncü bölüm toplum ve kültür hayatıyla ilgilidir. Hatırat içerikleri dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin son dönemiyle sınırlı olan bu bölümde eğlence, mekân, okul, aile, kadın, Türk kimliği ve ulaşım gibi hayatın içinden meselelere dikkat çekildi.

Hatıratlarda taraflı anlatım, abartma, çarpıtma, önemsiz hâle getirme gibi tarihî gerçeklikten saptıracak şahsilik ön plandadır. Dolayısıyla hatıratlarda yer alan bilgiler, bir hadiseyi tek başına açıklamak için yeterli değildir. Diğer kaynaklarla yapılacak karşılaştırma ve doğrulamalar zaruridir. Bu sebeple çalışmada iki aşamalı teyit işlemi uygulandı. Öncelikle çalışmaya konu olan meseleler aynı konuya değinen hatırat yazarlarının bakış açılarıyla anlatıldı, böylelikle yazarların ortak ve farklı görüşleri ön plana çıkarıldı. Daha sonra yazarların verdiği bilgiler konuyla ilgili kitap, makale ve ansiklopedi maddeleriyle teyit edildi. Bu yöntem aracılığıyla hem yazarların bakış açıları, fikirleri ve değerlendirmeleri tespit edildi hem de türün güvenilirliği sorgulandı.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

img-20230716-wa0058.jpg

100 yıl önceki romanlar yeniden gündemde

Çolpan Kitap, Arap alfabesi ile yayımlanmış kurgusal ve düşünsel bazı kitapları, Latin alfabesiyle yeniden yayımlayarak kültür hayatımıza kazandırmak amacıyla “Çevrim” dizisi başlattı. Ağırlıkla, kurgusal kitaplara yer verilecek dizinin ilk kitabı, Cumhuriyet döneminin ilk kadın felsefecilerinden biri olan ve 1936’da henüz otuz bir yaşındayken ölen Semiha Cemal’in 1927’de yayımlanan Aşk Peygamberi adlı romanı oldu. Başta Platon olmak üzere Yunan filozoflarından bazılarının metinlerini Türkçeye çeviren Semiha Cemal, “Aşk Peygamberi”nde, kişinin varlık ve oluş sorununu, tasavvufî bir dikkat ve yorumla değerlendiriyor. Aşkın bir oluş hâli olarak belirginleştiği romanda, Mevlâna ile Şems arasındaki bağa benzer bir ilişki, kurmaca kişiler üzerinden güncelleniyor bir bakıma. Görünenin ötesine ulaşma arayışındaki roman kişileri, var oluştaki anlamı, aşk yolunun “hakiki istikamet”inde ilerlediklerinde buluyorlar. Böylece felsefenin yolda oluş özelliği doğrulanıyor. Cafer Şen’in sunuş niteliğindeki “Tasavvufî Bir Romana Psikanalitik Bir Bakış” başlıklı değerlendirme yazısı, “Aşk Peygamberi”nin yaklaşık yüz yıl sonra neden yayımlandığını da açıklıyor. “Aşk Peygamberi”, önermesiyle olduğu kadar yazıldığı döneme ilişkin olarak da göstergesel değeri yüksek bir metin.

Cemal Hurşid’in 1923’te yayımlanan “Sırtlan” adlı eseri ise dizinin ikinci kitabı. Yazarın hayatı ve edebî kişiliği hakkında, edebiyat tarihlerinde hiçbir bilgi bulunmuyor; tam anlamıyla unutulmuş bir yazar Cemal Hurşid. Onun taşrada (Sinop) basılan Sırtlan’ında, bir taşra hikâyesi anlatılıyor. Yazar, kitabındaki hikâyeyi, tesadüflerin hayatı nasıl yönlendirdiğini görmek için kurguladığını belirtiyor. Bununla birlikte, anlatılan hikâyenin taşrada meydana gelmiş bir olayla ilişkili olduğu izlenimi de ediniliyor. Bu yönüyle “Sırtlan”, gerçeğe bağlı bir hikâye olduğu kadar ikna edici bir gerçekçiliği de bulunan bir metin. Romana yansıyan en önemli duygu durumu taşra sıkıntısı. Anadolu’nun küçük bir kasabasına dışarıdan gelen memurlar ve ticaret erbabı bu sıkıntıyı yenmek için çeşitli eğence meclisleri düzenler. Taşra sıkıntısı, hem romanın başlarında aktarılan haz ve keyif veren eğlencelerin hem de romanın sonlarında meydana gelen felaketlerin kaynağıdır. Yüz yıl sonra okurun karşısına yeniden çıkarılan “Sırtlan”, 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki taşra hayatından sunulan bir kesitle olduğu kadar hikâyesiyle de dikkat çekici bir kitap.

Çolpan Kitap Tel:(0312) 419 80 96

***

HAFTANIN KİTABI

p9.jpg

15 Temmuz’a nasıl geldik?

E. Tümgeneral Ahmet Yavuz, “Vesayet Savaşları” kitabında “ileri demokrasiye” geçileceği iddia edilirken 15 Temmuz felaketini yaşamak zorunda kalan Türkiye tablosunu ortaya koyuyor. “Askerî vesayet kalkarsa demokrasi gelir” tezinin hayat tarafından çöpe atıldığını belirten Yavuz, “Hazin bir şekilde yaşadığımız 15 Temmuz bize gösterdi ki, asıl darbeciler Atatürk’ün ve düşüncelerinin düşmanlarıdır!” tespitini yaptıktan sonra demokrasinin kirli yöntemlerle değil, ancak bilimin rehberliği ve hukukun üstünlüğü egemen kılınarak kurulabileceğinin altını çiziyor. Yakın tarihe, askerî ve sivil vesayet tartışmaları ekseninde yaklaşan Vesayet Savaşları, Açılım, Suriye politikası ve FETÖ’cü darbe girişiminin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarsızlaştırılmasıyla bağlantıları üzerinde duruyor.

Ahmet Yavuz’un anılarıyla da zenginleşen Vesayet Savaşları, askerî vesayeti yok saymaktan ziyade, yokluğunun doğurduğu sonuçlara vurgu yapan bir çalışma.

*Vesayetçi yapıyı besleyen unsurlar... *Kurucu felsefe ve siyaset-din-devlet ilişkileri... *27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat... *Ergenekon ve Balyoz davaları... *AKP iktidarının hataları... *TSK’nın yeniden yapılandırılması...

Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82

***

img-20230716-wa0059.jpg

Unutmak vefasızlıktır

Nahide Şimşir ve Sabahattin Şimşir’in ortak çalışması, “Balıkesir Kuva-yı Milliye Kahramanları” hacmi küçük lakin ele alınan iki mümtaz isimle ağırlığı bir hayli büyük bir kitap.

Millî mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki faaliyetleri ile iz bırakan 2 isimden ilki İzmir`in işgali sırasında Balıkesir Belediye Başkanı olan Keçecizade Hafız Mehmet Emin Efendi, diğeri ise Zarbalı Hulusi Beydir. Her iki şahıs da ilk günden itibaren önemli görevler ifa etmelerine rağmen, sonraki süreçte halkanın dışına itilmişler, sonrasında ise unutulmakla karşı karşıya kalmışlardır. Kitap bu 2 ismi yeniden gündeme taşıyor.

Post Kitap Tel:(0212) 512 70 20

***

KÜTÜPHANEMDEN

img-20230716-wa0055.jpg

Şiir gibi akıp giden seçme makaleler

Behçet Kemal Çağlar, özellikle Atatürk şiirleriyle ünlenmiş bir edebi şahsiyet. Bugün bahsetmek istediğim kitap, onun 20. Asır ve Şadırvan dergileri ile Vatan Gazetesi'nde 1949-1962 yılları arasında yayınlanmış düzyazılarından oluşan, "Bitmez Tükenmez Anadolu" adlı bir çalışma. Kültür Bakanlığı tarafından 1994'de Behçet Kemal Çağlar'ın 25. ölüm yıldönümü anısına basılan kitabın ön sözünü Türkan Barutoğlu kaleme almış. Barutoğlu, Behçet Kemal Çağlar'ı şu sözlerle tanımlıyor: "Öncelikle Atatürk ve millî şiir temasında tanınmış, derin yurt sevgisi olan bir insandı. Gericiliği önlemede çaba harcamış, haftalık dergiler ve günlük gazetelerde bu konularda makaleler yazmıştır. Atatürk ve ilkelerine gönülden inanmış, bu uğurda yılmadan savaşan kıymetli bir milliyetçiydi. Radyo konuşmalarında, toplantılarda, okul ve üniversite konferanslarında Atatürk devrimlerini derinlemesine işlerdi."

Kitabın girişinde; İsmet İnönü, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kazım İsmail Gürkan, Melih Cevdet Anday, Tarık Zafer Tunaya, Oktay Akbal, Sadi Irmak, Cemal Kutay, Derviş Manizade ve Enver Naci Gökşen'in Behçet Kemal Çağlar hakkındaki düşüncelerine yer veriliyor.

(Ahmet Yabuloğlu)

Yazarın Diğer Yazıları