İslâm, fanatizm ve dalkavukluk...

Son ilahî din olan İslâm “doğruya ve hakka uyma” demektir. Doğruya ve hakka uyanlara da gayet tabii “Müslüman” denir. “Fanatizm” ise “körü körüne bağlılık, taassup” anlamına gelir. İslâm ile bir arada zikredilmesi bile kıyamet alameti sayılması gerekirken ne yazık ki son zamanlarda Müslümanlar “fanatizm”le âdetâ hemhâl olmuş görünüyorlar.
Burada hemen bir parantez açarak günümüz Müslümanları ile “İslâm”ı ayrı tuttuğumuzu belirtelim. Nitekim Mehmet Akif de:
“Müslümanlık denilen rûh-ı ilâhî arasak//Müslümanız diyen insan yığınından ne uzak//Kaç hakîkî Müslüman gördümse hep makberdedir//Müslümanlık, bilmem ammâ gâlibâ göklerdedir” der.
Peki, Müslümanlar niye fanatizm tuzağına düşüyorlar? Hakperest olması gereken müminler niçin fırkaperest/liderperest oluyorlar?
Kanaatimizce bu sorunun temelinde “cihâd”ın yanlış anlaşılmış olması yatmaktadır. Evvel emirde cihat “hakkı hâkim kılma” mücadelesidir. Hz. Peygamberimiz “Cihâdın en faziletlisi zâlim sultanın yanında hakkı söylemektir” buyurur. Dolayısıyla, haksızlık karşısında susanlar, güce tapanlar, kendilerinden olanların hırsızlık ve haksızlıklarını görmeyenler kısacası fanatikler asla mücahit olamazlar.  
Cihât, ölmek veya öldürmek için yapılmaz. Cihât, yaşamak ve yaşatmak için yapılır. Kin ve nefret söylemiyle  “cihât”  yaptıklarını zannedenler İslâm’a hizmet değil, ihanet ettiklerini fark edemeyecek kadar cahil ve dar görüşlü insanlardır. Dinimizde esas olan barıştır, sevdirmektir. Düşman yaratmak, kin ve nefret üretmek Müslümanlıkla bağdaşmaz.
Bana sorarsanız bugün cihât yapılacaksa öncelikle ekonomik ve kültürel alanlarda yapılmalıdır. Batı üretiyor, Doğu tüketiyor. Gâvur silah yapıyor, Müslüman olduğunu iddia eden bedbahtlar da o silahlarla Müslüman öldürüyor, cami bombalıyor ve cihât yaptığını sanıyor. İlimde, irfanda, teknolojide Batı ile yarışabiliyor musun? İşte cihat odur.
Maalesef ülkemizde cihât alanları da durmadan farklılaşıyor. Mücahitlikle işe başlayanlar gömlek değiştirip müteahhit oldular. Arpa çok gelince şimdilerde de müdâhinliğe (dalkavuk) soyundular.
“(Ey Erdoğan) anam, babam, eşim, çocuklarım sana feda olsun!”, “Solculuk dönemimde Mevlana ile Şems’in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra (Erdoğan’ı tanıdıktan sonra) gördüm ki böyle bir ilahî aşk iki erkek arasında olabiliyor.”, “İki tabancam var, bolca da mermim var. Ben ölmeden, beni vurmadan, ben asılmadan bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına kimse elini süremez”  gibilerden dinî, tasavvufî ve dahi askerî katkılı dalkavukluklar sizce neyin işareti olabilir?
Ya laboratuvarı ve kütüphanesi olmayan okula mescit yaptırma yarışını hangi kategoriye dâhil edeceğiz?
Bedir Savaşı’nda esir düşen askerlerin serbest kalabilmeleri için Hz. Peygamberimiz, okuma yazma bilmeyen 10 kişiye okuma yazma öğretmelerini şart koşmuştu. Yani mescit inşa etsinler dememişti. Okuyan yazandan ârif gerek vessselaaam...
Şu beyit dalkavukların kulağına küpe olsun:
“Taze âşık olucak dağıla zîneti kulun//Yeni sikke çıkıcak eskisi geçmez pulun.” 

Yazarın Diğer Yazıları