İşte biz buna adalet diyoruz!

Sizin derdiniz "Hiç adaletsizlik olmasın" mıydı? Yoksa "Bize yapılmasın da kime yapılırsa yapılsın" mıydı?

Doğrudur, adaletsizliğin mağduru oldunuz... Peki hükmetme gücü size geçince 'adil' olabildiniz mi? Demek ki mesele 'adaleti tesis' etmek değil, kendinize yapılan adaletsizlikte yaygara koparmakmış... Yani başkasına yapılan adaletsizlik kötü değil, size yapılan adaletsizlik kötüymüş sadece!..

Nasıl öncekilerin bütün bunları yaparken 'haklı gerekçeleri' var idiyse, sizin de 'haklı ve mukaddes gerekçeleriniz' var!.. Çünkü bu bir 'savaş' ve savaşın da size verdiği bazı haklar söz konusu değil mi?

Öncekiler "Demokrasi, kendisini ortadan kaldıracak düşüncelere kendisini kullandırmaz" diyerek bir yol tutturmuştu... Benzeşmekte siz de fena değilsiniz hani!..

***

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın 'metroyu kendilerine en çok oy veren yerlere götürmesi'yle Hakkari Üniversitesi Rektörü'nün öndeki 28 kişiyi eleyip, peşlerinden gelen oğlunu kadroya almasını birlikte değerlendirelim...

Bunlar münferit olaylar mıdır, yoksa genelin parçaları mı? Bir belediye başkanının bu düşünceyi aklından bile geçirmesi yanlışken, ifade ederken zorlanmaması nasıl bir 'yönetme kültürü'nün ülkeye hâkim olduğunu gösteriyor... 2014 mahalli seçimlerinden önce de Melih Gökçek "Baktık ki adaletsizlik olmaması lazım. Ortaya bir ölçü koydum. Bakın bakalım hakkaniyetli mi? Kim kalkıp ilçe olarak, yüzde olarak, en fazla bize oy verirse, hizmeti o ilçeden başlatacağım" diyordu ve kimse şaşırmıyordu...

Aynı şekilde Rektör, korkmadan, çekinmeden, "Ne derler acaba?" sorusunu dert etmeden, yüzü kızarmadan, oğlunu 28 kişinin arkasından çekip alıyor, ilk sıraya oturtuyor... Peki neye güveniyor, nereden cesaret alıyor, hangi iklim ona bu yüzü veriyor?

Mağdur edebiyatı ve adaletin geldiği bu son noktayla ilk çıkıştaki iddialar aynı cümlede kullanılabilir mi artık?

***

Durumu ifade eden en güzel özeti iktidarın 'ekran yıldızlarından' Mehmet Metiner yapmıştı aslında... Mehmet Metiner'e bir televizyon programında dayısının oğlunun Adıyaman Sincik Millî Eğitim Müdürü olarak nasıl atandığı sorulmuştu...

Ona göre atamaları Vali yapıyordu ama mevzuyu Allah'a bağlamadan da edemiyordu... Şöyle savunmuştu uygulamayı: "Akraba olduğu için atanma olmaz ama şunu da söyleyeyim; biz inançlı insanlarız değil mi; cuma namazına gittiğimizde her hafta hutbede ne okunur; 'akrabalarını koru kolla' der..."

Sunucu şaşkınlıkla "O zaman sizin yaptığınız bu? Öyle mi oluyor?" deyince Metiner gayret rahat ve sunucuyu da neredeyse 'münkir' pozisyonuna sokacak biçimde şu cevabı veriyordu: "Vallahi sen Allah'ın ayetine bile karşı geliyorsan ben sana ne diyeyim..."

***

Baskın siyaset, 'kul hakkı' kavramını de değiştirdi... Artık 'kul hakkı' deyince 'akraba kulun hakkı' ve 'partizan kulun hakkı' anlamamız gerekecek!.. Diğer kulların hakkı bir türlü gelmeyecek olan sırasını beklemek zorunda!..

Torpili ve adam kayırmayı âyetle açıklayarak 'suç'u dinin bir emri gibi sunan, sürekli adâleti emretmiş Allah'tan referans çıkarmaya çalışarak dini de töhmet altına sokmaktan çekinmeyen bir kültürün ulaştığı nokta ürkütücü değil mi?

Herkesin eşit muamele gördüğü bir adalet ararken, adaletsizliklerden ve mağduriyetlerden buralara taşındığını iddia eden bir siyasî anlayışın, gücü eline geçirince 'kınadıklarıyla imtihanı verirken, aynı duruma düşmesi' ne hazin bir akıbet...

Yazarın Diğer Yazıları