Kemâl Paşa-zâde'nin bir latîfesi...
İbn Kemâl diye de bilinen Kemâl Paşa-zâde (1468-1534) 16. yüzyılın ilk yarısında en büyük Osmanlı âlimi olarak bilinir. Anadolu kazaskerliği, şeyhülislâmlık gibi önemli görevlerde bulunan ve ömrüne 200'den fazla eser yazmayı sığdıran şair-bilgin-tarihçi Kemâl Paşa-zâde gençliğinde askeriyeye girmiş ancak, karşılaştığı bir hadise onun askeriyeden ayrılarak ilmiye sınıfına geçmesine sebep olmuştur. Yazımızda bu büyük dehanın ilmiye sınıfına girmesinin nedenini ve bir şiir mecmuasında rastladığımız manzum bir "latîfe"sinden hareket ederek onun bu üstün başarısının temelinde yatan gerçeğin ne olduğunu belirtmeye çalışacağız...
Rivayete göre genç bir sipahi olarak sefere katılan Kemâl Paşa-zâde, Vezir İbrahim Paşa'nın (ö. 1499) başkanlığında yapılan bir toplantıda, devrin âlimlerinden Molla Lütfi'nin (ö. 1495) protokolde, kahramanlığı ile meşhur ordu komutanı Evrenos-zâde Ahmet Bey'in önünde yer aldığına yani ilmiye sınıfının askeriyeden daha fazla itibar gördüğüne şahit olur. Bunun üzerine Kemâl Paşa-zâde, ne kadar çok çalışırsa çalışsın askeriyede Evrenos-zâde Ahmet Bey'in şöhretine ulaşamayacağını, lakin çok çalışarak bir Molla Lütfi olabileceğini düşünüp askeriyeden ayrılır ve medrese eğitimine başlar. Aşağıda metnini sunacağımız "latîfe"nin, Kemâl Paşa-zâde'nin medresede ilk muîdlik yıllarının ürünü olduğu açıktır.
"Latîfe" dikkatlice okunduğu zaman daha iyi anlaşılacağı üzere, Kemâl Paşa-zâde o yıllarda "Molla lütfi" olma idealini gerçekleştirebilmek için gece gündüz çalışmış, odasına gelerek mâlâyâni (boş, faydasız) sözlerle vakit öldüren ve bir türlü kalkıp gitmeyi bilmeyen arkadaşlarını da latîfe yollu -her latîfede/şakada bir hakikat payı vardır- eleştirmiştir. Kemâl Paşa-zâde bunu yapmasa yani o da arkadaşlarıyla geyik muhabbeti yapsa Molla Lütfi olabilir miydi? Kemâl Paşa-zâde bu çalışma azmi sayesinde Molla Lütfi olma hedefine ulaşmış hatta kat kat geçmiştir bile.
Latîfe-i Kemâl Paşa-zâde
Eyâ bu hücreye çok çok gelenler
Katı çok oturup mâni olanlar
Hemân bir sözdürür size ricâmız
Umarım müstecâb ola duâmız
Keremler eyleyüben lutf idesiz
Yeter oturdunuz kalkıp gidesiz
Bilirsiz derse bakmak pîşemizdir
Müderris korkusu endişemizdir
Pes oturmak neden hadden ziyâde
Revâ mıdır size hey Kâdı-zâde
Bu sözler söylenir yahşi haberdir
Demişler bin nazar da bir nazardır
Mahabbet defterini dürmek olmaz
Bilirsin görmege hîç doymak olmaz
Kemâl Paşa-zâde bu manzumeyi -bugün bazı dairelerde rastladığımız "ziyaretin makbulü kısa olanıdır" sözü gibi- elbette odasına asmamıştır. Fakat günümüzde bu şiiri odasına asmayı düşünecek nice asistan ve öğretim üyesi olacağını tahmin ediyorum. Esasen eserle ölümsüzleşmenin -çalışmaktan- başka bir yolu da yoktur.