Kral çıplak mı?..

Tarihin kaydettiği en güçlü devlet başkanlarından biri olarak tanınan ve ABD tarihinde ilk kez dört defa üst üste (1932, 1936, 1940, 1944) başkanlık seçimini kazanan ünlü politikacı Franklin Delano Roosevelt’e sorarlar:

-Başarınızın sırrını zekânıza mı, tahsilinize mi, ailenize mi borçlusunuz?

- Hiç birine değil, der Roosevelt ve devam eder:

Bütün deliller benden yana olsa bile, yine de karşı tarafın haklı olabileceğini hiçbir zaman aklımdan çıkarmam, muhakememi buna göre yürütürüm. Bence başarımı sadece bu düşünce tarzıma borçluyum.

Dikkat ederseniz “Batılı başkan”, başarısını muhalefetin haklı olabileceği ihtimaline değer vermiş olmasına bağlıyor. Oysa biz farklı düşünenleri, muhalif görüş ifade edenleri, eleştirenleri kendi içimizden biri olsa bile, haklı olabileceklerini düşünmeden hemen linç etmeye kalkarız.

Yiğidi öldür hakkını yeme, derler. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç -duran saat misali- ara sıra doğruyu söylüyor. Geçenlerde sarf ettiği  “Biz eleştirilerimizde ‘kral çıplak’ filan demedik daha”  sözü de bunlardan biridir.

Söz  “kral çıplak”tan açılmışken bu ifadenin hikâyesini -bilmeyenler için- bir iki cümle ile hatırlatalım:

Eskiden elbise düşkünü megaloman bir kral varmış. Bir gün komşu ülkenin kralı kendisini ziyarete geleceğini bildirmiş. Bizim kralın aklına ilk gelen güzel bir elbise ile karşılamak olmuş mevkidaşını... Etrafa haber salmış, en güzel elbiseyi diken terziye büyük ödül vereceğini ilan etmiş. Derken bir terzi, sadece akıllıların görebileceği, ahmakların göremeyeceği çok ince ve zarif bir elbise dikebileceğini fakat biraz masraflı olduğunu söylemiş. Kral masraftan kaçınmamasını söyleyerek keselerce altın göndermiş terziye... Bu arada halk da, komşu ülkenin kralını karşılama töreninde kendi krallarının, sadece akıllıların görebileceği, ahmakların göremeyeceği zarif bir elbise giyeceğini duymuş, o günü beklemeye başlamış. Törenin yapılacağı sabah terzi gelmiş, kralı soyarak gerçekten varmışçasına kralın üzerine elbise giydirir gibi yapmış. Kral öylece merasime katılmış. Başta kral olmak üzere hiç kimse ahmak durumuna düşmemek için gerçeği ifade edememiş. Derken küçük bir çocuk “kral çıplak” demiş ve hakikat ortaya çıkmış.

İşte Bülent Arınç, kimsenin cesaret edemediği bazı hakikatleri -o çocuk misali- bakarsın ifade edebilirim diyor yukarıdaki sözünde... Ama o da ne? Sen misin hakikatleri bakarsın ifşa edebilirim diyen? Havuz medyası hücuma geçiyor. Aşağıdaki satırlar -ismi lazım değil- havuz medyasının bir köşe yazarından iktibas edilmiştir:

“Biz eleştirilerimizde ‘kral çıplak’ filan demedik daha” demiş Bülent Arınç! Sahi o meşhur hikâyede “kral çıplak” diye bağıran kimdi? Bir günahsız çocuk! (...) Sahi  “Kral çıplak filan demedik daha” diye konuşan, ’kral çıplak’diyen çocuk kadar masum mudur? “

Siz bu ifadelerden ne anladınız bilmem ama ben şunu anladım. Beyefendi diyor ki: Ey Bülent Arınç! Evet, kral yanlış yolda, günah işliyor ama ona yanlış yapıyorsun demek için günahsız biri gerekir. Sen de günahkârsın biz de... Hepimiz günahkârız. O zaman hepimize düşen, kralın çıplaklığını/yanlışlarını görmezden gelerek onu avucumuz patlarcasına alkışlamaktır. Ahmaklık etme, otur oturduğun yerde...

Türkiye’nin sürüklendiği acıklı durumu başka türlü nasıl izah edilebiliriz, siz söyleyin!

Son söz şairin:

” İhtilaftan rahmet doğar buyurur Hazret-i Peygamber//Karşı tarafı da dinle, farklı fikirlere değer ver. “ (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları