Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY

Abdullah OSKAY

Ticaretin Politikası

Küreselleşme hizmet dışı

Teknolojik gelişmeler, iletişimin ve ulaşımın kolaylaşması gibi nedenlerle küreselleşmeyi düz bir çizgide sürekli ilerleyen bir şekilde düşünmek yaygındır. Küreselleşme, gelgitleri olan bir süreç.

Küreselleşmenin gelgitleri

Modern dönemde ilk küreselleşme dalgasını önce Hollandalılar, sonra İngilizler başlattı. Küreselleşme için ekonomik öncülük kadar askerî güç de önemliydi. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Dünya, bugünden bile küreseldi. Önce Dünya Savaşı, sonrasında Büyük Buhran’la küreselleşme kesintilere uğradı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise kısmi bir şekilde restore edilebilen küreselleşme süreci, Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte dizginlerinden boşandı. Önce Rusya’nın, sonra Çin’in kapitalist sisteme eklemlenmesiyle önemli ivmeler kazandı.

Küreselleşmeden uzaklaşma yaygınlaşıyor

Küreselleşme şimdi ise sorgulanır durumda. Artık dünyada küreselleşmeden uzaklaşma, IMF’nin deyimiyle “Ticaretin Parçalanması” yaşanıyor. Peki bu sürece nasıl gelindi?

Çin-ABD ilişkileri:1970’lerin ortasında başlayan, Soğuk Savaş’ın bitişiyle ivme kazanan Çin-ABD ilişkileri, Çin’in hegemonyayı zorlayacak ölçüde güçlenmesiyle giderek soğumaya yüz tuttu. Çin artık Ar-Ge harcamalarından tutun savunma harcamalarına kadar hemen her alanda ABD ve müttefiklerini tedirgin edecek kadar hırslı davranıyor. Kuşak ve Yol Projesi gibi projelerle gelişmekte olan dünyada nüfuzunu güçlendiriyor.

COVİD süreci: Covid, devletlerin kriz durumlarında kendi bacaklarından asılacakları gerçeğini bir kez daha hatırlatan bir işlev gördü. Kriz esnasında ve sonrasında birçok devlet, başta gıda ve ilaç güvenliği gibi birçok noktada korumacı ilişkiler sergiledi. Sergilemeye devam ediyor.

BRICS ve ŞİÖ’nün artan etkisi: BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü giderek daha fazla ülkeyi cezbediyor. Bu bloklar, ABD öncülüğündeki G7 gibi sıkı bağlarla bağlanmış değil. G7, geneli Batılı ilkelere bağlı ilerleyen bir blok. Bu ilkelerin gelişmekte olan dünyada karşılığı çok zayıf. BRICS ve ŞİÖ ise, gelişmekte olan dünyanın ilkelerine daha uyumlu, daha duyarlı. En önemlisi, çok esnek. İç politikaya ise asla karışmama ilkesi, bu blokları daha cazip hâle getiriyor. ABD’nin geleneksel müttefikleri Suudiler bile, artık Çin önderliğindeki bu yapılara teşne olmuş durumda. Artık gelişmekte olan dünya, ABD hegemonyasının düşüşüne ve çok kutuplu bir dünyaya geçişe kendini hazırlıyor.

Ukrayna Savaşı: Ukrayna Savaşı, dünya siyasetine reelpolitiğin dönüşünü hızlandırdı. Enerji ve gıda güvenliği kavramları giderek artan oranda dünya siyasetini belirler hâle geldi. Daha da önemlisi, Rusya’nın Batı’yla ikircikli ilişkisi son buldu. Rusya, Batılı sistemin karşısında kesin bir şekilde konumlanmış oldu.

Tüm bu ve benzeri etkenlerin dünyayı kesin biçimde dönüştürdüğü açık. Küreselleşmeden giderek daha fazla uzaklaşılıyor. Artık tedarik zincirlerini Çin’den veya düşman olabilecek ülkelerden arındırma yaklaşımı belirgin hâle geliyor. Literatürümüze yepyeni kavramlar giriyor. Yurt dışı yatırımları dost ülkelere yapma (Friendshoring), tedariklerin yerini değiştirme (reshoring), tedarik zincirlerini yakın komşulara taşıma (nearshoring), tedarik zincirlerini eve getirme son dönemin popüler kavramlarından oluyor. Çin’den arındırılan tedarik zinciri, Vietnam gibi ülkelere kaydırılmaya çalışılıyor.

Böyle bir ortamda yabancı yatırımcılar, ülke, sektör ve şirket yatırım risklerini 20 yıl önceki kadar kolay yapamıyor, yapamayacak. Bu süreç, çokuluslu şirketler dâhil olmak üzere, herkes için çok aktif olunması gereken bir süreç olarak şekillenecek. Aktifliğin getirdiği maliyete diğer gümrük ve kambiyo düzenlemeleri gibi ilave unsurlar eklenecek.

Doğmakta olan yeni dünya bu iken Türkiye’nin ve Türk iş insanının payına düşen ne?

Türkiye, Batı ile olan ilişkilerini eskisinden çok farklı şekilde ele alıyor. Bu durum, NATO’nun Güney Kanadı olarak bilinen Yunanistan ile Türkiye arasında denge gözeten ABD tarafından diplomatik lisanla “dikkatle kayıt ediliyor”. ABD’nin tutumunun Yunanistan’a F-35 verirken Türkiye’ye F-16 verilmesi sürecinde olduğu gibi hem jeopolitik hem de jeoekonomik sonuçları var. Türkiye artık giderek daha az oranda Batı’dan yatırım ve turist çekebiliyor. Türkiye’nin hinterlandı değişmiş, önemli oranda ikame edilebilmiş durumda. Gelecek, otoriter ve özgür dünyanın sınırlarında kalan Türkiye için zorlu geçeceğe benziyor.

Türk iş dünyasının da yeni sürece uyum sağlamaya çalıştığı görülüyor. ABD gibi büyük pazarlardaki yeni korumacılığın üstesinden gelmek için yapılan ABD’ye yapılan yatırımlar, farklı avantajlardan yararlanmak için diğer ülkelerde kurulan ve sayısı giderek artan şirketler bunun en önemli göstergeleri.

Her şekilde jeopolitiğin ticarete üstün geleceği, ticaretin bayrağı takip edeceği, bu süreçten kolay kolay da dönüşün olmayacağı bir döneme gireceğimiz kesin. Ticaret erbabımızın bu yeni gerçekliğe kendisini alıştırmaya başlaması gerekli.

Yazarın Diğer Yazıları