Özür diliyorum kendimden ve dahi okurlarımdan!..

Özür diliyorum kendimden ve dahi okurlarımdan!..

Ben düşündükçe kafayı yiyeceğim!..

İnsanlar arasında güveni, samimiyeti ve içtenliği mercekle arıyorum ya, bulmakta oldukça zorlanıyorum.

Yoksa sıkıntı bende mi de aradığımı bulamıyorum, doğrusu onu da tam anlamış değilim!..

*

Yalnızlaştım!..

Bir başımayım!..

Kiminle neyi, ne şekilde ve nasıl konuşabileceğimi…

Yanlış anlaşılıp anlaşılmayacağımı…

Benim, samimi olarak paylaştıklarımdan, başka anlamlar çıkarılıp çıkarılmayacağından dahi emin değilim artık.

*

“Bu nasıl oluyor?” derseniz eğer, anladım ki insan; kalabalık içerisinde yalnız olduğunda, kendi dünyasında nasıl kalabalık olabiliyor olduğunu da fark edebiliyormuş.

*

Bir iki komşu…

Üç-beş arkadaş…

Bir de aile efradı, sanki insana yetiyor da artıyormuş gibi geliyor bana. O nedenle, görüntüde yalnızmışım gibi bir durumum olsa da gerçekte öyle değilmişim, kalabalıkmışım ben, hem de çok kalabalıkmışım meğer!..

*

Kahramanlarım…

Hayallerim…

Yazılarım…

Şiirlerim…

Gezmelerim…

Gittiğim yerlerdeki henüz birbirimizi tanımadığımız, ancak tanışma antrenmanları yaptığımız, yeni dünyaların keşfine çıkmaktayım…

*

Hani geçen yazımda da söz etmiştim ya, şu günlerde ay sonuna kadar yurtdışındayım…

“Söyleşi ve kitap etkinlikleriyle ilgili Almanya’ya geldim,” demiştim ya.

Önce Augsburg…

Arkasından Duisburg…

Onun arkasından Frankfurt…

Ve sonrasında Hollanda.

Ardından geri dönüş ve… ver elini güzelim memleketim Avcılar!..

*

Evet, bir başımayım, yalnızım belki, ama benim bir yazar kimliğim var ki o kimlik yalnızlık zırhımdan öyle bir sıyırıyor ki beni, bir anlamda doğrudan doğruya kendi dünyamda kalabalıklaşıyorum.

“Sen kendini yalnız görebilirsin, ama yalnız değilsin!..” diyor.

*

Kitaplarım inceleniyor…

Sorular soruluyor, cevaplar veriyorum.

Anlayacağınız ilgilenenler var benimle, varlığımdan haberdar olmak isteyenler!..

Ve anlıyorum ki ben sahiden yalnız değilmişim.

*

Hatta öyle bir hal alıyor ki birkaç dakika önce hiç tanımadığım bir insanla, birkaç dakika sonra iç dünyasını bana açacak kadar beni yakın görebiliyor, yakın bulabiliyor kendilerine benim karşımdakiler…

*

Ama ne güzel bir durum bu!..

Yazar-okur buluşması yani…

Okur hayallerini paylaşırken, ben düşüncelerimi, okurun hayalleriyle buluşturuyor ve bir güzel harmanlayıp okura servis yapıyorum.

Hayallerini gerçekleştirmesi adına bir birkaç dakika önce hiç tanımadığım okur, kırk yıl hatırı olan sade kahve ısmarlıyor, sevgisini paylaşıyor benimle.

Hatta evine bile davet ediyor.

Nasıl bir güvense, ne çabuk kazanılmış, ya da inanılmışsa…

*

Hatta nasıl bir meslekse bu, insan yalnız olduğunu hissetse bile mesleğim “Yalnız değilsin!” diye feryad edip duruyor bana.

“Kitapların var…

Hayallerin var…

Ve seni takip eden… seni merak edenlerin var, sen yalnız olur musun hiç?” diye sufle veriyor kulağıma mesleğim.

*

Ve anlıyorum ki ben yalnız değil mişim meğer, yalnız olduğumu düşünmüşüm.

Haksızlık etmişim kendime…

Ve bu durumda özür diliyorum kendimden!..

Ve dahi okurlarımdan…

Yazarın Diğer Yazıları