Siyasî üslûp...

7 Haziran seçimlerinde halk koalisyon istedi. Ama TBMM halkın bu talebini yerine getirmedi. Yani koalisyon kurulamadı. Partilerin bir araya gelip hükümet kuramamaları:

1- Cumhurbaşkanı'nın müdahalesi,

2- CHP'nin işi sıkı tutmaması,

3- MHP'nin muhalefette kalma ısrarı gibi nedenlere bağlandıysa da bence bunlar birer sonuçtur. Koalisyon kurulamamasının asıl nedeni 7 Haziran seçimleri öncesinde özellikle siyasî parti liderlerinin kullandıkları seviyesiz üslûptur. Liderler birbirleriyle ilgili öyle pespâye dil kullandılar ki bir araya gelip ortaklık kurmaya yüzleri kalmadı.

Rakipleri hakkında "şerefsiz, hain, utanmaz" vb. sözler sarf ederek mahalle kabadayıları ağzıyla konuşan parti sözcüleri sonra oturup nasıl ortak hükümet kuracaklar? Oysa demokrasi bir uzlaşma rejimidir. Uzlaşmanın temelinde de karşılıklı saygı vardır. Hiçbir nezaket kuralı tanımadan, ölümüne sürdürülen bir propaganda süreci sonunda politikacılar birbirleriyle karşılaşmaktan utanır hale gelmişler, nerde kaldı koalisyon kurmak?

Bunları şunun için söylüyorum. Aynı seviyesiz üslûp ve nezaketsizlik 1 Kasım seçimleri öncesinde de devam edecek olursa korkarım her 6 ayda bir genel seçim yapmak zorunda kalacağız. Unutmayalım ki koalisyonlar seçimden önce kurulur.

Siyasî partiler elbette kendi propagandalarını yapacaklar, rakiplerini eleştirecekler. Lakin kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yok.

Dikkat edin, söyleyecek sözü olmayanlar hep bağırıp çağırıyor, etrafa hakaretler yağdırarak kendi eksikliklerini kapatmaya çalışıyorlar. Yazık ki bizim insanımız da kimin ne dediğine bakmıyor, kim masayı yumrukluyorsa ona yöneliyor.

Elimde yetki olsa yapacağım ilk iş, her halde seçim çalışmaları esnasında bağırıp çağırarak nutuk atmayı yasaklamak olurdu.

Bakın, Avrupa liderleri arasında karınları tararcasına bağırıp çağıran hiç var mı?

Fikirlerimizi bağırıp çağırmadan oturup sakin sakin anlatmayı, meselelerimizi başkalarına hakaret etmeden tartışmayı öğrendiğimiz zaman ancak medenî Türkiye'nin temellerini atmış olacağız. Bugünkü pespâye üslûpla gidersek 100 yıl sonra yine aynı yerde sayıyor olacağımızdan şüpheniz olmasın.

Üslûbun önemi hakkında "Kâbûsnâme"de şöyle bir hikâye anlatılır:

Rivayet ederler ki Harun Reşit, bir gece rüyasında dişlerinin hep dökülmüş olduğunu görür. Rüyasını yorumlatmak için çağırdığı rüya tabircisi: "Halifemizin ömrü uzun olsun, ne kadar akrabanız varsa sizden evvel ölecekler" der. Halife bu şahsa çok kızar ve cezalandırılmasını ister.

Bir başka yorumcu çağırırlar. Halife rüyasını anlatır. Yorumcu: "Halife hazretleri bütün akrabalarından çok yaşayacaktır. Onların ömründen sizin ömrünüz uzun olacaktır" der. Halife bu tabiri beğenir ve yorumcunun yüz altınla ödüllendirilmesini ister.

Dikkat ederseniz her iki yorumcunun da söyledikleri aynı, fakat üslûpları farklı. Demek ki aynı düşünceyi uygun bir üslûpla ifade etmek neticeyi müspet yönde değiştirebiliyor.

Bu kıssadan siyasilerimiz bir hisse çıkarırlar mı acaba?..

 

Yazarın Diğer Yazıları