Şu Boğaz Harbi nedir?..

Milletleri ayakta tutan maddî imkânlardan ziyade mânevî değerlerdir. Din, dil, tarih, örf ve âdetler gibi milleti meydana getiren değerler manzumesine sahip değilseniz ne uçaklarınız bir anlam ifade eder, ne de denizaltılarınız. Bunun böyle olduğunu millet olarak biz 100 yıl önce yedi düvele karşı verdiğimiz istiklâl mücadelesinde ispat ettik.

Bence milletlerin gücü "millî şuur" dediğimiz "milleti tanıma ve değer yargılarına sahip çıkma" bilinciyle doğru orantılıdır. Kozmopolit bireylerden oluşan toplumlar birbirlerine pamuk ipliğiyle bağlıdırlar. En ufak bir sarsıntıda çil yavrusu gibi dağılırlar. Bunun içindir ki gençlerimize öncelikle "millî şuur" aşılamaya çalışmalıyız. Yani onlara geçmişte yaşadığımız acı-tatlı hatıralardan alacağımız güçle ancak geleceğe kanatlanabileceğimizi öğretmeliyiz.

                Bu noktada, konumuzla ilgili, beni çok etkileyen bir hadiseyi sizlerle paylaşmak isterim. 1985 yılında "Gençlere Millî Şuur Nasıl Verilir?" konusunda temas ve incelemeler yapmak üzere Japonya'dan bir heyet gelir. İncelemelerden sonra bir Türk yetkili ile Japon uzman arasında şu ilgi çekici diyalog geçer:

                "Japon uzman anlatıyor:

      - Biz gençlerimize daha ilk mektebe başlamadan "şok testler" uygularız. Mesela uçak gibi hızla giden trenlerimize bindirir bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren onları şöyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek "şok" olurlar.

                - Sonra...

                - Bu şoktan sonra Hiroşima'ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; değil hayvan, bitkinin bile yeşeremediği, hiçbir canlıya hayat hakkı tanımayan atom bombasının etkilerini gösteririz. Ve deriz ki: Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş. Çocuklarımız bununla ikinci bir "şok" daha yaşarlar.

                -Peki, Türkiye için bir tespitiniz var mı? Gözlemleriniz nedir?

                -Elbette var. Bizimkinden çok daha önemli... Bir tanesi Çanakkale Savaşları'nın olduğu bölge... İstiklâl Savaşı'nızın bu bölümü gençlerinizin "şok" olması için yeter de artar bile. Bir metre kareye 6 bin merminin düştüğü savaşta, Türkler her şeye rağmen galip çıkıyor, olmayacağı olur hale getiriyorlar. En son teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, inancın galip geldiğinin ispatını yapıyorlar. Üstelik karşılarında tek bir düşman değil, müttefik güçler; sizin tabirinizle 72 millet var.

                - Doğru.

                - İşte bu tablo, bu bölge, gençlerinizin millî şuurunun pekişmesine yeter de artar bile. Gruplar halinde her Türk genci Çanakkale Savaşları'nın olduğu bölgeyi iğneden ipliğe gezmeli, görmeli ve öğrenmeli ve denmeli ki: Sizler çalışmazsanız, düşmanlar Çanakkale'ye geldiği gibi, bu defa da başka şartlarda, başka şekilde gelir, size yaşamayı haram ederler. Çalışırsanız, teknolojiyi yakalarsanız, barışa katkıda bulunursunuz, ülkenizi müreffeh hale sokarsınız." (A. Sevgi, Zihniyet Değişimi, s. 53-54.)

                Aslında gençlerimizi "şok" edecek daha nice hâdise var tarihimizde. Ancak, "Çanakkale Harbi"ni gençlerimize doğru-dürüst anlatabilsek yeter de artar bile...

Son söz Akif'in:

"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi."

Çanakkale Zaferi'nin 101. yıldönümünde aziz şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun!

 

Yazarın Diğer Yazıları