"Üç aylar" ve düşündürdükleri…

                Bugün "üç aylar"a girmiş bulunuyoruz. Bizi takip edenler, hemen her yıl üç aylarla ilgili yazı yazdığımızı bilirler. Aynı konuda birçok yazı yazarsanız tekrara düşmemeniz mümkün değil. Dolayısıyla bugün önceki yıllarda yazdığımız bir yazıyı güncelleyerek sunmak istiyoruz.                                                                 

Kabul edelim ki toplum olarak son zamanlarda çok gerginiz. Ekonomik sıkıntılar, siyasî çekişmeler, hukuka güvenin sarsılması, korona belası vb. birçok olumsuzlukların baskısıyla halk burnundan soluyor. Hani işlerimiz ters gittiği, çok bunaldığımız anlarda Hızır misali yetişen dostlar vardır ya, bendeniz üç aylara biraz da bu gözle bakıyorum, daha doğrusu öyle bakılmasını arzu ediyorum.

Bugün başlayan ve "Recep, Şaban, Ramazan" aylarından oluşan üç aylar öncelikle bir kandiller geçididir. Yarın gece kutlayacağımız "Regâip Kandili", sonra "Miraç Kandili", "Berat Kandili" ve "Kadir Gecesi"… Bu mübarek geceleri içinde barındıran üç aylar, her şeye rağmen Müslümanları biraz daha uyanık tutan, yardımlaşmayı, fakir-fukaranın elinden tutmayı, gönül kazanmayı yaygınlaştıran zaman dilimleridir ki etrafımızda -az da olsa- bu hareketliliği görmeye başladık.

Bu güzellikleri toplumun bütününe yaysak, öncelikle siyasî tartışmaları bir kenara bırakarak 7''den 70''e kucaklaşabilsek ne kadar iyi olur değil mi?

Gayet tabii, böyle bir huzur ortamının oluşabilmesi için öncelikle tepedekilerin bir araya gelmeleri, el sıkışmaları, birbirleri aleyhine konuşmama kararı alabilmeleri gerekir.

Bunun zor olduğunu biliyorum. Ama toplum olarak elimizi taşın altına koymaktan kaçınmamalıyız. Söz gelimi, birtakım meşru haklarımızı zaman zaman nasıl kullanıyorsak, aynı şekilde siyasîlerin daha yapıcı olmaları, ortalığı germemeleri konusunda gerekeni yapmaktan da çekinmemeliyiz. 

Diğer taraftan üç ayların faziletini sadece namaz, oruç, sadaka gibi daha çok ahireti ilgilendiren konulara hasretmemeliyiz. Birlik-beraberlik, iç cephenin tahkimi, daha çok çalışmak, daha çok üretmek vb. faaliyetleri de üç ayların feyiz ve bereketine dâhil etmeliyiz. Mesela, hocalar üç aylarda tutulan oruç yahut kılınan nafile namazlar bilmem kaç kat daha faziletlidir diye anlatıyorlar. Peki, üç aylarda çoluk çocuğunun rızkını kazanmak için çalışan anne-baba niye daha çok hayır işlemiş olmasın? Üç aylarda vatan müdafaası için nöbet tutan, cepheye koşan Mehmetçik niye daha çok sevap kazanmasın? Üç aylarda tank üretecek, uçak yapacak mühendisler niye daha çok cennet nimetlerine nail olmasın?

Cami kürsülerinde din görevlilerinin bunları da dile getirmeleri gerekmiyor mu?.. Maalesef hocalarımız bin yıl önce camilerde ne anlatılıyor idiyse aynısını tekrar edip duruyorlar. Zamanın değişmesiyle hükümlerin de değişeceğinin (Bkz. Mecelle, madde:39) idrakinde değiller.

Kaçak göçmenleri taşıyan botun batması/batırılmasıyla boğularak kıyıya vuran cesetleri görünce gözyaşları içinde "Fetih sûresi" okumakla sorumluluktan kurtulacağımızı zannetmeyelim. Müslüman gözyaşı değil, alın teri dökmek zorundadır.

Üç aylar, kandiller, bayramlar… Bunlar bizleri birbirimize yaklaştıran dinî ve millî günlerimizdir. Bu olumlu hava vesilesiyle kendimize gelerek başta parti taassubu olmak üzere birtakım zaaflarımızı törpülesek, etrafımızda olup bitenlerden ders alarak ülkemizi başka devletlere bağımlı olmaktan kurtaracak tedbirler almaya koşsak ne kadar sevindirici olur değil mi?

Üç ayların ülkemize, İslâm âlemine ve insanlığa barış ve huzur getirmesini dileriz…

ACZİMİN GİRYESİ:

 

KENDİNE BAK

Her ne ararsan ayda, yılda değil kendinde ara,

İyilik  yap, ihlaslı  ol, kimseye  etme  müdara.

                                                (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları