ABD tehditlerine direnen İran - 3

ABD tehditlerine direnen İran -  3
Krizin odak noktası: Hürmüz Boğazı

İran-Irak savaşında olduğu gibi ABD-İran krizinin sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde bunun odak noktasının Hürmüz Boğazı olacağı korkusu bölgede hakim. Yaptırımlarla petrol ihracatı engellenen İran'ın diğer Körfez ülkelerinin de ihracatını engelleme adına Hürmüz Boğazı'nı kapatabileceği en çok seslendirilen senaryolardan biri. İran ve Umman arasında yer alan, Basra Körfezi ile Umman Körfezi'ni birbirine bağlayan Hürmüz Boğazı dünyanın en büyük petrol sevkiyat noktası olarak nitelendiriliyor.

Hürmüz Boğazı'ndan geçen yıl günlük ortalama 21 milyon varillik petrol sevkiyatı gerçekleşirken, bu miktar geçen yılki küresel petrol tüketiminin de yüzde 21'ini oluşturdu.

Hürmüz Boğazı'ndan tankerlerle geçerek Körfez'den ihraç edilen petrolün yüzde 80'inin Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkelerin ihtiyacını karşılamak üzere satıldığı gözlerden kaçırılmamalıdır.

Hürmüz'ün kapatılması aslında Batı'dan çok yükselen süper güç adayı Çin haricinde Güneydoğu Asya'daki ABD müttefiki ülkeleri de derinden etkileyecektir.

İşte ABD İran'ı çevreleme ve yaptırım stratejilerinde izlediği bu dolaylı tutum stratejiyle Çin ve Hindistan gibi İran'la enerji işbirliğine muhtaç ülkelerin de İran'ın nükleer programdan vazgeçirilmesinde destek almayı hedeflemektedir. Çünkü bu ülkelerin Körfez'in petrol ve LNG ihracaatına ABD ve Batı'dan daha fazla ihtiyacı vardır.

ABD-İran krizi savaşa dönüşür mü?

ABD-İran krizinde kriz bölgesi olan Basra Körfezi muhtemel bir çatışmada da harekat alanına dönüşecektir. Bölge ülkesi olan İran'ın  harekat bölgesinde olması, burada askeri güçlerini sürekli konuşlandırmış durumda olması, bölgeyi çok iyi tanıması, coğrafi üstünlüklere sahip olması, bölge ülkelerinde bazı vekil güçleri barındırıyor olması İran'a avantajlar sağlamaktadır.

ABD ise bölgeye dışarıdan gelen bir güçtür. Herhangi bir savaş için yeniden konuşlanması, bölgede üsler ortaklar bulmasını gerektirmektedir. Bu da ABD'nin daha fazla hazırlık yapmasına, daha fazla gayret sarf etmesine yol açmakta, oluşturmak zorunda kalacağı koalisyon içinde ortaklarının hedeflerini örtüştürmeyi başarması gerekmektedir.

Bununla birlikte uzunca yıllardır bölgede askeri varlık bulunduran ABD bu bağlamda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Mevcut konuşlanmasına bakıldığında ABD adeta bir bölge ülkesi konumundadır.

Diğer taraftan iki ülke arasında askeri güç mukayesesi yapıldığında ABD'nin bütçesiyle, asker sayısıyla, nükleer silahlar dahil sahip olduğu ileri teknoloji silah ve füze sistemleriyle, istihbarat ağıyla İran'a karşı açık ara güçlü olduğu ortadadır. Ancak bir ülkeye saldırı ve işgal söz konusu olduğunda silah gücü üstünlüğünün çoğu zaman sonuç almak için yeterli olmadığı da biliniyor. Afganistan ve Irak işgalleri bu konuda ABD'nin yaşadığı başarısız örneklerdir.

Kuşkusuz ABD 2001'den buyana yaşadığı savaşlardan ders almıştır. Artık geniş çaplı operasyonlarla karadan işgal yerine yerel güçlerin kullanılarak hava ve istihbarat operasyonlarıyla destek verilmesini öne çıkaran bir strateji öne çıkmıştır. ABD'nin IŞİD'le mücadele bahanesiyle Irak ve Suriye'de yaptıkları buna örnektir. Trump da bu kriz sürecinde İran'a karşı karadan bir operasyon öngörülmediğini açıklamıştır.

Peki bütün bunlara rağmen bu kriz çatışmaya dönüşür mü?

ABD ile İran arasında doğrudan bir savaştan ziyade halihazırda Yemen, Irak, Suriye'de süren vekalet savaşlarının daha da sertleşmesi beklenmelidir. İran'ın Esad yönetiminden Lazkiye limanında bulunma hakkı elde etmesi, Akdeniz'de adeta bir çıkış noktası bulması İsrail ve ABD'yi rahatsız eden bir husus olmuştur.

ABD özellikle Suriye'deki İran varlığının ülkeden çıkarılması böylece İsrail'e yönelik tehdidin önemli oranda bertaraf edilmesi için Rusya ile genel bir mutabakata vardığı gözleniyor. Rusya da İran'ın Esad yönetimi üzerindeki etkisinden, Suriye ordusundaki yapılanmasından rahatsızdır ve üstü örtülü bir mücadele içindedir.

İran görünür hedef: ASIL HEDEF ÇİN

Tabii ABD İran'ı sıkıştırırken, onun nükleer güç olmasını engellemeye çalışırken İran'ı teröre destek veren ülke gibi göstererek hedef tahtasına oturtmaktadır.

İran'a yönelik dört ayrı düzlemde sürdürülen strateji İran ve çevresini istikrarsızlaştırmaktadır. İstikrarsız bir İran, ABD ve Batı'nın kontrolüne girmiş Çin'in Bir kuşak Bir Yol Stratejisinde ve yeni ipek yolu stratejisinde çok önemli bir konumda olan İran'ın aslında en zayıf halkaya dönüşmesi de söz konusu olacaktır. Bir Kuşak Bir Yol Stratejisi'nde başarısız bir Çin'in ihtiyaç duyduğu ekonomik ve enerji kaynaklarına ulaşmasının engellenmesi, Çin'in kendi sınırları içerisinde veya yakın bölgesi içinde bölgesel güç olarak kalması demektir. Bu durum Çin'in özellikle ekonomik alanda ABD'nin yerini almasını, yeni süper güç olarak ortaya çıkmasını da engelleyecektir.

İlgili Haberler