Anketler öyle söylemiyor?
Başbakan Erdoğan, “Sürece destek 58’den 70’e tırmandı” diyor. “CHP ve MHP’ye oy verenlerin yüzde 40 ila 50 arasındakilerin süreci desteklediğini görüyoruz” diyor. Biz de “Acaba?” diyoruz.
Aslında bize “Acaba?” dedirten de yine Başbakan. O bunu, bir aydır sahada faaliyet gösteren akil insanlara karşı Türkiye genelinde yapılan eylemlere katılanların sayısını vererek yapıyor.
“Bunlar” diyor “4980 kişi.”
İyi de, o zaman bu panik niye?
Bırakınız 75 milyon kişinin arasında “4980 kişi” de aykırı ses çıkarsın, ne olur? Eğer “4980 kişi” de “sürece destek verirse” Türkiye’nin tamamı “Erdoğan-Öcalan” çizgisine gelmiş mi olacak? Mesela bu ikilinin talepleri doğrultusunda bir anayasa yapıldığında sandıktan yüzde 100 “evet” mi çıkacak? Bunun böyle olmadığını, aslında o “4980 kişi” “Atanmış memurlar” konumundaki “Akillere” tepki gösteren değil, destek veren olduğu, yani akillerin Türkiye genelinde ancak işte bu kadar destek görebildiklerini, kahir ekseriyetin, yani on milyonların, yirmi milyonların süreçten ciddi tedirginlik duyduğunu Başbakan da biliyor, işte öfke ve paniğin asıl sebebi bu. Çünkü anketler, desteğin yüzde 58’den yüzde 70’e tırmandığını falan değil, AKP’ye olan desteğin bu süreçle birlikte yüzde 50’lerden yüzde 30 küsurlara düştüğünü söylüyor.
Gazete ve televizyonların yüzde 90’ından fazlası ellerinde olmasına, devlet imkânlarının tamamının kullanılmasına, kendi parti örgütlerinin “destekleyin” diye azarlanmasına rağmen realite bu. İşte Başbakanı öfkeden küplere bindiren de bu. Başbakan, “Onlara değil, bana inanın” diyor. Amma böyle olmuyor. Kendi tabanı bile Başbakana değil, “onlar” dediği kişilere inanıyor. Öyle inandığı için de “Akil memurlar” her gittikleri yerde ya üç beş kişi ile karşılanıyor, ağızlarını açmaya fırsat bulamadan geldikleri yere yani Başbakanın yanına postalanıyorlar.
AKP tabanı Başbakanını tanıyor. “Yapılan iyi bir şey olsaydı” diyor, Başbakanımız, “Biz bu süreç için başımızı değil, gövdemizi taşın altına koyduk” ve “Sürecin selameti için baldıran zehri içmeye bile razıyız” demezdi, diyor. Öyle ya, sonuç “herkes için iyi olsa” taşın altına beden koymaya ve baldıran zehri içmeye ne gerek var. Demek ki “kötü şeyler olacak” ...
Evet, AKP tabanı Başbakanını tanıyor...
Eğer sürecin sonunda “PKK’ya hiçbir şey vermeden (silahlar dâhil) PKK’dan hemen her şey alınacaksa” o zaman Sayın Başbakan bu işin pazarlamasını niye “Akillere” yaptırıyor, kendi niye yapmıyor. Öyle ya, nerede temel atma varsa, nerede bir açılış varsa, ne zaman işçi ve memura üç kuruş zam yapılacaksa bunu ilgili bakanlar bile değil, bizzat Başbakan yapıyorken, “süreç” mâdem böylesine ballı; o zaman o işi niye başkalarına yaptırıyor?
Çünkü apaçık suç işleniyor.
Türkiye’de kan dökmüş, cinayet işlemiş, mayın döşemiş, ocak söndürmüş militanlar elleri kolları bağlanmış Mehmetçiğin önünden ellerinde Kalaşinkoflarla, meselâ Öcalan’a özgürlük verilmediği, meselâ yerel yönetimler adı altında federasyona geçilmediği, meselâ, “ana dilde eğitim hakkı tanınmadığı”, meselâ “vatandaşlık” esası getirilmediğinde, geri dönüp, kaldıkları yerden başlamak üzere sınırın ötesine geçiyorlar.
Millet görüyor, anketlere de yansıtıyor.
Erdoğan da, “Bunlar 4980 kişi” diyerek muhaliflerini fişlediğini itiraf edip, göz korkutarak netice almak istiyor. Tıpkı “âkilleri” gibi. Âkiller de, “Süreci desteklemezseniz AVM’lere gidemezsiniz, kan gövdeyi götürür” korkusu salarak PKK’yı meşrulaştırmak ve Öcalan’ı Mandelalaştırmak için çırpınıp duruyorlar.
Rabbim Milletimizi fitnenin, nefsimizin ve şeytanın şerrinden korusun.