Doğum, bir kadının hayatındaki en özel dönüm noktalarından biri. Ancak bu mucizevi süreç, bazen anneleri duygusal ve fiziksel bir fırtınanın içine sürükleyebiliyor. Lohusalık sendromu, halk arasında “annelik hüznü” olarak da bilinen postpartum depresyon, yeni annelerin yaklaşık %50-70’ini etkileyen yaygın bir durum.

Uzmanlar, bu sürecin korkulacak bir durum olmadığını, doğru destek ve tedaviyle kolaylıkla yönetilebileceğini belirtti.

Bilimsel araştırmalar ve dünyaca ünlü psikologların görüşleri, lohusalık sendromunun hem anne hem de bebek için sağlıklı bir şekilde atlatılabileceğini gösterdi.

image21-5c9d36292fa7b.jpg

HORMONLAR, UYKU VE YENİ ROLLER: LOHUSALIK SENDROMUNUN KÖKENİ

Lohusalık dönemi, doğum sonrası ilk 6 haftayı kapsayan, annenin hem fiziksel hem de psikolojik olarak toparlanma sürecine girdiği bir evre. Bu dönemde östrojen ve progesteron gibi hormonların ani düşüşü, annenin ruh halini derinden etkileyebiliyor.

ABD’deki Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün (NIMH) verilerine göre, yeni annelerin %10-15’i ciddi postpartum depresyon belirtileri gösterd,. Bu belirtiler arasında yoğun hüzün, enerji kaybı, bebeğe karşı ilgisizlik, uyku düzensizlikleri ve hatta intihar düşünceleri yer aldıü.

Dünyaca ünlü psikolog Dr. John Gottman, lohusalık dönemindeki duygusal dalgalanmaların, annenin yeni rollerine uyum sağlama çabasıyla birleştiğinde daha da karmaşık hale gelebileceğini belirtti. Gottman, “Bu süreçte anneler, kendilerini yetersiz hissedebilir ve toplumsal beklentilerin baskısı altında ezilebilir. Ancak bu duyguların normal olduğunu kabul etmek, iyileşmenin ilk adımıdır” dedi.

Benzer şekilde, İngiltere’de perinatal ruh sağlığı üzerine çalışan Dr. Jane Fisher, sosyal desteğin lohusalık sendromunu hafifletmede kritik bir rol oynadığını vurguladı. Fisher’a göre, eş, aile ve yakın çevrenin sağladığı destek, annenin yalnızlık hissini azaltarak iyileşme sürecini hızlandırdı.

26vyc8av4ukt4g9ixfa1jq.webp

BELİRTİLER: GÖRÜNMEZ AMA GERÇEK

Lohusalık sendromu, genellikle doğumdan sonraki ilk birkaç gün içinde başlıyor ve birkaç hafta sürebiliyor. Ancak bazı durumlarda, belirtiler bir yıla kadar uzayabiliyor.

Uzmanlar, “Annenin kendini mutsuz, karamsar, hayattan zevk alamaz hissetmesi, bebeğine yeterli sevgiyi hissedememesi ya da dışarı çıkma isteğinin azalması gibi belirtiler sıkça görülüyor” dedi.

Daha ciddi vakalarda ise anneler, bebeğe zarar verme düşünceleri gibi ağır semptomlar yaşayabiliyor. Bu durumda, uzman yardımı almak hayati önem taşıyor.

Psikologlar, lohusalık sendromunun sadece anneyi değil, tüm aileyi etkileyen bir durum olduğunu ifade ederek, “Yeni anneler, günlük yaşamla başa çıkmakta zorlanıyorsa, aşırı endişeli veya panik halindeyse, mutlaka profesyonel destek almalı. Bu süreçte, annenin yanında anlayışlı ve deneyimli bir yetişkinin bulunması büyük fark oluşturur” dedi.

54.jpg

BİLİMSEL BULGULAR: RİSK FAKTÖRLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Bilimsel araştırmalar, lohusalık sendromunun ortaya çıkmasında hormonal değişikliklerin yanı sıra psikososyal faktörlerin de etkili olduğunu gösterdi.

Gebelik sırasında anksiyete veya depresyon geçmişi, stresli yaşam olayları, sosyal destek eksikliği ve ekonomik sorunlar, risk faktörleri arasında yer alıyor. Ayrıca, tiroit bozukluklarının da geç başlangıçlı postpartum depresyonu tetikleyebileceği belirtiliyor.

Tedavi yaklaşımları, semptomların şiddetine göre değişiklik gösteriyor. Hafif vakalarda, psikoterapi ve sosyal destek genellikle yeterli oldu.

Dr. Fisher, bilişsel davranışçı terapinin (BDT), annelerin olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmede etkili olduğunu söyledi. Daha ağır vakalarda ise antidepresan tedavisi gündeme gelebiliyor. Ancak emziren anneler için ilaç seçimi, anne sütü üzerindeki etkileri dikkate alınarak yapılmalı.

Psikologlar, “Emziren anneler için uygun ilaçlar mevcut. Uzman bir psikiyatrist, bu süreci güvenli bir şekilde yönetebilir” dedi.

DESTEK VE FARKINDALIK: İYİLEŞMENİN ANAHTARI

Uzmanlar, lohusalık sendromunun utanılacak bir durum olmadığını vurguladı. Aile ve eş desteği, annenin kendini güvende hissetmesini sağlayarak iyileşme sürecini hızlandırıyor. Ayrıca, düzenli beslenme, hafif egzersizler ve uyku düzenine dikkat edilmesi, bu dönemin daha rahat geçirilmesine katkı sağlıyor.

Dr. Gottman, çiftlerin bu süreçte birbirine empatiyle yaklaşmasının önemine dikkat çekti:

“Eşler, annenin yaşadığı duygusal dalgalanmaları anlamaya çalışmalı ve bebek bakımında aktif rol almalı. Bu, hem anne-bebek bağını güçlendiriyor hem de babanın sürece dahil olmasını sağlıyor.”

Öte yandan, annelerin kendilerini suçlamaktan kaçınmaları ve yardım istemekten çekinmemeleri gerektiği belirtildi.