ATATÜRK’ÜN İLK MECLİSİ

ATATÜRK’ÜN İLK MECLİSİ
Parola, ya düşman yurttan kovulacak özgür yaşanacak ya da son erine kadar ölünecek

Gerçi milletvekillerinin kılık kıyafetleri değişik ve renk renk, öğrenimlerine ve yetişme ortamlarına göre düşünce yöntemleri değişik, ama gönülleri ve amaçları bir. Gerçi Meclis binası küçük ve eşyası gösterişsiz, ama dava büyük. Bu Türk ulusunun ölüm-kalım savaşı davası. Tarihte bağımsızlığını hiç yitirmemiş olan Türk ulusu ya düşmanı yurdundan kovacak ve özgür yaşayacak ya da son erine kadar ölecek.
Parola bu. Gerçi silah, cephane ve düzenli ordu yok, ama Mustafa Kemal Paşa’n önderliğinde Türk halkının birleşmiş çelik istenci var. Gerçi para yok, ama halkın cömertliği ve gönül zenginliği sonsuz.
Gerçi düşman bir değil, pek çok; zayıf değil, çok güçlü; ama Türk’ün kükreyişi ve bağımsız azmi daha güçlü. Meclis’te herkes yerini almıştı. En yaşlı üye Sinop Milletvekili Şerif Bey, Meclis’i o gün, yani 23 Nisan 1920 Cuma günü saat 14.00’te kısa bir konuşma ile açtı. Küçük toplantı salonunun iki yanındaki dar dinleyici locaları ve bunlara çıkan merdivenler hiç yer kalmamacasına dolu.
Ben, toplantı salonunun, bizim kalem odasına yakın olan kapısının hemen yanındaki merdivenin alt basamağında, locanın oturduğu direğin yanında ayakta duruyorum.
Başkanlık kürsüsünün önünde bulunan konuşmacı kürsüsünün hemen önünde, daha alçak bir sırada tutanak kâtipleri ve tutanak grubu şefi, yüzleri milletvekillerine ve arkaları kürsüye dönük olarak yerlerini aldılar. Bu tablo ve salondaki bekleyiş dakikaları, çok canlı bir resim, bir sinema filmi gibi, en küçük ayrıntılarına kadar bugün
de gözlerimin önündedir. Lisenin onuncu sınıfindan on birinci sınıfa henüz geçmiş, on altı yaşını bile tam doldurmamış bir gencin o tarihsel andaki yürek çarpıntılarını da hâlâ duyarım.
En yaşlı üye Şerif Bey vakarlı ve yaşına göre çok dik bir yürüyüşle ağır ağır başkanlık kürsüsüne çıkıp açış söylevini okudu. Bağıtsız koşulsuz (kayıtsız şartsız) Türk bağımsızlığının Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk ve değişmez belgesi olan bu söylevi, günümüzün diline çevirip aşağıya alıyorum:
"Saygıdeğer dinleyiciler:
İstanbul’un, geçici kaydıyla yabancı güçler tarafından işgal olunduğu, bütün temelleriyle halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepinizce bilinmektedir.
Bu duruma baş eğmek, ulusumuzun bize sunulan yabancı tutsaklığını kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık (istiklali tam) ile yaşamak için kesinlikle kararlı olan ve ezelden beri özgür ve başına buyruk yaşamış bulunan ulusumuz tutsaklık durumunu son derece sertlik ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayıp yüksek meclisinizi oluşturmuştur. Bu yüce Meclis’in en yaşlı üyesi kimliğiyle ve Tanrı’nın yardımıyla ulusumuzun iç ve dış tam bağımsızlık (istiklali tam) içinde yazgısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendisini yönetmeye başladığım bütün cihana duyurarak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum. 
(Devam edecek)