Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Cüzdanların toptan kararttığı vicdanlar!

Yönünü kaybetmiş bir halde 'bilinmez' doğru sürüklenen sandaldaki yolcuların ufkunda adeta 'serap' gibi beliriyor 'güzel günleri' tarif eden kelimeler.

Toplum ortalamasına bakıldığında 'doğruların' ve 'yanlışların' nasıl akıl almaz bir biçimde yer değiştirdiğini, etrafımızı nasıl bir 'karabasanın' sardığını görmek; 'gelecek' adına gerçekten ürperti veriyor insana.

Belli merkezlerden yürütülen 'algı' operasyonları beyinler iğdiş edilip insanlar 'düşünemez' hale getirilince, yeniden 'kayıkçı kavgası' kıvamında bir 'tencere dibin kara' muhabbeti hâkim olmaya başladı ülkenin sanal gündemine.

Üzerlerinde zerre kadar 'dürüstlük', 'haysiyet', 'hakkaniyet' kırıntısı bulunanlar neredeyse parmakla gösterilir hale geldi.

Sanki bu kriterler, özellikle 'toplumun önündeki' kişilerin zaten taşıması gereken 'asgari müşterekler' değillermiş gibi.

Birazcık 'vurgun-soygun' yapmaya eli varmayan, 'hak-hukuk' çizgisinde hareket eden, hemen 'takdire' mazhar oluyor, el üstünde tutuluyor, ismi telaffuz edilirken, yüzlerde bir tebessüm beliriyor:

- "Valla çok dürüst bir adam!" 

Peki 'nasıl' olması gerekir?

***

Kirleniyoruz ve ne yazık ki bu kirliliği yadırgamaktan da her geçen gün uzaklaşıyoruz.

Aslına bakarsanız, herkes kendi çapında 'zaaflarından' arta kalanlar üzerinden gizli bir savaş sürdürüyor. 

Savaşın 'yılgın', 'yenik' ve 'ezik' bıraktığı sıradan vatandaş ise bırakın derdini anlatabilmeyi, yutkunamıyor bile.

'Aç' gezdiğini, 'işsiz' olduğunu söylese, "Bütün dünyanın meselesi bu, sadece bizde mi var, bak komşunun haline de şükret" cevabıyla karşılaşıyor.

'İlkel' şartlarda, 'bin bir tehlike' altında nafakasını çıkarmaya çalışan madenciler için yas tutmaya başlasa, "Güzel öldüler, güzel" cümlesi tokat gibi suratına iniyor.

Vatan hainleri ile yapılan pazarlığı eleştirmeye kalkışsa, "Yoksa akan kanın durmasını istemiyor musun, peki çözümün ne?" tepkisiyle karşılaşıyor.

Şehitlerin arkasından ağıt tuttursa, "Onlar da askerliği meslek olarak seçmeselerdi, ölecekler tabii" sözlerine muhatap oluyor.

Vatandaşın 'emeği' ve 'alınteri' üzerinden birileri sürekli semiriyor, 'banka hesapları' kabarıyor, 'mülklerinin' sayısı artıyor, 'ticari dehaları' tavan yapıyor.

Oysa etrafı kasvet bulutlarıyla sarılı sandal, bir 'yonga' misali dalgaların üzerinde yalpalayıp duruyor. 

'Can simidi' diye yutturulanların reçetesi, sadece 'kendilerine' fayda sağlıyor.

***

İşlerine gelince 'haktan', 'hukuktan' dem vurup, 'insanlığı kurtarmak' adına yola çıktıklarını iddia edenlerin, sandalın 'su almasına' karşı edecek tek lafları yok. 

'Vurguna', 'yağmaya', 'talana', 'yalana', 'iltimasa', 'irtikâba' dair herhangi bir karşı duruşlarını görmek mümkün değil.

'Kerametleri' kendilerinden menkul ilahiyat profesörlerinden tutun da mahalle camilerindeki imamlara kadar topu birden 'sukut' halinde. 

Son 50 yılı 'ehven-i şer' masalı ile geride bırakıp, Çoban Sülü üzerinden palazlananlar, bugün de benzer bir taktik ile yola devam ediyorlar.

Zira şimdilik 'çeşme' akıyor, 'küp' doluyor, 'dalı' kesmenin kime ne faydası var?

İşin aslı, vicdanlarını da 'sır kasalarda', 'sırdaş hesaplarda' rehin bırakanlardan bir şeyler beklemek abesle iştigal.

Siyasetin "ben yaptım oldu", adaletin 'nabza göre şerbet' üzerinden yürütüldüğü bir ülkede, 'laf kalabalığı' yapanların pozisyonunu elbette 'çıkar' belirler.

İşte o yüzdendir ki 'kaleminden kan damlayan' mahir muharrirler, belagat üstadı 'seçkin beyinler' konuşuyor ya da yazıyormuş gibi yaparlar.

***

İktidara karşı 'kınalı kuzu' postuna bürünen muhalefet partilerinin ileri gelenleri, 'kendi ikballerini' koruma refleksiyle, 'kendilerine oy veren' vatandaşlara karşı adeta 'yırtıcı kaplan' kesiliyorlar.

Geçiniz artık 'ele geçirilme' numaralarını.

'Hakları' gasp edilen, 'rızıkları' çalınan, 'gelecekleri' karartılan vatandaşların beklentilerine cevap verebilecek bir tek lafınız var mı efendiler?

 

Yazarın Diğer Yazıları