Din görevlileri yardım faaliyetinde her zaman öncü ve örnek olmalı

Din görevlileri yardım faaliyetinde her zaman öncü ve örnek olmalı

Son iki Cuma''da (10.02-17.02.2023) Türkiye''nin bütün camilerinde, yaşadığımız son deprem felaketi için Diyanet İşleri Başkanlığı''nın emriyle cemaatten para toplandı. Benim bulunduğum camide imam bu yardım için cömert olunmasını, kesenin ağzının açılmasını da özel olarak vurguladı. Türkiye''de benzeri görülmediği gibi dünyada da benzeri görülmemiş şiddet ve yıkıcılıktaki bu depremle ilgili yardım ve desteğin güçlü olması için elbette ne söylense doğruydu ve yerindeydi. Doğrusu namazdan sonra camiden çıkan cemaat de yaptığı yardımda elini açmış gibiydi. Sözünü ettiğim son iki haftada Türkiye''nin bütün camilerinde ne miktarda bir yardım toplandığına dair bir açıklamaya şahit olamadım.

İyi bir rakam olabileceğini düşünüyorum.

Müslüman mabedi olan camilerde çeşitli maksatlarla yardım toplama faaliyetinin geçmişine bir sınır yoktur. Yüzyıllardır başvurulan bir yöntemdir. Bundan sonra da bir şekilde bu iş sürecektir. Benim burada üzerinde durmak istediğim nokta şudur:

Yaşı ilerlemiş bir cami cemaati olarak bugüne kadar camilerde imamların minberlerden; müftülerin, vaizlerin kürsülerden duyurusunu yaptıkları yardım faaliyetine kendilerinin de katıldığını hiç görmedim. "Bakın, size duyurusunu yaptığım yardıma şu kadarla ben de katılıyorum",  "Bu yardımı şu kadar parayla ben başlatıyorum" diyerek ilk örneği kendilerinin verdiklerine hiç şahit olmadım.

Her zaman talep ettikleri yardımdan kendileri muafmış, kendileri için iyilik ve sevaba gerek yokmuş gibi bir tavır içinde olmuşlardır.

Normal ve doğaldır ki istisnalar vardır ve bunlar konumuzun dışındadır.

İmamların, din adamlarının konumuz bağlamındaki bu içe dönüklüğü çok eskiden beri var olduğu, toplum nezdinde böyle bir imaj oluşturdukları için kendilerinin bu yönüne değinen atasözleri üretilmiştir.

"İmam evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz", "Ağustosun yılanından, Ramazanın imamından kork", "Hocaların bir eli almaya, bir eli yemeye hazırdır", "Müezzin çeker soğuğu, imam yer tavuğu" gibi hoş olmayan atasözleri bunun örnekleridir.

Ayrıca genel ifadeyle hocaların söyledikleriyle yaptıklarının örtüşmediği, verdikleri öğütleri kendileri tutmadıkları için, "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma" gibi olumsuz bir kanaat de toplumumuzun kültüründe her zaman geçerliliğini korumuştur.

Bizim insanımızın gerek şahsına gerekse sahip olduğu mesleğe yönelik eleştiriye hiç tahammülü yok.

Türk halkı olarak aşırı alınganız. Dolayısıyla bu eleştirilere de tepki gösterilecektir. Ama atalarımızın, "Çekiç yemeyen taş yapıya uymaz" (insanlar eleştirilmezse kendilerini düzeltemezler) dediklerini unutmamalıyız.

Günümüzde imamlar hem öğretmenlerle aynı miktarda maaş alıyorlar hem de şehirlerden köylere kadar her yerde lojmanlarda kalıyorlar. Öğretmenlerin binde birinin bile böyle bir şansı yok. Kendi evleri yoksa her yerde kira vermek zorundalar. Buna rağmen öğretmenler başka birçok mesleğin mensupları gibi parasal yardım ve dayanışma noktasında daha fedakârlar. Din görevlileri artık bu geleneği, bu olagelişi değiştirmelidirler. Bu toplumun birer üyesi olarak fedakârlığı hep başkalarından beklememeli, kendileri de herkesle birlikte ellerini taşın altına koymalıdırlar.

Şu kadarını burada anmaktan memnuniyet duyuyorum:

Ülkemizi sarsan ve haklı olarak "asrın felaketi" olarak nitelenen son büyük depremde çeşitli adlar altında din görevlileri de depremzedelere yardım amacıyla sahada oldular; deprem bölgesinin çeşitli yerlerinde değişik adlarla görev yaptılar. Ayrıca bu yazıyı yazdığım sırada internet ortamında Diyanet İşleri Başkanlığı Murakıplarının "TEKYÜREK" kampanyasına yüz bin lira bağışladıklarının makbuzunu gördüm.

Kendi kendime, "Ne güzel, işte bu kadar!" dedim.

Temennimiz, bunun bütün diyanet camiasında yankı bulması, imamların duyurusunu yaptıkları yardım faaliyetinde her zaman öncü ve örnek olmalarıdır.