İsveçli bilim insanlarının öncülüğünde yürütülen çığır açan bir uluslararası çalışma, tip 2 diyabet hastalarında kalp hastalığı riskinin erken evrede DNA üzerindeki kimyasal değişiklikler aracılığıyla belirlenebileceğini gösterdi. Bu buluş, kalp krizi ve inme gibi ciddi komplikasyonların önüne geçmek için hastaya özel tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine zemin hazırlıyor. Halihazırda tip 2 diyabet hastaları, diyabeti olmayan kişilere kıyasla dört kat daha fazla kalp krizi ve diğer önemli kardiyovasküler olaylarla karşı karşıya kalma riski taşıyor. Bu yeni yöntem, mevcut risk değerlendirme yaklaşımlarını daha hassas hale getirerek tıp dünyasında yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor.
DİYABET VE KALP ARASINDAKİ GİZEMLİ BAĞ
Lund Üniversitesi’nden Prof. Dr. Charlotte Ling liderliğindeki ekip, ANDIS isimli diyabet kohortundan 752 gönüllüyü yaklaşık yedi yıl boyunca izledi. Çalışmaya katılan tüm gönüllülere yakın zamanda tip 2 diyabet teşhisi konulmuştu ve hiçbirinin daha önce kalp hastalığı öyküsü bulunmuyordu. Takip süreci boyunca, bu hastalardan 102’si kalp krizi, inme veya başka ciddi kardiyovasküler komplikasyonlar yaşadı. Bu vakaların incelenmesi, diyabetin kalp sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerini bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak asıl önemli olan, bilim insanlarının bu etkilerin izlerini henüz hastalık belirti vermeden çok önce DNA'da bulması oldu.
DNA METİLASYONU: HÜCRELERİN SESSİZ KOMUTANI
Prof. Dr. Ling, hücrelerimizdeki genlerin aktif veya pasif hale gelmesini kontrol eden DNA metilasyonunun, hatalı çalıştığında kalp ve damar hastalıklarının gelişimine katkıda bulunabileceğini belirtti. Ekip, katılımcılardan düzenli aralıklarla alınan kan örneklerini analiz ederek zaman içindeki DNA metilasyonundaki kimyasal değişimleri takip etti. Bu detaylı inceleme sonucunda, kan örneklerinde 400'den fazla metilasyon bölgesi tespit edildi. Bu bulgular, DNA'nın belirli kısımlarındaki kimyasal modifikasyonların, bireyin kalp hastalığına olan yatkınlığı hakkında önemli ipuçları taşıdığını ortaya koydu.
YÜKSEK BAŞARI ORANIYLA GELİŞTİRİLEN YENİ BİR PUANLAMA SİSTEMİ
Bilim insanları, tespit ettikleri 400'den fazla metilasyon bölgesinden 87'sini kullanarak, kalp krizi riski yüksek olan hastaları değerlendirmek için özel bir risk puanı geliştirdi. Bu ölçeğin en dikkat çekici yönü, negatif öngörü değerinin yüzde 96 olmasıydı. Bu oran, ölçeğin kalp hastalığı riski düşük olan hastaları yüksek bir doğrulukla tespit ettiğini gösteriyor. Her ne kadar yüksek riskli hastaları belirlemede ölçeğin doğruluk oranı yüzde 32 civarında kalsa da, bu durumun araştırmanın takip süresinin yeterince uzun olmamasından kaynaklandığı düşünülüyor.
TIPTA YENİ BİR ÇAĞIN HABERCİSİ
Bu yeni tarama testi, tip 2 diyabet hastalarını düşük riskli ve potansiyel olarak yüksek riskli gruplara ayırmada en güvenilir araçlardan biri olarak değerlendiriliyor. Geleneksel olarak yaş, cinsiyet, tansiyon, sigara kullanımı ve kolesterol gibi klinik değişkenlere dayanan risk değerlendirmeleri, bu yeni yöntemle birlikte çok daha kesin hale gelecek. Prof. Dr. Ling, mevcut yöntemlerin doğruluk oranının nispeten düşük olduğunu belirterek, DNA metilasyonunun dahil edilmesiyle riskin çok daha hassas bir şekilde tahmin edilebileceğini vurguladı. Bu gelişme, hastaların gereksiz yan etkilere ve kaygılara yol açan tedavilerden kaçınmasını sağlarken, sağlık hizmetleri maliyetlerini de optimize etme potansiyeli taşıyor. İspanya'daki Navarra Üniversitesi Beslenme Araştırma Merkezi'nden araştırmacıların da katıldığı bu çalışma, tıp biliminde kişiselleştirilmiş tedaviler çağına giden yolda önemli bir kilometre taşı olarak kabul ediliyor.