Erzincan’daki maden ocağı zehir saçıyor. Topraktan fışkıran zehir sadece siyanür değil

Erzincan’daki maden ocağı zehir saçıyor. Topraktan fışkıran zehir sadece siyanür değil
Elazığ’ın İliç ilçesinde 9 işçinin toprak altında kaldığı madenden zehir fışkırıyor. Maden sahasında siyanürün dışında bulunan zehirli maddeler arasında bulunanlar büyük bir kanser tehlikesine de davetiye çıkarıyor.

Erzincan İliç ilçesinde Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu'nu onayladığı maden sahasında yaşanan heyelan sonucu göçük altında kalan 9 işçi hala bulunamadı.

İşletmenin faaliyetleri facia sonrası durdurulmuş olsa da siyanürün yanı sıra bir dizi kanseröjen tehlike de alarm veriyor. Aydınlık Gazetesi'nin aktardığına; göre Jeoloji mühendisi Dr. Eşref Atabey, İliç’teki Çöpler altın madeni sahasında, siyanürle birlikte toksik (zehirli) olan cıva, arsenik, radyoaktif uranyum ile kanserojen asbest tehlikesi olduğunu söyledi. Aynı zamanda tıbbi jeoloji uzmanı olan Dr. Atabey, siyanürün hem toprakta hem suda hem de havada, toksik elementleri zehirli hale getirdiğinin altını çizdi.

"SİYANÜR SUDA DÖNÜŞÜR"

Atabey, şunlara dikkat çekti:

“Siyanürün zehirli yönü var. Asidik ortamda hidrojen siyanürün anında havaya karışması ve bunun solunmasıyla zararı olabilir. İkincisi, siyanür içeren atık suların dere sularına, drenaj ağı vasıtasıyla hemen yanındaki Karasu Nehri’ne karışması sonucu siyanür, su içinde ‘siyanojen klorür’ gazına dönüşebilir. Suda oldukça yüksek oranda çözünen siyanojen klorür gazı çok zehirlidir. Onun dışında siyanürün toprağa çok büyük zararı var. Biraz önce saydığım elementleri bileşik yapar ve hareketli hale getirir. Toprakta hareketsiz iken bitki kökleri tarafından emilmeyen zararlı elementler, hareketli hale gelince daha çok emilir, havaya da karışır. Ondan dolayı oradaki ağır metaller önemli.”

ELEMENTLERİ SAYDI

İliç altın madeninde, işletme sırasında cevherli kayaçların yerinden sökülerek kırılıp, küçük tane boyutlarına indirgendiğini, daha sonra siyanür başta olmak üzere birtakım kimyasallarla altını alma işlemleri uygulandığını söyleyen Atabey, atıkların yer altı sularını nasıl etkilediğini de şöyle anlattı:

Pasa denen kırıntılar ve tozlar, yağacak bir yağmurda yüzeyleri yıkanarak asit maden drenajına dönüşebilmektedir. Maden alanlarındaki sülfürce zengin minerallerin bozulması sonucunda yer altı sularında oksitlenme, yüksek sülfat derişimi, asidik ortam, iz elementlerden nikel, kurşun, çinko, bakır, arsenik ve kadmiyum artışı olabilir.

“HEPSİ KANSEROJEN”

Toryum ve uranyum saptandığı, Kanadalı Anagold firmasının, 11 Mart 2021 tarihli, Çöpler Madeni İkinci Kapasite Artışı ve Flotasyon Tesisi Projesi Nihai ÇED Raporu’nda yer alıyor. Dr. Atabey raporda yer alan ve cevher numuneleri analiziyle açığa çıktığı belirtilen elementleri şöyle sıraladı: Molibden, Cıva, Çinko, Kurşun, Uranyum, Toryum, Arsenik, Kadmiyum, Antimon, Bakır, Bizmut, Mangan, Indiyum, Kükürt, Selenyum, Tellür, Altın, Gümüş, Molibden.” Dr. Atabey, “Bu elementler arasında arsenik, kurşun ve cıva toksik, uranyum ve toryum radyoaktif bir element. Hepsi kanserojen bunların” dedi.

ASBEST TEHLİKESİ

Bir başka kanserojen maddenin ise çıkarılması, taşınması, ticareti, kullanımı 2013 yılında tamamen yasaklanmış olan asbest olduğuna dikkat çeken Dr. Atabey, maden ruhsat alanı içinde kalan İliç’in güneydoğu bölümünde, Yakuplu köyü civarında lif uzunlukları 1-20 mm arasında değişen ‘krizotil asbest’ damarları olduğunu belirtti.

Atabey, “Yine şu an üretim yapılan sahada, plütonik kayaç-mermer sınırında tremolit ve aktinolit asbest mineralleri tespit edilmişti. Asbestin işletme sırasında çalışanlara zararı olabilir. Tozları çevreye yayılabilir, oradaki ilçe halkı zarar görebilir” dedi.

“Yakuplu köyü de mi Anagold grubunun sahası?” sorusunu ise Dr. Atabey şöyle yanıtlıyor:

“Evet, ruhsatı orada da var o şirketin. O yöre tamamen Fırat’a, Karasu’ya kadar ruhsatlı. 17 bin 500 hektarlık bir alan. 175 milyon metrekare yapar.”

“CIVAYA NEDEN RUHSAT VERİLDİ?”

Dr. Atabey, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı-MAPEG tarafından şirkete verilen ve yürürlük tarihi 6 Aralık 1986 olan, 40 yıl süreyle geçerli ruhsatta, altın, gümüş ve bakırla birlikte cıva üretimine de izin verildiğini söyledi. Dr. Atabey, ruhsatta cıvaya neden yer verildiğinin bir soru işareti olduğunu söyledi.

Dr. Atabey, en tehlikeli ağır metallerden biri olan cıvanın üretimini, ithalatını ve ihracatını yasaklayan, bunlara ilişkin atıkları etkin bir şekilde bertaraf etme şartı getiren uluslararası sözleşmeye Türkiye’nin de taraf olduğunu anımsattı.

"MADEN ŞİRKETLERİ DURMADAN EL DEĞİŞTİRİR"

Cıva ve Kadmium, çevre yasa ve yönetmeliklerinde de “Çok Tehlikeli Maddeler” listesinde yer alıyor. Suya karışan cıva, bakteriler ve mikroorganizmalarca metil cıvaya dönüştürülüyor ve besin zincirine karışıyor. 1986’da verilen bu ruhsat, Anagold Madencilik şirketini nasıl yetkilendiriyordu?”

Dr. Atabey bu soruyu ise şöyle yanıtladı:

“Anadolu Mineral diye bir grup vardı, ona verilmiş. Maden şirketleri durmadan el değiştirir. Başlayan şirket sonuna kadar gitmez, alırlar izinleri, ruhsatları, ondan sonra durmadan isim değiştirirler. Divriği’de bir maden var, 6-7 defa el değiştirmiş. İsim değiştirmeden dolayı ayrıca ÇED raporu istenmez. Bütün hakları olduğu gibi yeni alana devredilir, böyle de bir kolaylık var!”

İlgili Haberler