Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Fiilî yeni yönetimde hükümete ne gerek?

Yönetim 'fiili' olarak değişti; işimiz fena halde zorlaştı; artık 'muhatap' bulamıyoruz.

Olanın bitenin 'sorumlusu' kim, ülkeyi girdiği bu 'kaostan' çıkarması gereken kim?

Bir an için gerçekten bir 'yönetim değişikliği' olduğunu -ki bazıları buna darbe diyor- kabul edersek, çareyi 'Çankaya'dan mı yoksa 'Beştepe'den mi bekleyeceğiz?

Sonra bu yeni yönetim 'ne menem' bir şeydir, henüz bilgisi olan yok.

Yoksa her seçim öncesinde dillendirilen ancak her seferinde 'hüsranla' sonuçlanan 'başkanlık sistemi' mi kast ediliyor?

Değil Anayasa'yı değiştirmek için 400'ü, hükümet kurabilmek için 276 vekili bile bulamamanın hıncıyla 'gerçekten bir darbe' yapıldı da haberimiz mi yok?

İster istemez işbaşına gelirken ağızlarına sakız ettikleri "vesayet" lafı geliyor akla.

Gün boyu çiğneyip duruyor; 'demokrasiden', 'insan haklarından', 'evrensel değerlerden' dem vuruyorlardı.

Öyle bir algı oluşturmuşlardı ki, Davos'a gidip posta koyan, Orta Doğu'da kendinden habersiz 'yaprak kımıldamasına' izin vermeyen bir 'dünya lideri' sahibiydik.

Geldiğimiz yere bakın, memleket 'kan gölüne' dönmüş halde, ama yandaş gazetelerin "Başkomutan" sıfatına vurgu yaparak 30 Ağustos terfilerinden öne çıkardıkları 'yeni yönetimin' başı ortada yok.

Daha doğrusu ortada, hem de en görünür yerde.

'Yüksekte', 'zirvede', 'en tepede'.

Dağ başında 'cami açılışı' yapıyor.

***

'Başkomutanlık' makamının 'yeni yönetimdeki' karşılığı nedir, şimdilik bilmiyoruz.

Bir maya çaldı, eğer tutarsa yarın öbür gün mutlaka pankartların birinde okursunuz.

Pankartlara yansıyan en son sıfatı "Bin Yılın Selahaddin Eyyubisi" idi.

'Bin küsur metre' yükseklikte cami açılışı, 'tarihi bir kahramanın' halefi olarak anılmak falan güzel, fantastik şeyler tabii ki.

'Tuzu kuru' ülkelerde bunların üzerinde fazla durulmaz; en fazla millet güler geçer.

Ama 'yangın yerine' dönmüş ülkelerde bu tür hadiseler 'pek hayra alamet' değildir.

İnsanın 'iz'anından', 'ferasetinden', 'samimiyetinden' kuşku duyulmasına yol açar.

Bu garip, insanı dehşete düşüren durum ta 'baştan' bütün aşağı tabakaya yayılıyor.

Düne kadar şehit haberlerini devam sayfalarında 'tek sütuna' gizlemeye çalışan gazetelerin manşetlerine bakın, kan-revan.

Seçim öncesinde 'çözüm' teranesine neredeyse 'kutsal' bir anlam yükleyenlerin bugün yazıp çizdiklerine bir göz atın.

'Kellelerin' yeniden 'şehit' sayılmasından mı başlasak, Kürtlerin yabancıların oyununa gelip 'ülkeye ihanet etmelerinden' dem vurulmasından mı?

Memleketin neredeyse iki aydan beri 'hükümetsiz' oluşu ise ayrı bir muamma; emanetçi ne 'hükümet' kurabiliyor, ne de 'görevi' iade ediyor.

Her halde 'yeni yönetim' modelinde öyle 'hükümete' falan gerek yok.

'Tek adam' yeterli.

***

Çıkıp sokakta hangi çocuğa sorsanız en yaygın atalar sözünün "Büyük lokma ye, büyük laf etme" olduğunu mutlaka bilir.

Karşılaştıkları bütün bu çelişkiler, 'boylarını aşan' laflar yüzünden başlarına geliyor.

Ne diyordu yeni yönetimin başı:

- "Sivas'ın ötesine gidemiyorlar."

Bir ülkenin yöneticisi, 'muhalefet liderleri' bazı illere gitmekten çekiniyorlarmış da, bundan 'kendine övgü payı' çıkarıyor.

Bakın bugün geldiğimiz nokta, 'resmen bir savaşın' yaşandığı günlerde o selvi boylu dünya liderinin 'gidebildiği' tek yer köyü.

Evlerden feryatlar yükseliyor, fidanlar devriliyor, bölücü hainler her gün askeri ve polisi katlediyor; 'yeni yönetimin' başı, köyünde 'cami açılışı' yapıyor.

Hendekler açılıyor, tüneller kazılıyor, barikatlar kuruluyor, yollar kesiliyor, ne yeni yönetimin başında ne de emanetçide vatandaşı ikna edecek bir tavır, söylem var.

Onların 'fiili' gündemleri çok başka.

Biri ipleri asla kendisinde olmayan partisinin kuruluş yıldönümünü, öbürü de 'adını' henüz koyamadığı 'yeni yönetimini' kutluyor.

Sanki 'sınırlarından' alevler yükselen, 'büyükşehirleri' ablukaya alınan, 'kırsalında' olağanüstü hal uygulanan bir ülkenin değil de, İsviçre'nin yöneticisi bunlar.

***

Şimdi önümüzde iki seçenek var:

Ya biz de onların haline bakıp "Her şey yolunda, işler tıkırında" diye avunacağız, ya da oturup 'kendi halimize' ağlayacağız.

Hangisini tercih ederseniz ediniz, aslında ortada 'gerçek' olan tek bir şey var:

Artık 'film' kopmuştur ey ahali.

Lale Devri'nin son bulması ve 'saltanat sandalının' alabora olması çok yakındır.

Bu lakayt halin anlattığı budur.

Yazarın Diğer Yazıları