"Güneydoğu bizim geri kalan her ikimizin"
Hukuki dayanaklardan yoksun, şaffaflık ilkesinin çiğnendiği ve millet vicdanında ömrünü çoktan tamamlamış olan "çözüm süreci" rafa mı kalktı buzdolabında mı derken nerede olduğu ortaya çıktı. Cizre'de, Yüksekova'da, Silopi'de ve daha pek çok yerde teröristlerin bomba stokladığı, silah dağıttığı ve yeni bir vizyon inşası için kullandığı araç haline getirilmiş. En yetkili isimler bile bu acı tespiti yapmaktan kaçınmıyorlar. Gerçi biz bunu yıllardır söylüyorduk. Söylediğimizde "ırkçı", "faşist", "savaş istiyor" söylemleri ile itham ediliyorduk. Önce Habur'da, ardından Oslo'da sonra da Dolmabahçe'de bu milletin bugün yaşadığı travmanın ve ayrışmanın işaretlerini alıyorduk. Terörizmle onun kendi mecrasında mücadele edip etkisiz hale getirmeden yürütülecek sürecin bir illüzyondan ibaret olduğunu haykırıyorduk. Şimdi bu illüzyon sona erdi ve millet olarak adeta bir kabusa sürüklendik. Aynı şekilde bir bölgeye, bir etnik gruba bazı kavramlar üzerinden ayrıcalıklı haklar vererek demokrasi ve özgürlüklerin sağlandığını düşünenler de yanıldılar. Ülkemizdeki demokrasinin varlığını "Kürt sorununa" indirgeyenlerin yanıldıkları husus hâlâ kendisine "ben Türk'üm" diyen %80'in üzerinde bir nüfusun varlığını unutmuş olmalarıdır.
Birbirlerinden ayrılmazlar
Ve aynı şekilde terörün ekonomik büyüme ile bir bağlantısı olmadığı da görüldü. Çünkü terörün kendi mantığı ve farklı bir kurgu alanı var. 2002'de neredeyse sıfırlanan PKK terörü ve eylem sayısı bu süreçle birlikte yeniden artmaya başladı. Milletimizin sağduyusu ve yüksek samimiyeti sebebiyle büyük destek bulan çatışmasızlık halinin devamı ise terör örgütünün arka planda yaptığı alçakça hazırlığı gizlemeye yetmedi.
Gelinen noktada PKK terör örgütü bölgedeki gelişmelerin kendisine sunduğu avantajları değerlendirmek istemekte ve uluslararasılaşma hedefi ile konfederal bir yapıyı işaret etmektedir. Suriye'nin kuzeyindeki kantonların benzeri önce Şırnak ve Hakkâri'de ardından Kars, Iğdır, Ardahan'ı içine alan bir bölgede oluşturulmak istenmektedir. Bu demektir ki PKK=PYD'dir... Kimse bunu evirip çevirmesin. PKK'yı PYD'den ayırmak, karşı bir strateji olarak yürütülse bile başarı sağlanamaz. Sözde kantonlar oluşturulmadan önce IŞİD ile mücadelede Kandil merkez üsleriydi. Suriye'nin kuzeyindeki insanların önemli bir kısmı PYD'ye PKK demektedir. "Rojava" diyerek öykündükleri yeni devlet inşasında hazırlanan Anayasa'da istedikleri yönetim modelinin "Öcalan'ın demokratik yönetim modeli" olduğu belirtilmektedir.
Türkiye eğer bu saldırılar olmasaydı büyük ihtimalle Azez-Cerablus hattında daraltılmış bir güvenli bölge için düğmeye basacaktı. Çünkü gelişmeler ve meydana gelen tehdit alanı Türkiye açısından bunu kaçınılmaz kılıyor. Türkiye bu hattı korumak ve koridorun bir devlete dönüşmesini engellemek zorundadır.
Gerçekleri görelim artık
Terör örgütünün son günlerde yaptığı hain saldırılar da göstermektedir ki örgüt Suriye'deki deneyimlerini karma bir yöntem içinde uygulamakta ve Türkiye'yi sınır güvenliği ile seçim güvenliği arasında bir tercihe sürüklemek istemektedir. PKK-PYD ortaklığını arkalarına aldıkları güçle Türkiye'ye ve Türk Milletine "Güneydoğu bizim geri kalan her ikimizin" demektedir. İşin en acısı bu yaklaşımı görmek istemeyenlerin farklı saiklerle Öcalan'dan medet umar hale gelmesi milletimizin vicdanını daha da yaralamaktadır. Bölücübaşından bir özgürlük savaşçısı çıkmayacağı ortadadır. PKK, artık bölgenin yeniden tanziminde kullanılacak taşeronluk sisteminin bir parçasıdır.
Şüphesiz PKK ile Kürt vatandaşlarımız birbirinden ayrılmalıdır. Birlikte yaşama irademiz adına bu kardeşliğin zarar görmemesi için herkes dikkatli ve sağduyulu davranmalı, bizi bir arada tutan değerler korunmalıdır. Doğu-Batı demeden bu konuda herkese büyük görev düşmektedir.
Lütfen artık bu gerçekleri görelim... İnanın milletimiz bazı şeyleri görüyor ve bunda payı olan herkesi dikkatle takip ediyor.