Karbon yakalama ve depolama teknolojileri (CCS) ile karbon yakalama, kullanma ve depolama (CCUS) teknolojileri, iklim değişikliğiyle mücadelede umut vaat eden bir çözüm olarak yıllardır gündemde. Ancak, bu teknolojilerin gerçekten iklim dostu olup olmadığı, bilimsel araştırmalar ve uzman görüşleri ışığında tartışma konusu.

Karbon emisyonlarını azaltma hedefiyle geliştirilen bu teknolojiler, enerji sektörü ve ağır sanayide uygulanırken, bazı uzmanlar bunların fosil yakıt kullanımını uzatma riski taşıdığını savunuyor.

Peki, karbon yakalama teknolojileri gezegenimizi kurtarabilir mi, yoksa sadece geçici bir çözüm mü sunuyor? İşte tüm detaylar...

KARBON YAKALAMA TEKNOLOJİLERİ NEDİR VE NASIL ÇALIŞIR?

Karbon yakalama teknolojileri, atmosfere salınan karbondioksiti (CO2) yakalayarak depolamayı veya endüstriyel süreçlerde kullanmayı amaçladı.

CCS, enerji santralleri veya çimento, çelik gibi ağır sanayi tesislerinden kaynaklanan CO2 emisyonlarını yakalıyor ve genellikle yeraltındaki jeolojik oluşumlarda depoladı.

CCUS ise yakalanan CO2’nin başka alanlarda, örneğin kimyasal üretimde veya gelişmiş petrol çıkarma (EOR) süreçlerinde kullanılmasını sağlıyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, dünya genelinde 35 büyük ölçekli CCUS tesisi faaliyet gösteriyor ve bu tesisler enerji üretimi ile endüstriyel süreçlerde emisyonları azaltmada önemli bir rol oynadı.

Doğrudan hava yakalama (DAC) teknolojisi ise atmosferdeki CO2’yi doğrudan çekerek depolamayı hedefledi.

İsviçreli Climeworks firmasının İzlanda’daki Mammoth tesisi, bu alanda çığır açıyor.

Devreye giren tesis, yılda 36 bin ton CO2 çekme kapasitesine sahip ve yenilenebilir enerjiyle çalışıyor.

Climeworks’ün kurucusu Christoph Beuttler, “DAC, emisyon kaynaklarına bağlı olmadan havadaki karbonu topluyor ve bu da onu sürdürülebilir bir çözüm haline getiriyor” dedi.

BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR NE SÖYLÜYOR?

Bilimsel çalışmalar, karbon yakalama teknolojilerinin potansiyelini ve sınırlamalarını detaylı bir şekilde ele aldı.

McKinsey & Company’nin bir araştırmasına göre, dünya genelinde 25 bin endüstriyel tesis, emisyonlarının büyük bir kısmını CCUS ile karbondan arındırabilir. Ancak, bu hedefe ulaşmak için 2030’a kadar küresel CCUS kapasitesinin 715 milyon tona, 2050’ye kadar ise 4.2 milyar tona yükselmesi gerekiyor. Şu anda bu kapasite, küresel emisyonların yalnızca %0,1’ini kapsıyor.

Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü’nün (IEEFA) bir analizi, mevcut CCUS projelerinin çoğunun hedeflenen yakalama oranlarına ulaşamadığını ortaya koydu.

Teknik sorunlar, özellikle CO2’nin depolanması ve izlenmesi süreçlerinde yaşanan zorluklar, teknolojinin verimliliğini sorgulattı.

IEEFA raporu, son 50 yılda yakalanan CO2’nin %80-90’ının EOR faaliyetlerinde kullanıldığını ve bunun daha fazla petrol üretimine yol açarak emisyonları dolaylı yoldan artırdığını belirtti.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ise karbon yakalama teknolojilerinin, özellikle çelik ve çimento gibi karbonsuzlaşması zor sektörlerde, emisyon azaltımında rol oynayabileceğini savunuyor. Ancak, IPCC’nin 1.5°C özel raporu, bu teknolojilere aşırı güvenmenin riskli olduğunu vurguluyor:

“Karbon dioksit giderimi (CDR) kanıtlanmamış bir teknoloji ve tek başına iklim krizini çözemez”

UZMAN GÖRÜŞLERİ: ÇÖZÜM MÜ, YANILSAMA MI?

Karbon yakalama teknolojilerinin iklim dostu olup olmadığı konusunda uzmanlar arasında görüş ayrılıkları mevcut.

Global Witness’tan Dominic Eagleton ise daha eleştirel bir yaklaşım sergiledi:

“Karbon yakalama teknolojileri, emisyonları zamanında azaltmak için güvenilir bir çözüm değil. Daha da kötüsü, EOR gibi uygulamalarla daha fazla fosil yakıt üretimine yol açıyor”

Eagleton, bu teknolojilere yapılan yatırımların yenilenebilir enerjiye yönlendirilmesi gerektiğini savundu.

Nanopartiküller ve Mekanik Ağaçlar: Yeni UfuklarKarbon yakalama teknolojilerinde yenilikler de dikkat çekti.

Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Klaus Lackner’ın geliştirdiği “mekanik ağaçlar” doğal ağaçlara kıyasla CO2’yi 1000 kat daha hızlı yakalayabiliyor. Lackner, bu sistemin düşük enerji tüketimiyle çalıştığını ve yenilenebilir enerjiyle birleştirildiğinde daha sürdürülebilir olduğunu belirtti. Ayrıca, nanopartiküllerin kullanımı, karbon yakalama süreçlerini daha verimli hale getirdi.

Nanografi Türkiye’den yapılan açıklamaya göre, karbon nanotüpler ve grafen bazlı malzemeler, yüksek yüzey alanlarıyla CO2 yakalama kapasitesini artırıyor.

GERÇEK ÇÖZÜM NEREDE YATIYOR?

Karbon yakalama teknolojileri, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir araç olarak öne çıksa da, uzmanlar ve bilimsel araştırmalar, bu teknolojilerin tek başına yeterli olmadığını vurguluyor. Yenilenebilir enerjiye geçiş, enerji verimliliği ve doğal karbon yutaklarının korunması gibi çözümler, karbon yakalama ile birlikte uygulanmalı.

Imperial College London’dan iklim araştırmacısı Piera Patrizio, “Karbon yakalama, acil durumlar için bir destekleyici araçtır, ancak fosil yakıtlardan vazgeçmeden iklim krizini çözemeyiz” dedi.

Karbon yakalama teknolojilerinin geleceği, yenilikçi yaklaşımlar ve artan yatırımlarla şekilleniyor. Ancak, bu teknolojilerin iklim dostu bir çözüm olup olmadığı, fosil yakıt endüstrisinden bağımsız bir şekilde geliştirilip geliştirilemeyeceğine bağlı.

Gezegenimizin geleceği, yalnızca teknolojik yeniliklere değil, aynı zamanda fosil yakıt çağını sona erdirme kararlılığına da dayanıyor.