Mehmet Ceyhan’ın gençlik fotoğrafı görenleri şaşkına çevirdi

Mehmet Ceyhan’ın gençlik fotoğrafı görenleri şaşkına çevirdi
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, korona salgını döneminde yaptığı dikkat çeken açıklamalarla canlı yayın programlarının aranan isimlerinden biri oldu. Herkesin açıklamalarını dikkatle dinlediği Ceyhan’ın yıllar öncesine ait fotoğrafı görenleri şaşkına çevirdi.

Canlı yayınların aranan ismi

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, korona virüs salgını döneminde yaptığı açıklamalarla haber kanallarının canlı yayın konukları arasında aranılan isimlerden biri oldu.

Evinin kapılarını Hürriyet Gazetesi’nden Meltem Özgenç’e açan Ceyhan ailesi, çocukluğu, eğitimi, iş ve özel yaşamına dair bilinmeyen birçok konuya ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte Ceyhan’ın açıklamalarından öne çıkan satır başları:

“HERKES BENİ BEKAR ZANNEDİYOR”

Evliyim. İki kızım, iki oğlum var. Bir kızım ve oğlum ikiz. Ama herkes beni bekâr zannediyor. Çünkü ailem Amerika’da. Ben oraya 1998 yılında gittim. Eşim o zaman Türkiye’de pediatri yapmıştı, orada, çocuk enfeksiyon bölümünde çalışmak istiyordu. Amerika’ya gittik. Hawaii’deyik, eşim 15 yıl Hawaii’de çalıştı. Çocuklar orada doğdu. Hawaii’de herkesin imrenerek gezdiği bir sönmüş yanardağ var, dolanarak çıkıyorsun. Bir ara araba bulutların içine giriyor, sonra bir çıkıyorsun, altta bulutları görüyorsun. Bir sürü turist oluyor. Dedim ki eşime, ‘Burası Elazığ’da Mastar Dağı’na benziyor’. Güldü ve ‘Burayı Mastar Dağı’na benzeten senden başkası çıkmazdı herhalde’ dedi. Benim memleketimle ilişkim hiç kopmadı. Eşim de Elazığlı. Bir yıl kaldım Amerika’da, ama ben orada yapamadım. Eşim hâlâ orada. Profesör oldu, artık onun da dönmesi zorlaştı. 4 çocuğum var. İkisi ilk eşimden. Torunum da var.”

“ÇOCUKLUĞUM ELAZIĞ’DA GEÇTİ”

Çocukluğum Elazığ’da geçti. Babam köy enstitüsü mezunu bir öğretmendi. Annem ev hanımıydı. Tatillerde hep köye giderdik. Köyümüzün adı Hıdır Baba. Oradan alışkanlık, hiç deniz tatili sevmem. Bütün arkadaşlarım köydeydi. Babamın mezarı orada. Bizde, dünyanın neresinde olursanız olun, öldüğünüzde köye gömülürsünüz. Sırf Elazığ’a gidebilmek için projeler yapıyorum. Böylece memlekete gidebiliyorum. 14 yaşımda babamın tayini Ankara’ya çıktı, taşındık. Elazığ gibi yerde herkes top oynardı. Ben Fenerbahçe’yi tutuyorum. Ama futbolla pek ilgim yok. Hatta şöyle anlatayım, o zamanlar Adidas ayakkabı Türkiye’de yok. Annemin kuzeni, biz dayı deriz, Almanya’da çalışıyordu. Bana Adidas ayakkabı getirmiş. O kadar kıymetli ki o dönemde. Bütün arkadaşlarımın gözü ayakkabıda. Bir kuzenimin dayısı da ona Fenerbahçe tarihi diye bir kitap getirmiş. O kadar istedim ki o kitabı. Tabii o da onu vermiyor. Sonunda Adidas ayakkabıları verdim, kitabı aldım.

“TELEVİZYONU İLK ANKARA’DA GÖRDÜM”

Televizyonu ilk defa Ankara’da gördüm. En çok sokaklarda oynamayı severdim. Ramazan’da sahura davet edilirdik. Hepimiz gidemezdik, ben bazen tek başıma komşulara sahura giderdim. Şimdi olsa çocuğunu tek başına gönderemezsin. Bu tarz ilişkiler de kalmadı. Elazığ’da o dönem taksi bile yoktu. ‘Elazığ’a taksi geldi’ diye haber gelince, hepimiz görmeye gittik. Bakkaldan çok tüccar terzi vardı. Babam giyime çok meraklıydı. Çünkü ilk kez 11 yaşında ayakkabı giymiş. 5 yaşlarındayken beni terziye götürdü. Takım elbise diktirdi.

“KALE DİREĞİNE ASILAN TAKIM ELBİSE”

Arkadaşlar beni top oynamaya çağırdı. Çok sevmesem de giderdim. Şimdi Fırat Üniversitesi’nin olduğu yer bomboş bir araziydi. Kale direği yok, taş da yok ortalıkta. ‘Senin pantolon ve ceketi kale direği yapalım’ dediler. Çıkardım, onlar da soyundu, diğer tarafa kale direği yaptılar. Eve gittim, annem ‘elbisen nerede’ dedi. Baktım yok, bıraktığım yere koştum ama götürmüşler. Tabii babam küstü, konuşmadı benimle.

“BABAMIN CESARETİ OLMASA KÖYDE ÇİFTÇİLİK YAPIYOR OLACAKTIK”

Babam ilkokul çağındayken Akça’da köy enstitüsü kurulduğunu öğreniyor. 10 kadar çocuk yürüyerek şehre gidiyorlar. Malatya’ya taşınan büyük kanalizasyon boruları içinde yolculuk yapıyorlar. Akça’da inip köy enstitüsünün olduğu yere gidiyorlar. Oturdukları sıralarını bile kendileri yapmışlar. Babamın cesareti olmasa, belki de şimdilerde köyde çiftçilik yapıyor olacaktık.

“YÜKSEKTEN KORKARIM”

Yüksekten çok korkuyorum.

“SÜTLÜ BULGUR ÇORBASINI ÇOK SEVERİM”

Bulgur sütlüsü deriz. Yani sütlü bulgur çorbası. Annem yapardı küçükken, onu çok severim. Sütlü tatlıları da çok severim.

“SOKAK KEDİLERİNİ BESLİYOUM”

Maalesef yok, çünkü bir gidiyorum 20 gün evde olmuyorum. Evde tek kalamazlar ama sokak kedilerini besliyorum. Çocukluğumda da kedim vardı. Ara ara köpeğim ve tavşanım oldu. Köyde eşeğim vardı, bir ara atımız da oldu.

“KAPADOKYA’YI ÇOK SEVERİM”

Dizi izlemem ama ‘Yer Gök Aşk’ diye bir dizi vardı Kapadokya’da geçen. Kapadokya’yı çok sevdiğim için bir süre onu izledim. Nostaljik filmleri, Türkan Şoray’ı falan çok severek izlerim. Eşkıya’yı 10 defadan fazla izlemişimdir. Tarihi filmleri çok severim. İngiliz Hasta’yı çok beğenmiştim. Kevin Costner’ı ve yeni dönemde Johnny Deep’i çok severim. Şener Şen’in dünya çapında çok büyük bir aktör olduğunu düşünüyorum.

“DOKTOR OLMASAYDIM..”

Ben hep çocuk doktoru olacağım diyordum. Çocukları çok seviyorum ve onlarla iyi anlaşıyorum. Enfeksiyona da yöneldim, çünkü bir iş yapıyorsunuz yüzlerce insanın hayatını kurtarabiliyorsunuz. Ama çocuk Mehmet Ceyhan’a bir şey söyleme şansım olsaydı ‘Bu ülkenin akıllı çocukları doktor olmasın’ derdim. Çünkü tıp fakültesindeki bir öğrenci istediği kadar becerikli ve akıllı olsun teknoloji yoksa bir şey yapamaz. Çünkü tıp artık tamamen teknolojiye bağlı. Teknolojiye bağlı bir mesleğim olsun isterdim. Ülkenin kalkınması için teknolojiye ihtiyaç var.

“BOB ROSS’U İZLERKEN RESİM YAPMAYA KARAR VERDİM”

O kadar yoğun çalışıyorsunuz ki hobiniz var mı diye merak ediyorum. Her şeyi kendi kendime öğrenmeyi severim. Bir gün televizyonda hani şu sakallı bir ressam vardı (Bob Ross), onu izlerken resim yapmaya karar verdim. Ama malzemeleri almaya gittiğimde, ‘koca adam resim yapmaya yeni mi başlıyor’ diye düşünmelerinden çekinerek, ‘Çocuğa ödev vermişler, yağlı boya resim yapacak, sen ne malzeme varsa ver’ dedim. Kendi kendime daha çok köy resmi çiziyorum. Vitray yaptım bir ara. ‘Emekli olsam ne yaparım’ diye düşünüyorum. Kitap yazarım ama tıp kitabı değil. Roman yazarım. Şiir de yazdım.

ŞİİRDEN BİR DÖRTLÜK

Sızlanma hiç boşuna, üzülmek ağlamak neye yarar. Sen istemesen de yok desen de daha çekeceğin acılar var. Hele pişmanlıklar, bu son diye söz vermeler, geç bunları, boşuna çabalar. Yarın bir başkası çıkar, aynen son giden gibi buğulu bakar.

“BİR BAKTIM HERKES MAYOLU BİR BEN TAKIM ELBİSELİYİM”

Ben hiç deniz kenarında uzanamam. Ailem bir ara orada yaşadığı için Hawaii’ye gidip geldim. Oraya gidince parmak arası terlik, şort, t-shirt giyerim. Öyle yaşamayı da seviyorum. Tatilde bol bol yürürüm. Bir gün orada bir toplantıya gittim. Tabii takım elbise giydim. İçeri girdiğimde herkes bana tuhaf tuhaf bakıyordu, çünkü geri kalanlar bikini ve şort giymişti. Sahnede saçlarından sular akan bikinili bir kız, virüslerin deliklerini falan anlatıyordu. Hemen çıktım ve gidip şortumu giydim. Maalesef şekilcilik bizde çok.

“ANNEMİN BABASI İMAMDI”

Var tabii. Benim annem hiç parfüm sürmezdi. Bir gün ablamlara ‘Annem nerede’ diye sordum. Düğüne gitmiş. Kadınlar ayrı, erkekler ayrı eğleniyor bizim orada. Gidip buldum annemi, ruj sürdüğünü görünce ‘Annemin dudaklarına ne oldu diye’ ağlamaya başladım. Annem bir imam kızıdır. O nedenle hâlâ, fazla makyaj yaparlarsa ablamlara kızar. Ama çocukluğumun kokusu çimen kokusudur. Odun kokusu da güzeldir. Çocukluğumda köyde imece usulü yemekler yapılırdı. Bazen o günleri tekrar yaşamaya çalışıyoruz. Evimde kazanım var benim. Arkadaşlarla evimin bahçesinde bulgur pilavı yapmayı denedik ama pişmedi. Sonunda ocağın üzerinde pişirdik.

‘KALAS TARİKATI ÜYESİYİM’ DEDİM İNANAN OLDU

Bunlar 30 senedir saldırıyor bana. Bizim köye Ermeni köyü dediler. Öyle olsa ne olur anlamadım ama, neyse. Benim dedem imam, soyumu sopumu kendilerince karalamaya çalışıyorlar. Ermeni komşularımız oldu bizim. Çok iyi insanlardı. Kurukafa bir bileklik hediye edildi bana gümüşten. Şekli hoşuma gitti, taktım. Aklıma bile gelmedi ama bunlar beni şeytana tapanların tarikatından diye yazmışlar. Bir gazeteci aradı beni. Dedi ki ‘Hocam böyle böyle bir iddia var ne diyorsunuz?’ Dedim ki ‘Bu iddialara çok sinirlendim, çünkü benim kendi tarikatım var. Duyarlarsa bozulurlar. Adı KALAS tarikatı. Sayıca azız.” Haberi yazmış beni arıyor, diyor ki ‘Hocam bir yanlışlık olmasın, haberi göndereyim size. İnternetten bakıyorum ama sizin tarikatla ilgili bir şey bulamadım.’ Ben de tarikatın adını tersten oku dedim. “SALAK” kelimesini okuyunca, ‘İşte bu olay benim için bu kadar ciddi’ dedim. Ben aldırmıyorum artık. Bir sene önce iki polis geldi. ‘Sizinle ilgili ölüm tehditleri var koruma ister misiniz’ dediler. ‘Hayır’ dedim. Çünkü bilirim bunları, yüreği beş para etmez insanlar.

KOÇ BURCUYUM

Koç burcuyum ama astrolojiye hiç inanmam. Son dönemde kurs alanlar kendine meslek olarak seçenler var. Uzaylılara da inanmıyorum. Dini değerler dışında, görmediğim ve elimle tutmadığım şeylere inanmam. Dini değerlerde de hep dedemin lafları aklımdadır. “Kuran’da yazmayan bir şeyin dinde karşılığı yoktur” derdi. O nedenle falcılığa falan da çok kızardı. Oradan kalmış herhalde. Hiç fal da baktırmadım.

İlgili Haberler