Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

'Mutasyon' geçiren ülkenin 'zıt' renkleri

Televizyonu açıyorsunuz çocuklarını boğazlayan babaların, tecavüze uğrayan çocukların dehşet verici görüntüleri; gazetelere göz atıyorsunuz borçları yüzünden intihar eden, boşanmaya kalkışan eşlerini öldüren vatandaşların resimleri.

Memleket adeta cinnet geçiriyor.

Artık neredeyse insanların 'alışma' safhasını geçip 'kanıksamaya' başladığı bir başka kanlı kuşatma dört bir yanımızı sarmış gidiyor.

'Devleti' arıyor gözleriniz bir anda.

Kıvırmayan, yalpalamayan, iki laf arasına 'bir yalan' sokuşturmayan, görevinin 'ciddiyetini' kavramış bir 'yetkili' soruyorsunuz boş yere.

Bir köşede yakayı ele verip habercilere yakalananlar, yine hep o eski bildik teraneleri okumaya devam ediyorlar:

- "Biz kan akmasın diyoruz, birileri ise barış ortamını sabote etmek istiyor."

Ne menem şeymiş bu 'barış' dedikleri, doğrusu pek çok insanın aklı hayali almıyor.

İlginçtir, ne yazık ki hep 'elinde kan izi bulunan' terör destekçilerinin dudaklarından dökülüyor bu sözcük.

Vaktinde Filistin kamplarında bulunmuş; 'terör örgütlerinin' içinde hayli cengaverlik yapmış, canım Anadolu gençliğini kışkırtıp kenara çekilmiş tiplerin iki dudağı arasında bir sokak yosması olup çıkıverdi barış.

- "Barış istiyoruz biz barış." 

+  +  +

Hele hele bir parmakları 'tetikte' olduğu halde, diğer parmakları ile 'barış' çubuğu tüttürmeye kalkışan çirkin suratlılar yok mu?

'Etnik ırkçılık' yarışında en baba antropologlara taş çıkartmalarına rağmen ne yazık ki kendilerini hâlâ 'sosyalist' olarak yutturmaya devam ediyorlar.

Garibim Marks kalksa mezarından, "Ulan ben bile bazı konularda yanıldım, siz hâlâ üzerimden nemalanmayı bırakmıyorsunuz" diye suratlarına tükürür.

Suratlarındaki 'maskelere' aldanmayın sakın, 'en kızılları' bile memleketin mutena kıyılarında yazları 'istakoz' gibi kavrulur; sonra 'düzene' eklemlenir, en nihayetinde "bizim haylaz oğlan" rolüne fit olurlar.

Yıllar içinde kızıllıkları hafiften 'toz pembe' bir hal alır ki, 'güneşte unutulmuş al bir gömleğin renginin uçması' gibi iğrenç bir görüntüdür bu.

Tabii, haklı olarak "Kızılı öyle de, peki yeşili çok mu farklı?" diye sorabilirsiniz?

O cenahta durum daha da vahim; 'renkten renge girmeler', 'sararıp solmalar', 'kabuk değiştirmeler' daha başka bir alem.

Konjonktüre bağlı olarak 'fıstıki' ile 'kına' yeşili arasında gidip gelmeler; "Biz bu ülkenin renkleriyiz" masalı etrafında kenetlenmeler almış başını gidiyor.

+  +  +

"Renkler" diyecekler ki, araya kendilerini de sokuştursunlar; bir 'yer' açılsın haramzadelere.

Bir yer edinsinler hele gerisi çok kolay; yalanla, dolanla, hileyle, katakulli ile milleti yanlara doğru ite kaka 'mekanı büyütmek' işten bile değil.

Gece yarısı saatin 3'ünde Sultanahmet meydanında toplanıp "Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın!" diye haykıran gençleri görünce, bir an için yıllar öncesine savrulup onların bugün artık kartlaşmış, göbeklenmiş, 'güneş' gözlükleri ile etrafı süzen, 'zırhlı cipleri' ile caka satan 'abileri' canlandırıyoruz gözlerimizin önünde.

Oysa bir zamanlar ne kadar da 'saf', 'temiz', 'büyük' idealleri vardı o nur yüzlü, badem bıyıklı abilerin.

Gece dersleri, afiş ve pankart asma seansları, mitingler, toplantılar, yürüyüşler.

Aynen o akşam Ayasofya'nın önünde toplanan gençlerin heyecanı, coşkusu içerisindeydiler.

Bugün 'patlıcan moru' ile 'fıstıki yeşil' arasında gidip gelen suretleri artık hiç de şaşırtmıyor bizleri.

Sorulara asıl cevap vermesi gerekenler, 'zihinsel evrim' geçirmiş ve kendilerine 'yeni hedefler' koymuş besbelli.

O yüzdendir ki televizyonlar, gazeteler, radyolar, internet hep acılı, hüzün kokan haberler verirken "Neler oluyor yahu?" sitemine mantıklı bir izah bulamıyoruz.

+  +  +

Elimiz yeniden televizyon kumandasına uzandığında, memleketimin 'bütün renkleri' ile şarkılar, türküler, ilahiler seslendiren 'medeniyetler' korosu ile karşılaşıyoruz.

Son şarkı sanki memleketi özetliyor gibi:

"Havasına, suyuna, taşına, toprağına."

Yazarın Diğer Yazıları