Oğan: Kimse bozkurtların kuzu gibi hareket etmesini beklemesin

Oğan: Kimse bozkurtların kuzu gibi hareket etmesini beklemesin
Referandumla ilgili değerlendirmelerde bulunan MHP Genel Başkan Adayı Oğan, "Kimse bozkurtların kuzu gibi hareket etmesini beklemesin, Ülkücüler MHP'yi yaşatmak için referandumda 'hayır' diyecek" dedi.

MHP Genel Başkan Adayı Dr. Sinan Oğan, referanduma neden “Hayır” oyu vereceklerini ve ülkücülerin tavrını Gazeteport’a anlattı. 

İşte Oğan'ın açıklamaları:

Referandumda oylanacak anayasa değişiklikleri hakkında daha önce de birçok kimsenin ifade etmediği noktaları dile getirmiştiniz. Ne gibi gelişmeler bizi bekliyor?

Kısa süre önce meclisten geçen tasarının inanılmaz yönleri var. Bunların genelde tartışılan boyutları milletvekilliği yaşının 18’e indirilmesi, yargı bağımsızlığının pratikte başkanın eline geçmesi, meclisteki milletvekili sayısının 600’e çıkarılması, başkanın yargılanmasının son derece zor olmasıyla alakalı. Referanduma giden başkanlık sisteminin denetleme mekanizmaları son derece zayıf, gazi meclisimizin etkinliği yok denecek seviyeye indiriliyor. Niceliksel olarak milletvekili sayısı artsa da niteliksel olarak yetkilerinin düşürülmesi söz konusu. Referandumda “Evet”i savunanların büyük bir çoğunluğu başkanı artık meclisin değil doğrudan halkın seçeceğine ilişkin söylemleri vurguluyor. Öte yandan bu anayasa değişikliği çok ilginç durumlara sebebiyet verebilir.

“Parası İle T.C Vatandaşlığı Alan Birisi Dahi Başkan Koltuğuna Oturabilir”

Örneğin, cumhurbaşkanının seçildiği dönem içerisinde ölüm, hastalık, vb. sebeplerle cumhurbaşkanlığı görevi sonlandığında yerine halk iradesi tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı yardımcısı değil, cumhurbaşkanı tarafından atanmış bir başkan yürütmenin başı haline gelecektir. Vatandaşlık Kanunu ile Türkiye’de belli miktarda yatırım yapanlara vatandaşlık verilmesine ilişkin düzenlemeler yapılıyor. Mesela başkan Suriye’den gelen zengin bir iş adamı yatırım yaptı, sonrasında da T.C vatandaşlığını aldı ve ilerleyen dönemlerde de başkanın yakın arkadaşı olduğundan ya da şu anda Türkiye’de sayıları 3 milyon varan Suriyelilerle ilgili politikaları koordine etmek amacıyla atamayla bu kişiyi yardımcısı yaptı. Böyle bir durumda ne olacak? Değil milletin oyunu almak, parası ile T.C vatandaşlığı alan birisi dahi başkan koltuğuna oturabilir. Şimdi bizim “Türk tipi başkanlık” gibi nitelemelerle konuştuğumuz bu sistemde yürütmenin başına bir Suriyeli geçebilir. Bunun yasada yolu açık.

“Sovyetlerdeki O Politbüro Bu Değişikliklerle Beştepe’de Kuruluyor”

Şunun altını çizmek istiyorum, burada kişiler üzerinden bir tartışma yapmamak, sistemin genelini değerlendirmek lazım, detaylı olarak incelediğinizde maalesef bu belirttiğim hususlarla karşı karşıya kalınabilir. Sayın Erdoğan varsayalım çok iyi bir performans sergiledi ve iyi bir başkanlık yaptı. Sayın Erdoğan’dan sonra bir faşist, bir dengesiz, bir ruh hastası geldi başkan oldu. Bu tip bir başkanı dengeleyecek bir mekanizma yok sistemde. Bizim itirazımız bunadır. Yoksa şahıslar üzerinden ve özellikle de Sayın Erdoğan üzerinden bir tartışma yürütmüyoruz. Yürütülen tartışma Erdoğan’ın olası başkanlığı değil, sistemin yanlışlığıdır.

Bugün Recep Tayyip Erdoğan var, yarın bir başkası Beştepe’deki sarayda oturacak. Referandumdan “evet” çıkması halinde Türkiye yeni bir sisteme gidiyor demek. Bu düzenlemelerle milleti ile her daim bir arada olan TBMM pasifleştiriliyor. Biz yıllarca, Sovyetlerdeki otoriter rejimi, SSCB zulmünü eleştirdik, komünist politbüronun dediğim dedik tavrını, soydaşlarımız üzerindeki baskıcı politikalarına tepki gösterdik. Şimdi Sovyetlerdeki o politbüro bu değişikliklerle Beştepe’de kuruluyor.

MHP seçmeninin bu referandumda kilit pozisyonda olduğu ifade ediliyor? Sizce MHP’ye oy verenlerin sandıkta tavrı ne olacak?

Ülkücüler, 15 yıllık AKP iktidarında hep baskıya uğrayan, hor görülen oldu. Türk milliyetçisi, ülkücü öğrenciler girdikleri mülakatlardan eleneler oldu, FETÖ’cülerin sorularını çaldığı sınavlarda mağdur oldu, Ege Üniversitesi’nde Fırat Yılmaz Çakıroğlu ülkücü olduğundan şehit edildi, hem de bütün uyarılara rağmen… Ülkücü memurların, okul müdürlerimizin müdürlükleri ellerinden alındı, işinin ehli olan binlerce devlet memuru haksız yere sırf Türk milliyetçisi olduğundan “milliyetçiliği ayaklarımızın altına alıyoruz” diyen bu anlayış tarafından yerlerinden edildi. Helalden şaşmayan ülkücü iş adamları, sırf ülkücü kimliklerinden ötürü tüm şartları sağladığı halde ihale alamazken yandaşlara devlet imkanları peşkeş çekildi. Ülkücüler, keyfi bir yönetim anlayışına, otoriterleşmeye, bütün bunların hepsine 15 yıldır “hayır” dedi. Son seçimlerden önceki mitinglerde meydanda Sayın Devlet Bahçeli, ülküdaşlarımıza “başkanlık istiyor musunuz” diye sordu, ülküdaşlarımız “Hayır” diye bağırdı.

“Ülkücüler, MHP’yi Yaşatmak İçin “Hayır” Oyu Verecek”

İş arayan kardeşlerimize AKP İl Başkanları “Gel seni partiye üye yapalım iş buluruz” dedi, bu camia kadınıyla erkeğiyle yediden yetmişe bugüne kadar hep “Hayır” dedi, “ben davamdan dönmem” dedi. Şimdi sormak lazım; ülkücüler neden “evet” desin ki? Ülkücüler sözünün eridir ve bunun bir gereği olarak “hayır” diyecek. Ülkücü hareketin yüzde 90’ına yakını bu anayasa değişikliğine karşı. Ülkücüler arasında genel merkezin tavrına karşı adeta bir infial var. Bu yasayla iki partili bir yapı gelecek, bu sistemde Milliyetçi Hareket Partisi’nin yer alması mümkün gözükmüyor, AKP ve CHP’den oluşan bir mecliste MHP yer bulamayacak ve Türk milliyetçileri de bunun farkında. Ülkücü hareket, ABD’deki projelerle kurulmadı, bizzat Türk milletinin özünden cefayla çıktı, beş bin şehidimizin kanı üzerinde yükseldi, Başbuğumuz Alparslan Türkeş, 12 Eylül sonrası yıllarca tutuklu kaldı da pes etmedi, ülkücü hareketi diri, dimdik ayakta tuttu, şimdi onun emaneti korumak için biz elbette pes etmeyeceğiz. Yeri geldi can verildi bu dava uğruna, şimdi de ülkücüler, MHP’yi yaşatmak için “hayır” oyu verecek. Biz, MHP’nin iki partili yapı içerisinde eritilmesine müsaade etmeyeceğiz.

Referandum için “hayır”a destek için aktif çalışmalara başlayacak mısınız?

Biz çalışmalarımıza sosyal medya üzerinden start verdik, malum bugünlerde Milliyetçi Hareket Partisi’nde genel başkan adayı olanlara karşı talimatla konulan çok ciddi bir medya ambargosu bulunuyor. Kısa filmler hazırlıyoruz, Ali ve Ayşe isminde iki karakterimiz var ve bunlar üzerinden başkanlık sisteminin Türk vatandaşı olan hiç kimse üzerinde olumlu bir etki yaratmayacağını, şu anda tartışılan anayasa düzenlemelerinin aslında çok kısıtlı bir zümre için getirileceğini anlatıyoruz. Ülküdaşlarımızla dayanışma içerisinde sahada olacağız, “hayır” demenin memlekete ne hayrı olacak teker teker anlatacağız. Ben sahayı seven, her zamanda sahada olan bir siyasetçiyim, kurultay çağrısı yaptıktan sonra genel başkan adayı olarak birçok ili gezdik, yine gezeceğiz. Ülkemizin her yanında son derece dinamik ekiplerimiz bulunuyor, sandıktan “hayır” çıkartacağımız o an geliyor inşallah.

“FETÖ İçin Uyarmıştık”

Biz 2010 referandumunda devletin FETÖ çetesi tarafından ele geçirilmemesi gerektiğini düşündüğümüz için o dönem de AKP’yi uyarmış ve Hayır demiştik. Nitekim AKP biz FETÖ tarafından kandırıldık, referandum da Evet demek hataymış dedi. Şimdi de uyarıyoruz, bu referandumda da hata yapıyorsunuz. Yarın yine hata yaptık dememek için gelin bugünden hayır deyin diyoruz.

Referandumda oylanacak düzenlemeler Türkiye ve MHP için tam olarak ne ifade ediyor?

Ülkücüler kilit pozisyonda diye konuşmuştuk, bir de bu düzenlemelerle ülkücülerin yuvası olan Milliyetçi Hareket Partisi’nin kapısına kilit vurulması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bunu, yandaş yazarlar da ifade ediyor, AKP’nin anayasa çalışmalarını yürütenlerden Burhan Kuzu’nun kendisi televizyon ekranlarından söyledi. Kimse Bozkurtların Kuzu gibi hareket etmesini beklemesin. 15 yıl devam ettirdiğimiz duruşumuz aynı şekilde devam edecek. Örneğin yine vakıf statüsünden olan Ülkü Ocaklarımızı bu sistemde başkan bir kararname yayınlayıp yetkisi genişletilmiş tamamen kendine bağlı DDK marifetiyle soruşturup canı isterse kapatabilir. Bu yasalarla tabiri caizse “Ocağımıza incir ağacı dikmeye çalışıyorlar.” Ülkücü hareketin ocağının söndürülmeye çalışılma ihtimaline evet demeyeceğiz tabii ki.

“Kimse Bozkurtların Kuzu Gibi Hareket Etmesini Beklemesin”

Türkiye boyutuna geldiğimiz zaman ise ben böyle bir ortamda başkanlığı tartışmayı bir zul kabul ediyorum. Devletin içine bir FETÖ ihanet çetesi çöreklenmiş daha devleti tam olarak bu çeteden temizleyememişiz, FETÖ’nün siyasi ayağına neşter vurulmamış, terör örgütleri dışarıdan memleketi sarmış, kıskaca almış biz burada başkanlık tartışıyoruz. Gelin başkanın geleceğini değil binlerce şehit evladı var onların yaralarına deva olmaya çalışalım, şehit haberleri bir daha gelmesin, evlere ateş düşmesin diye çalışalım.

Elinde silahla vatan bekleyen, askerden dönüp iş bekleyen gençlerimiz var, onların geleceğini tartışalım. Maaş kuyruğunda kıt kanaat geçineceği maaşını almak için saatlerce kuyrukta bekleyen yaşlı amcamla teyzemin derdi ne gelin ona çözüm bulalım. Türkiye’nin etrafı ateş çemberi olmuş, Türkiye’nin dostu kalmamış gelin dış politikayı nasıl düzelteceği diye istişare edelim. Bu konular gündeme geldi de biz “hayır” mı dedik, tabii ki demeyiz. Tam tersine elimizden gelen desteği de veririz; ama tartışılan bunlar değil. Anayasa değişikliği zaten baskıcı sistemin ayak sesleri aynı zamanda. Hayır diyeceğini açıklayan Türkiye Kamu-Sen Başkanı İsmail Koncuk’ı istifa ettirme uğraşları, bu sisteme karşı teşkilat başkanlarına yönelik baskılar bunların ipuçları; ama ülkücü hareket bunların hepsini göğüsleyecek kuvvettedir. Bunlar karşısında dimdik duran herkesin sonuna kadar yayında olduğumu belirtmek isterim.

Devlet Bahçeli MHP’si Avrasya bloğu stratejisine yakın mıdır. Ülkücüler Atlantik – Avrasya stratejisinde hangi tarafa daha yakındır?

Bizim hareketimizde, ülkücüler arasında kullanılan çok güzel bir söz vardır, sanırım ülküdaşlarımızın yerini belirtmek için şu deyiş yeterlidir: “Ne Amerika ne Rusya ne Çin, her şey Türklük için.” Ülkücü, ne Batı’ya bağlıdır ne de Doğu’ya ülkücünün hem gönül bağı hem de bizim tarihi, sosyal, dini, kültürel bağlılığımız Türk dünyası iledir. Anadolu’da hangi ülkücü ile konuşursanız konuşun kalbinde de aklında da Turan ülküsü olduğunu görürsünüz. Türkiye’nin dış politika seçeneklerini Atlantik – Avrasya ikilemine indirmenin doğru bir yaklaşım tarzı olmadığını düşünüyorum. Turan coğrafyasının jeopolitik önemi gittikçe artıyor, Doğu’yu Batı’ya bağlayan küresel anlamda önemli ulaştırma koridorlarının merkezinde yer alan bir yer haline geliyor. Öte yandan zengin yer altı kaynakları sebebiyle dünyadaki devletlerin ekseni bu alana doğru kaymaya başlıyor.

“Hayır mı, Şer mi Sorusuna Elbette ki Hayır Diyeceğiz”

Türk cumhuriyetlerinde gerçekten gözle görülür bir demokratik ve ekonomik gelişim var. Yeri gelmişken hemen belirteyim; biz şimdi, Türkiye’de başkanlık sisteminin otoriter bir sisteme sebep olacağını tartışırken Türk dünyasının ak sakalı Nursultan Nazarbayev, Kazakistan’da yetkilerinin bir kısmını parlamentoya devredeceğini açıkladı, bundan önce Kırgızistan kendi isteği ile başkanlık sistemini bırakıp parlamenter sisteme geçti. Bu önemli açıklamanın ne anlam ifade ettiği üzerinde Türkiye’de de özellikle durulması gerektiğini düşünüyorum. Yine, genel manada bakıldığında Türkiye, Türk dünyası ile ilişkileri iki tarafın da kazanacağı bir modelde yürütebilir. Ağrı Dağı’ndan Tanrı Dağı’na, Ankara’dan Urumçi’ye, Ege’den Hazar’a dirliğimizi, birliğimizi geliştirmek için elimizden ne gelirse bugüne kadar nasıl yaptıysak bundan sonra da yapacağız. Bir gün mutlaka Turan ülkümüz gerçekleşecek, buna sonsuz inancım var. Bu sebeplerle biz bu referandum da Hayır ile Şer arasında bir tercih yapma durumunda kalacağız ve elbette ki Şer ile değil Hayır ile birlikte olacağız. Hayır mı, Şer mi sorusuna elbette ki Hayır diyeceğiz.

İlgili Haberler