Peygambersiz Müslümanlık!
“Kutlu Doğum Haftası” vesilesiyle düzenlenen programlarda “Hz.Muhammed(s.a.v.)’siz bir İslâm” çabalarına değinilmediğini görüyoruz.
Oysa Türkiye ve her nerede olursa olsun Müslümanlar tarafından konulu bir “Kutlu Doğum Haftası” kutlanacaksa bunun ilki “Muhammedsiz İslâm” gayretlerinin arkasındaki sinsi plânın açıklanması olmalıdır. Yetinilmemeli, her yıl aynı konu, o yılki ana konunun yanında aynı ağırlıkla mutlaka tekrar edilmelidir...
Çünkü biz Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’den önce Hz.Muhammed’e inandık. Hz. Muhammed(s.a.v.)’e inandığımız için de O’nun vasıtasıyla gönderilen Kur’an’ı noktasına virgülüne kadar İslâm’ın anayasası olarak kabul ettik. Peygamber “Allah’ın ayetleri” dedikçe Ebu Cehiller, “Hayır, onu sen uyduruyorsun” dedikleri, yani, Resullullah’a inanmadıkları için ebedî cehennemlik oldular.
Peygambersiz İslâm için gayret gösteren iki damar var. Biri “Dinlerarası Diyalog” damarı, diğeri, “Hadisi şerifleri gereksiz gören, bize Kur’an yeter” diyen ve bu sözleri ile kâfi gördükleri Kur’an’ı inkâr eden, Müslümanları dinden, camiden, namazdan soğutan, şeytanın değirmenine su taşıyan damar.
Peygamber elbette Kur’an’a aykırı ve Allah’ın uygun görmediği bir hüküm koymaz, koyamaz. Peygamber için bunu düşünmek Kur’an-ı Kerim’den de şüpheyi gerektirir. İş nerelere varıyor, görüyorsunuz. Öyle olduğu için bir Müslüman, Peygamber ne diyorsa ona kesinlikle inanır. Çünkü O, “Canlı Kur’an’dır.” Kur’anın nasıl yaşanacağını hayatı ile gösteren, Allah(c.c.) tarafından terbiye edilmiş kişidir.
“Dinlerarası Diyalog”ta, Müslümanlara kiliselerde tevhid dersleri veriliyor, Kur’anın açık hükmüne rağmen kızlarımıza, “Hıristiyan erkeklerle evlenebilirsiniz” tavsiyelerinde bulunuluyor. Hıristiyanların iyilerinin de cennete gideceği söylenerek, Kur’an’ın bir virgül ve noktasını inkar eden Müslüman’a cennet yolu ebedî kapatılırken, tamamını inkâr eden Hıristiyan’a cehennem yolu kapatılıp, cennet yolu açılıyor.
“Dinlerarası Diyalog”un siyasî yansıması “Medeniyetler İttifakı”dır. Bu ittifakın ise iki “Eş Başkanı” vardır. Biri İspanya Başbakanı, diğeri ise Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı. Bu seçimin böyle yapılması bile İslâm’ı istiskalden başka bir şey değildir. Çünkü İspanya, topraklarından İslâm’ın kökünü kazıyan, Kurtuba Camii mihrabında son Müslüman’a İspanya kralının ayağını öptüren resmi koyan bir devlet ve medeniyetin temsilcisidir.
Zaten “Diyalog” tan amacın Vatikan tarafından “İkinci Bin Yılda Asya’nın Hıristiyanlaştırılması” olduğu açıkça ifade edilmiştir ve bu fiile “Türkiye’den başlanması gerektiği” de misyonerlere talimat olarak verilmiştir.
İslâm’ın önünde böyle ciddi ve arkasında trilyon dolarların ve ABD’sinden AB ve İsrail’ine kadar cümle İslâm karşıtlarının bulunduğu bir tarihi kesitte, Kutlu Doğum Haftalarında bu tehlikeler yokmuş gibi davranılırsa Müslümanlar Hz. Muhammed(s.a.v), Hz. Ebubekir(r.a.) ve Hz. Ömer(r.a.), Hz. Osman(r.a.), Hz. Ali(r.a.) ve ehli beyt gibi davranmış olurlar mı?
Böylesine bir tehlike karşısında üç maymunları oynamak, dünyayı kaybederim korkusu ile Allah’ı kaybetmeyi göze almak değildir de nedir?
Haçlı ve Siyonizm bütün bu silahları kullanarak Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Afganistan’da, Afrika’nın çeşitli bölgelerinde...
Hem Müslüman katliamı yapıyor, hem Müslüman’ın bütün servetine el koyuyor, hem camileri Haçlı kışlası, Müslüman kadınları Haçlı askerlerin cariyesi haline getiriyor.
Böylesi vahşet karşısındaki sessizlik “korkudan” ise, korkanlar bilsinler ki bu korkuları ile (bilerek-bilmeyerek) “Kâfir Allah’tan güçlüdür” demiş oluyor.
Biz “korkudan” değil “gaflettendir” diyor; uyanış için Rabbimize dua ediyoruz.