Reyhanlı faillerini enseleyen sorular!
Reyhanlı vahşetinin Türkiye ayağındaki 9 kişi THKP-C örgütü mensubuymuş.
Suçlanan örgüt hakkında Hürriyet’in verdiği bilgiler şöyle:
“Mahir Çayan’dan sonra THKP-C’de bölünmeler yaşanırken THKP-C Acilciler örgütü daha çok Hataylılardan oluştu. Özellikle Hatay’da kök saldı. Örgütün liderliğini Mihraç Ural’ın üstlenmesinden sonra Acilciler’in ana kanadı Halkın Devrimci Öncüleri’ni oluşturdu. 12 Eylül’ün ardından Suriye’ye kaçarak Lazkiye’ye yerleşen Mihraç Ural liderliğindeki örgüt, Esad yanlısı ’Mukaveme Suriye’adlı milis grubu ismiyle de Özgür Suriye Ordusu ile savaşıyor. (...) Acilciler özellikle Hatay’da Esad yanlısı gösteriler düzenlemekle suçlanıyor.”
Bu bilgiler ışığında, düz mantıkla bakıldığında, Reyhanlı’daki patlama talimatını Esad’ın verdiği kesin?!
Doğrusunu söylemek gerekirse bu “düz mantık” Arap Baharı denilen İslâm ülkelerinin rejimlerini değiştirme ve “Her petrol kuyusunun başına bir devletçik üretme” operasyonunun Suriye’ye bulaştığı ilk günden beri, “Önümüzdeki hafta Şam’da Cuma namazı kılacağız” diye keyiflenen Sayın Erdoğan ile... Kendi “stratejik derinliğinde” şahsını ve Türkiye’yi boğmak üzere olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun çok işine yarar.
Çünkü o günden bugüne tam iki yıl geçti ve zaman Esad’ın lehine çalıştı. Reyhanlı’daki meş’um o iki saldırı ânına kadar kazanan Esad’dan başkası değildi. Artık ABD bile bu işten, hatta Erdoğan’ın taleplerinden sıkılmış, sıkıldığını da hissettirmeye başlamış, Rusya ile el sıkışmıştı.
Esad için, “Kimyasal silah kullandı” iftiraları da BM’nin ilgili komisyonu tarafından ellerinde patlayınca, Esad düşmanları çok zor durumda kaldı. Bir anda Suriye’ye vuran İsrail’le müttefik durumuna düşmüşlerdi.
Ve...
Esad’a karşı savaşan isyancıların lider kadrosunun Hıristiyanlardan olması ve isyancıların kahir ekseriyetini Suriyeli değil de başta Afganistan ve Pakistan’dan gelen El Kaide militanlarının teşkil etmesi, hele hele, Türk halkının Suriye’ye musallat olunmasına rıza göstermemesi, Türkiye’nin başına bu çorabı örenleri akıl ve basiret komasına soktu.
İşte tam böyle bir ortamda Esad’ı desteklediği söylenen bir örgüt, tutuyor kendi düşmanlarının silahına cephane, damarına kan enjekte ediyor; bu akıl alacak bir iş mi?
Eğer Esad’ın “dostu ve destekçisi” böyle ise başka “düşmana” ne ihtiyacı var! Dememiz o ki bu pis işi “Acilciler” yapmış olsa bile artık onlar “Esad’ın dostları” değil, olsa olsa, “satın alınmış düşmanları”dır.
Aynı şey Saddam’ın da başına gelmemiş miydi? ABD, Irak’a saldırmadan önce Saddam’ın çevresindekileri satın almamış mıydı? Savaştan sonra bunun böyle olduğu açığa çıkmadı mı?
Bütün bunlar bir tarafa...
Suriye sınırını biz, sığınmacılar için kevgire çevirmedik mi?
Türkiye, Esad muhaliflerinin merkez üssü konumunda değil mi?
Sınırdan girip savaşıyor, yorulunca, mermileri bitince ve yaralanınca Türkiye’ye geçmiyorlar mı?
Yani Türkiye-Suriye sınırının güvenliğinden fiilen Türkiye ile birlikte bu isyancılar sorumlu değil mi?
Öyleyse ABD’li turisti katleden Laz Ziya’yı yakalayan Türkiye-İsyancı ikilisi, nasıl oldu da Türkiye’ye tezgâh kuranlarla işbirliği yapan bu 9 kişiden ve tonlarca patlayıcı taşıyan iki elin parmağına yakın minibüsten habersiz kaldı?
Yoksa...
Liberaller gibi...
“Bırakınız geçsinler, bırakınız yapsınlar... Çünkü buna çok ihtiyacımız var” mı dediler?