Rusya ile sınırımız mı oluyor!

Rusya'nın Türkiye ile sınır komşusu olacağı ihtimali; bütün hesapları, planları ve projeleri alt üst ederken endişeler de doğuruyor.

Uzun yıllardan beri, Türkiye ile bir kara sınırı olmasına can atan Rusya'nın, Suriye'yi koruma şemsiyesi altında bu stratejik arzusuna kavuşma ihtimalini yabana atmamak gerekiyor.

Gerçekten de; içinde Türkiye'nin de dahil olduğu ülkeler tarafından, Orta Doğu'ya "şırınga" edilmek istenen "Arap Baharı" mikrobunun son üretmesi bununla bitmiyor.

Hatta, artık haritaların da değişmesi, yeni devletçiklerin ortaya çıkması bekleniyor.

Orta Doğu'da son duruma şöyle bir bakıldığında; hiçbir ülkenin hatta hiçbir örgütün kesin kazanç içinde olduğu söylenemiyor.

Aksine, Libya'nın parçalanmasının yanı sıra öncelikle Irak ve Suriye'nin en azından üç devlete ve sayısız bölgelere ayrılması korkusu yaşanıyor. Tabii ki İran'ın da Şii gücünü yitirmemesi, son nükleer anlaşmalarla gündemden düşmüyor.

Zaten, başta ABD olmak üzere bazı süper devletler, gelişmeyi böyle istiyor ve yönlendiriyor.

Yani Orta Doğu'da, terörist örgütlerin de katıldığı çatışmaların şimdilik sona erdirilmemesi planı işliyor.

Savaşların bitmesini kim istemiyor

Üstelik, İsrail'in beklentisi de ayni çizgide buluşuyor.

İnanması güç ama Orta Doğu'da savaşların, çatışmaların bitmemesi için süper güçler olağanüstü çabalar güdüyor.

Bir bakıma hem Hizbullah, hem Hamas tehditlerinden bu sayede kurtuluyor.

İstediği zaman da, kendisi Filistin'e, Suriye'ye günlük saldırılar yapıyor.

Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın ortada kaldığı gözleniyor.

Türkiye'nin başında PKK belası, Suudi Arabistan'ın da Yemen sorunu bulunuyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, Orta Doğu gün geçtikçe daha hareketleniyor, daha alevleniyor.

Kaldı ki İslam dünyası, hem prestijini hem de, ekonomik durumunu gittikçe yitiriyor.

Bir yandan; IŞİD, Hizbullah, Taliban, El Nusra ve Boko Haram gibi terör örgütlerinin, ne yazık ki İslam adına giriştikleri vahşiyane terör hareketleri, diğer yandan petrol fiyatlarının düşmesi ve silah teminine harcanan paralar, Müslüman dünyasını zor duruma düşürüyor.

Orta Doğu'da, bütün taşlar yeniden yerinden oynarken, dengeler süratli ve tehlikeli bir şekilde değişiyor.

En fazla zararı Türkiye görüyor

En önemlisi, Türkiye için çoktandır "çıkmaz" halini alan bunalımının çeşitleri boy atıyor.

Bu duruma dört-beş yıl içinde nasıl gelindiği insanı şaşırtıyor.

Doğrudan mağdur ülkelerin yanı sıra en fazla zararı da Türkiye'nin görmesi başka bir şaşkınlık konusu oluyor.

Komşu ülkelerden gelen ve sayıları iki milyonu aşan mültecilere harcanan paranın sekiz milyar dolara doğru yol alması sadece gider sahasını gösteriyor.

Nereden bakılırsa bakılsın, sözde "Arap Baharı" Türkiye'ye büyük bedeller ödetiyor.

Birkaç yıl ötesine gidilirse; öncelikle, Esad'ın hiçbir şekilde tasvip edilmediği hatta her fırsatta kınandığı "resmi" bir Türkiye görüşü halen yürürlülüğünü koruyor.

Yani, halkına karşı zaman zaman giriştiği "zalimce" davranışları kimse unutmuyor.

Ne var ki, Esad'a olan bu "nefret" hiçbir zaman Suriye halkını kapsamıyor.

Çünkü, tarihi dostluk, komşuluk hatta akrabalık ilişkileri bunu gerektiriyor.

Esad'a destek var

Gel gör ki sözde, "Arap Baharı" faciasıyla, Esad'a karşı başlatılan "istemezük" tavırlarına, bihaber-bigünah Suriye halkı da hâlâ karıştırılmak isteniyor.

Soruna, objektif bir gözle bakıldığında, Esad'ın, bütün çabalara rağmen, ayakta durduğu görülüyor.

Bu arada; muhaliflerin de, beşe hatta altı ana örgüte bölündüğü biliniyor.

Yani, Esad'a karşı girişilen başkaldırışın akıbeti meçhule doğru yol alıyor.

Esad'ın yıkılmamasının yanı sıra, siyasi alanda da özellikle Rusya ve İran tarafından yeniden desteklenmesi, dikkatleri çekiyor.

ABD'nin de, Orta Doğu projesini belki de dördüncü defadır değiştirdiği öne sürülüyor.

Her şeyden önce; bunca kargaşa içinde Türkiye'nin artık eski geleneksel dış politikasına acil bir şekilde dönmesi, en azından sınırlarını koruması bakımından icap ediyor. 

 

Yazarın Diğer Yazıları