Sağlıkla kalın çorbasız kalmayın!
Dünyanın ey iyi çorbaları seçilmiş. Aralarında Türk mutfağından çorbalar da varmış. Fotoğraflı listeye baktım. Çorba olarak seçilenlerin pek çoğu çorbaya hiç benzemiyordu. Doğal olarak, bu adamlar çorbadan ne anlıyorlar diye düşündüm. Kubbealtı Lugat’ına baktım: Farsça “şur-aba” birleşik kelimesinden “şorba” ya dönüşerek “çorba”da karar kılmış. “Şur” tuz, “ba” da yiyecek demekmiş. O zaman çorba tuzlu yiyecek demek! Hâlbuki çorba kelimesi bizim memlekette hiç kimsenin zihninde tuzlu yiyecek olarak anlam bulmaz. Çorba adını duyunca Türk evladının zihninde, sulu ve sıcak olup, “çomça” veya kaşıkla üfleye höpürdete içilen sıvı yiyecek canlanır. Bir de ana elinden çıkmış ise ömre bedeldir.
Söz konusu yarışmaya döneyim: Listede, Türkiye’mizdeki binlerce çeşit çorbadan “beyran” ve “mercimek çorbası” dünya sırlaması üst klasmanına girmiş. Ama birinci olan bir başka ülkenin çorbası ki fotoğrafına dikkatle, tekrar tekrar baktım hiç mi hiç çorbaya benzemiyordu.
Bu sefer de, “Buna kimler karar vermiş? Hangi kültürde yetişmişler? Analarından -lezzet ölçer organı- isimli farklı bir organla mı doğmuşlar?” sorularını sordum haliyle. Çünkü bu seçicilerin daha Türk mutfağını çok az bölümünü tanıdıklarını düşünüyorum.
Mesela ben güzide halkımızın, bölge olarak Güney Doğu veya Doğu Anadolu’da sandığı Kahramanmaraş’ta doğdum. Her ne kadar Elbistan’ın bir bölümü Doğu Anadolu’da olup Pazarcık Güney Doğu ile yanak yanağa olsa da Kahramanmaraş Akdeniz bölgesindedir ve tipik Akdeniz iklimi özellikleri taşır. Yazları kurak ve sıcak, kışları ılıman ve yağışlı olup, dünyanın en sulak üçüncü bölgesi, bitki çeşitliliği bakımından da en zengin bölgelerinden biridir. Kayseri üzerinden Maraş’a doğru otomobilinizle seyahat ederseniz boz toprakların yavaş yavaş nasıl yeşerdiğini fark edebilirsiniz.
Emsalsiz bir habitatı olan şehrimin kendine has o kadar çorbası vardır ki, yiyenle bilir. Maraş usulü kelle paça çorbası, Maraş tarhanası çorbası, ekşili çorba, tirşik çorbası gibi. Kelle paça sağ olsun Canan Karatay hanımefendi tarafından dünyaya tanıtıldı ama en azından onun kadar lezzetli ve şifa deposu ekşili çorba ile tirşik çorbaları daha Türkiye tarafından bile hak ettiği şekilde tanınmıyor. Ekşili çorbanın içinde dünyanın bir numaralı anti oksidanı “somak ekşisi”nin sıvı formu bulunur ki biz Maraşlılar buna “akıt” deriz. Tirşik çorbası ise bir tür zehirli pancar otundan fermente edilerek yapılır ve o kadar sağlıklıdır ki, uzun zaman bozulmadan kalır. Her Maraşlı tıpkı taze bakla (pakla) zamanının nasıl iple çekerse, tirşik çorbası mevsimini de aynı hasretle gözler. Bu çorbaların dünya mutfağına kazandırılması için her yıl “Tirşik Çorbası Festivali” yapılıp dünyanın bütün sosyal medya tellalları festivale davet edilmelidir.
Dünya sıralamasına giren milli çorbalarımızdan mercimek çorbasına ise bayılırım. Hatta İstiklal Caddesinde Ağa Cami Sokaktaki Bursa Kebapçısında Kazım Amcanın evlatları ve emektar ustaları tarafından yapılan süzme mercimek çorbasından bir kase içmek için olmadık işler uydurarak Taksim’e gittiğim çok olmuştur. Beyran da çok çok güzel bir çorbadır ama Maraş kelle paçası elbette birinci tercihimdir.
Dünya çorba sıralamasını ret ve protesto ediyorum. Çünkü Maraş çorbalarını kale almadan yapılmış gözüküyor.
Bu tür yarışmalardan çıkardığım sonuç da şöyle: Ülkemizin her bir yöresinin, şehrinin kasabasını ve hatta köyünün kendine has emsalsiz lezzetleri var. Bunlar yöre insanlarının yaşadıkları bölgenin bitki örtüsü ve tarımsal zenginliği /çeşitliliği veya farklılığından faydalanılarak icat edilmiş yiyecekler. Eskiden ulaşım ve iletişim çok kısıtlı olduğu için şehirden şehre, kasabadan kasabaya hatta köyden köye farklılık gösteren mutfak kültürü ürünleriydi. Bugün hem ulaşımda hem iletişimde yaşanan devrim niteliğindeki gelişmeler New York’ta bir gökdelenin çatı katındaki gurme ile Maraş’taki bir başka gurmeyi yan getirebilmektedir. Ancak bu anlamdaki iletişim ve beraberlik, her yörenin kendine has muhteşem tavrı, tarzı, üslubu için pek de olumlu sonuç vermemektedir. Büyük bir siyasi yapılanmanın içinde olduğu için “büyük ve prestijli” sayılanların, mahalli olanları devşirdiği, dönüştürdüğü ve kendisininmiş gibi yeniden sunulduğu çok bilinen bir durum.
O halde dünya listelerine daha çok ürünümüzü sokabilmek için gerçekten emsalsiz olan her bir mutfak kültürü ürünümüzün coğrafi işaretini almalı, onları dünya ölçeğinde sunabilecek şöhretler yetiştirmeliyiz.
Sağlıcakla kalın, çorbasız kalmayın!