Bazı kitaplar vardır, onları okurken hikâyeyi değil kendi kalp atışını dinlersin. Sayfalar arasında birinin cümlelerini değil kendi sessizliğini duyarsın. Georgi Gospodinov’un Bahçıvan ve Ölüm’ü tam da böyle bir kitap. Sessiz, derin ve herkes için tanıdık. Ölümü anlatıyor ama öyle karanlık bir yerden değil. Bir bahçenin ortasında, usul usul…

Metis Yayınları’ndan çıkan bu 200 sayfalık kısa ama etkisi uzun kitap, yazarın babasının ölümüne ve ardından gelen sessizliğe, hayatın devam etmesine yazılmış bir metin.

Gospodinov’un kalemiyle yas tutmak, ağlamak değil sanki bir bahçeyi yeniden kazmak gibi. Toprakta ne kalmış ne kök salmış ne çürümüş… Hepsine birer birer bakıyor. Biz de okurken kendi içimizde aynı şeyi yapıyoruz.

Sena Altuntaş'tan kitap incelemesi... Bahçıvan ve Ölüm: “Ölüm, sensiz olgunlaşan bir kiraz ağacıdır.” - Resim : 1

“Görünüşe göre her ölümden sonra, her doğumdan sonra olduğu gibi dünya yeniden başlıyor.” (Syf. 96)

Bu cümle kitabın merkezinde duruyor aslında. Çünkü Gospodinov, ölümü bir “sona” değil, bir bahçıvana benzetiyor. Budayan, biçen, yenileyen ama hiçbir zaman yok etmeyen bir varlık. Bir baba figürü gibi.

Yazarın babası bahçesiyle yaşayan bir adam. Çiçeklerle, toprakla konuşan, mevsimlerle arkadaş olan bir insan. Ölüm geldiğinde bile, o bahçe onun bir uzantısı gibi kalıyor geride. Bu yüzden Gospodinov’un yazısında ölüm bile canlı hissediliyor.

Bahçedeki çiçekler, baba gittiği halde büyümeye devam ediyor. Tıpkı anıların sessizce kök salmaya devam etmesi gibi.

BİR BAHÇEDE ZAMANIN AKIŞI

Gospodinov’un dili o kadar sade ki, sayfalar arasında yürürken farkında olmadan kendi çocukluğuna dönüyorsun. Belki senin de babanın ektiği bir ağaç vardı, belki o ağaç hala oradadır :)

Kitap boyunca hissedilen şey, kaybın ağırlığından ziyade varlığın kalıcılığı oluyor. Bunu fark edene kadar biraz kalp sıkıntısı ve hüznü yüklüyorsun vücuduna. Sonra fark ediyorsun ki bir insanın gidişiyle bitmeyen, aksine şekil değiştiren bir sevgi.

Yazar, “ölüm” kavramına alışılmış biçimde yaklaşmıyor. Onun için ölüm, hayatın bir uzantısı. Bir sabah bahçeye çıkmak, toprağı sulamak, kurumuş birkaç yaprağı kesmek kadar sıradan ama aynı zamanda da kutsal. İşte bu yüzden Bahçıvan ve Ölüm, bir kaybın kitabı değil, bir kabullenişin, bir sessiz barışın kitabı.

Sena Altuntaş'tan kitap incelemesi... Bahçıvan ve Ölüm: “Ölüm, sensiz olgunlaşan bir kiraz ağacıdır.” - Resim : 2

“Ölümden söz ederken aslında neden söz ederiz? Hayattan, tabii ki, onun o büyüleyici geçiciliğinden.” (Syf. 17)

Gospodinov’a göre hatırlamak, bir tür direniş biçimi. Ölümü kabullenmek değil, onu hafızada yeniden yeşertmek.

YASIN SESSİZ HALİ

Okurken fark ediyorsun, Gospodinov ölümü anlatırken aslında hayatı yazıyor. Her satırda bir baba sesi var, bazen toprak kazarken, bazen bir ağacı budarken, bazen de sadece gökyüzüne bakarken. Kitap bir mezar taşı değil, hatıra defteri gibi. Kelimler mezar kazmıyor, tohum ekiyor.

Yazarın başarısı da burada. Bizi ölümle yüzleştiriyor ama korkutmuyor. Aksine, ölümü hayatın bir parçası olarak yeniden düşünmemizi sağlıyor. “Baba gitti” demiyor, “baba bahçede” diyor. Ve o bahçe hem mezar hem yaşam alanı haline geliyor.

Bu kadar kişisel bir hikâyeyi evrensel kılan şey, Gospodinov’un kelimeleri ölçülü kullanması. Ne dramatik ne kuru. Yalnızca sade.

Babasını kaybeden bir insanın hissettiği o kelimesiz boşluk kadar sade.

OKURUN KALBİNE AÇILAN BAHÇE KAPISI

Bahçıvan ve Ölüm’ü bitirdiğinde kitap değil, bir mevsim değişiyor sanki. Son sayfayı da kapatınca bir süre sessiz kalmak istiyorsun. Belki pencerenin önüne geçip derin bir nefes almak ya da şanslıysan ağaçları izlemek… Belki toprağa bir tohum atmak. Çünkü kitap bitince bile o bahçede kalıyorsun. Ve fark ediyorsun ki, ölüm korkusu değil, yaşamın kırılganlığı aslında içimizi sızlatan şey.

Gospodinov’un yazısı, yasın da yeşerebileceğini söylüyor bize. Birini toprağa gömmek onu kaybetmek değil, onun bir parçasını kök salmaya bırakmak demek. Belki de bu yüzden bazı kitaplar unutulmuyor. Çünkü onlar da tıpkı insanlar gibi toprağın altında bir yerde yaşamaya devam ediyor.

(Bu arada seni çok özledim baba.)