Modern tıp, doğanın şifasını entegre ederek yeni bir sayfa açtı. Günümüzün yüksek teknolojili hastanelerinde, ilaçlar ve ameliyatlar kadar etkili bir tedavi yöntemi daha var: Doğa.

Hastane bahçeleri ve botanik alanlar, sadece estetik bir dokunuş değil, bilimsel temelli bir şifa aracı olarak öne çıktı.

Araştırmalar, bu yeşil mekanların hastaların zihinsel ve fiziksel toparlanmasını hızlandırdığını kanıtladı. Özellikle pandemi sonrası artan stres ve anksiyete vakalarında, botanik bahçeleri adeta bir "yeşil terapi" merkezi haline geldi.

Texas A&M Üniversitesi'nden çevresel psikolog Prof. Roger Ulrich, 1984'te yayınladığı çığır açan çalışmasında, ameliyat sonrası hastaların pencereden ağaç ve çiçek manzaralarına bakanlarının, duvara bakanlara göre daha hızlı iyileştiğini ortaya koydu. Ulrich'in araştırması, doğa görüntülerinin kan basıncını düşürdüğünü, kas gerginliğini azalttığını ve beyin dalgalarını rahatlattığını gösterdi. Sadece 3-5 dakikalık bir bakış bile öfke, anksiyete ve acıyı hafifletti. Bu bulgular, Ulrich'in "doğa maruziyetinin stres ve sağlık üzerindeki etkileri" üzerine yaptığı 46 binden fazla atıf alan çalışmalarla desteklendi.

Benzer şekilde, Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'den Emeritus Profesör Clare Cooper Marcus, "Healing Gardens: Therapeutic Benefits and Design Recommendations" adlı kitabında, hastane bahçelerinin tasarımını inceleyerek, hastaların %90'ından fazlasının bu alanlarda ruh halinin olumlu yönde değiştiğini belirtti. Marcus'un 1994'te dört hastane bahçesinde yürüttüğü saha çalışması, kullanıcıların stresli anlarda doğal ortamlara sığınmayı tercih ettiğini ve bu tercihlerin iyileşme sürecini hızlandırdığını vurguladı. Marcus, "İnsanlar doğada evrimsel bir uyum geliştirmiş; bu, genetik bir miras" dedi ve hastane bahçelerinin, akut bakım hastanelerinden huzurevlerine kadar her alanda standart hale gelmesini savundu.

Texas A&M Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı Naomi A. Sachs ise, "Therapeutic Landscapes: An Evidence-Based Approach to Designing Healing Gardens and Restorative Outdoor Spaces" kitabında, bu bahçelerin kanser hastaları ve çocuklar için özel tasarımlarını ele aldı.

Sachs'ın verilerine göre, botanik bahçelerde geçirilen zaman, kortizol seviyelerini (stres hormonu) %20'ye varan oranda düşürüyor ve uyku kalitesini artırdı. Özellikle çocuk hastanelerinde, su öğeleri ve çiçekli yollar içeren bahçeler, hastaların acıya toleransını yükseltti.

Sachs, "Bu alanlar, sadece dinlenme değil, aktif rehabilitasyon için tasarlanmalı" diye ekledi ve hastane yöneticilerine, bahçe projelerini bütçeye dahil etmelerini önerdi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) raporları da bu eğilimi doğruladı. Kentleşmeyle birlikte doğadan kopan insanların, yeşil alanlara erişiminin mental sağlık sorunlarını %30 azalttığını belirtti.

Çin'deki Zhengzhou Şehir Parkı gibi projeler, terk edilmiş endüstriyel alanları tedavi edici bahçelere dönüştürerek, hastane komşuluğunda topluluk şifasını sağladı.

Ulrich, Marcus ve Sachs gibi uzmanların öncülüğünde, Avrupa'dan Asya'ya uzanan bu yaklaşım, hastane mimarisini yeniden şekillendirdi.

Mayo Clinic Health System uzmanları, bahçecilik ritüellerinin (ekme, sulama, hasat) anksiyeteyi azalttığını vurgularken, Texas A&M AgriLife araştırmacıları Prof. Charles Guy ve Joseph Johnson, bitkilerle etkileşimin yaşam memnuniyetini artırdığını kanıtladı.

Bir çalışmada, bahçecilik yapan sağlıklı bireylerin bile ruh hali %15 iyileşirken, anksiyete belirtileri azaldı.

Hastanelerin içindeki şifa, dışarısındaki botanik bahçeleriyle tamamlanıyor. Bu yeşil devrim, sadece hastaları değil, personel ve ziyaretçileri de kapsadı.

Uzmanlar, her hastanenin en az bir tedavi edici bahçeye sahip olması gerektiğini söyledi.