Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Sistem mi değişsin yoksa oyuncu mu?

Siyaset denilen meret öyle zannedildiği kadar kolay değil; hesap kitap işidir.

O yüzden olmalı ki 'profesyonel siyasetçilik' mesleğine dahil olanlar kelimeleri yeri geldiğinde 'yutkunarak', yeri geldiğinde 'hançereleri yırtarak' sarf ederler.

Bir zamanlar, bulduğu her fırsatta '32.5 etnik gruptan' girip, 'haklardan', 'özgürlüklerden', 'yasaklardan' çıkan Sultan hazretleri, "Milli iradeye dayalı yeni bir anayasa şart" diye bağırıp duruyordu.

Dikkat ettiniz mi bilemeyiz; ağzına bile alamıyor artık o eskimiş sözleri, Anayasa'nın ise 'neresini', 'ne şekilde', 'ne zaman', 'nasıl' değiştirecek, kimsenin bir bilgisi yok.

Aslında gırtlaklarına kadar 'borçlanma' batağına saplanan milletin ekseriyetinin 'Anayasa ile herhangi bir derdinin olmadığını' o da çok iyi biliyor.

Derdi olanlar, sözüm ona 'fiilen' kurdukları 'ileri demokrasi' düzenini 'başkanlık' ile taçlandırmak isteyenler ile kazdıkları 'hendekler' üzerine 'özerklik' inşa etmek isteyenler.

Bir de tekmili birden 'Türk' düşmanları.

Her ne zaman sıkışsa, bir de bakmışsınız ki dümeni birden 'mezhepçilik' tartışmalarına çevirivermiş.

Bir taraftan 'Alevi açılımına' soyunuyor, alevi dedelerinin, kanaat önderlerinin önünde temenna ile eğilip bükülüyor, dil döküyor.

Diğer taraftan bir parti başkanını işaret edip, "Bu adam Alevi, ona oy vermeyin"  demeye getiriyor.

+   +   +

Tabii berikilerin hitabet, vaaz-u nasihat ve fışfışlama konusunda yetenekleri sınırlı:

 - "Hadi bizi belden, dilden hırpalayıp duruyorsun da, iş ele gelince niye birden bire sesin soluğun kesiliyor?" diye sormuyorlar; soramıyorlar.

Şu aziz memleketin tarihinde, ahali 'akçeli işler' konusunda bugüne kadar böylesine 'eli uzun' bir iktidar görmüş müdür acaba?

'Fenercikler', 'gemicikler', 'ihalecikler', 'kredicikler' ile palazlanan yandaşlar, 'bülten', 'dergi', broşür ve 'kültür-sanat etkinliği' adı altında aktarılan paralar.

Bir deyiver yiğidim aslanım, meydanlarda habire diline dolayıp durduğun o kutsal değerler "Eline, beline, diline sahip ol" diye başlamıyor mu?

"El..."  diye söze girecek olsa bile, belli ki sonunu "Ellemeyin onlar bizden, bizim çocuklarımız" diye getirecek.

Üzerine vazife olsun ya da olmasın; her iddia karşısında efelenip, "Bunu ortaya atan şerefsizdir" demeyi biliyor, ama 'el maharetleri' konusunda bugüne kadar edilmiş bir tek lafına rastlayamıyoruz.

Keza kendisine gözü kapalı şekilde omuz veren 'çok dini bütün' yandaşlarının da.

İşin o bölümü 'kitaba' uydurulmuş; banka ile aynı faizi verip adına da 'kâr payı' diyorsun; mesele kapanıyor.

+   +   +

Hadi 'elini' bir kenara bırakalım; 'beline' ilişkin mevzulara ise hiç girmeyelim; peki ya 'diline' de sahip olduğu söylenebilir mi?

Hatırlayınız, içinde 'Ana' geçen o meşhur ifade kendilerine aittir; "Ananı da al git"  vecizesi vatandaşın hafızasına kazınmıştır.

Biri çıkıp, "Senin oğlun ana kuzusu da, milletin garip evlatları ne?" diye sormaya kalkışsın hele; anında 'yasadan doğan hak' ipine sarılıveriyor.

Kürsüye çıkınca 'eline, beline, diline', inince de el ele 'hokus pokus' marifetlerine.

İşi yine dönüp dolaşıp 'zaaftan' arta kalanı 'ahlak' ve 'edep' diye yutturmaya kalıyor.

Bir zamanlar himmetlerine sığındıkları 'siyaset' babaları, 'kredi', 'destek', 'teşvik' adı altında devlet kesesinden bol bol ulufe yağdırırdı çok muhterem fikir babalarına.

En namuslu 'fikir' adamlarının bile 'örtülü ödenekten' akıtılan paralar karşılığında nasıl kalem oynattıkları artık herkesin bildiği bir vakıa.

Akıllarını kullanıp 12 Eylül öncesinde Demirel'in, sonrasında ise Özal'ın etrafından pervane olanlar, bir şekilde 'yollarını' bularak sınıf atladı.

O kafa, 50 yıldır hiç ama hiç değişmedi; milleti 'sağmal inek', devleti 'kıl koparılacak aygıt' olarak görenler, dini ise bir 'geçim aracı' olarak kullanmayı sürdürüyor.

+   +   +

'Sistemi değiştirmek' yerine, sistem içerisinde 'oyuncu değiştirmeye' soyunan taşeronların, artık 'el', 'dil', 'bel' kelimelerini ağızlarına almaya hakları var mı?

Bir parçacık Allah korkusu taşıyorsanız eğer, çıktığınız o kürsülerden deyin ki:

- "Bir zeytin tanesi kadar yetim hakkına tevessül ettiğimizi söyleyen şerefsizdir."

Yüreğiniz el veriyorsa buyurun.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları