Dil ve konuşma alanında çalışan uluslararası uzmanlar, kişinin aşırı hızlı ve düzensiz konuşmasıyla karakterize olan, sıklıkla heceleri yutma veya atlama, uygunsuz yerde duraklama gibi belirtilerle kendini gösteren Takifemi'nin (Hızlı Bozuk Konuşma), yalnızca bir alışkanlık olmadığını, temelinde ciddi etiyolojik faktörler barındırdığını ifade etti.
Yapılan bilimsel çalışmalar, bozukluğun nörolojik ve genetik temellere dayanabileceğini ve bireyin sosyal yaşamını derinden etkilediğini ortaya koydu.
Kanada'daki Western Üniversitesi'nden Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Dr. Kristin St. Louis, hızlı bozuk konuşmanın genellikle çocukluk döneminde fark edildiğini; ancak bazı bireylerde ergenlik veya yetişkinlikte daha belirgin hale geldiğini vurguladı.
Dr. St. Louis, bu durumun, bireyin konuşma hızını, ritmini ve akıcılığını kendi kendine yeterince izleyememesinden kaynaklandığını belirtti.
BİLİMSEL ÇALIŞMALARIN IŞIĞINDA TAKİFEMİ
Yapılan bilimsel araştırmalar, Takifemi'nin (Cluttering) sadece bir konuşma hızı sorunu olmanın ötesinde, dil ve iletişim gibi diğer becerileri de etkilediğini gösterdi. Araştırmacılar, bu bozukluğun izole olarak nadiren görüldüğünü, sıklıkla kekemelik veya dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi ek bozukluklarla birlikte ortaya çıktığını kaydetti.
Özellikle genetik temellere işaret eden bulgular dikkat çekti. Alanda önde gelen araştırmacılardan, Amerika Konuşma-Dil-İşitme Derneği (ASHA) üyesi Prof. Dr. David Ward, Takifemi'nin etiyolojisi (sebebi) ile ilgili nörolojik ve genetik kanıtların varlığına dair pek çok çalışmanın bulunduğunu dile getirdi. Ward, bozukluğun beynin konuşma planlama ve yürütme süreçlerindeki ince farklılıklarla ilişkili olabileceğini öne sürdü.
SOSYAL VE AKADEMİK YAŞAMDA ZORLUKLAR
Uzmanlar, hızlı ve düzensiz konuşmanın, dinleyiciler tarafından anlaşılmayı zorlaştırdığına ve bu durumun bireyin sosyal ve akademik yaşamında olumsuz sonuçlar doğurduğuna dikkat çekti.
ABD'deki Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Ken Logan, hızlı konuşan bireylerin, iletişim kopuklukları nedeniyle zamanla sosyal kaygı geliştirebildiğini ve hatta bazı durumlarda konuşmaktan kaçınma eğilimi gösterdiğini belirtti.
Logan, terapinin temel amacının, bireye konuşma hızını yavaşlatma ve kendini izleme becerisi kazandırmak olduğunu ifade etti.
Uzmanlar, erken teşhis ve doğru bir Dil ve Konuşma Terapisi müdahalesinin, bu bireylerin iletişim kalitesini önemli ölçüde artırabileceğini ekledi.