Tehlikeli madde: Demokrasi!
Suudi müftülerinden Abdurrahman Barrak’ın, “Kâfirlere benzemek olduğundan seçimleri aklî ve şer’i açıdan haram” ilân eden fetvası basınımızda yer alınca rahmetli Necdet Sevinç ağabeyin “Demokrasi pek de faziletli bir rejim değildir” satırlarını hatırladım.
Ve “demokrasi” diye diye Türkiye Cumhuriyeti’nin lâğvedilmek üzere olduğu şu günlerde bir başka şey daha, tarihin derinliklerinden taşarak hafızamızda nüksetti.
Prag’da Simon Ben’in Yehuda’nın mezarı başında okuduğu nutukla insanlığın genleri ile oynayan Dünya Yahudi Kongresi üyeleri, Arz-ı Mevud’da devlet kurabilmek için 1869’da İsviçre’nin Bazel kentinde Theodor Herzl’in başkanlığında toplanandı.. Ve o kongrede Filistin’de kurulması plânlanan Yahudi devletine hizmet için ant içildi ve şöyle bir yol haritası çizildi:
* Başlıca bankalar.
* Bütün dünya borsaları.
* Bütün kredi kaynakları.
* Ve altının, Yahudilerin, bizim elimizde bulunmalıdır.
* Büyük bir kuvvet olan basın, matbuat, tiyatro, sinema ve buna benzer tüm sanat dalları elimizde ve bizim kontrolümüzde bulunmalıdır.
* Krallıkları yıkıp, demokrasiyi getirip, dindarları siyasi partilere ayırarak, millî birlikleri bozulup, aralarına nifak sokulmalıdır.
* Sosyal adalet ve eşitlik adına köylüler kışkırtılarak, büyük çiftliklerin parçalanması sağlanmalıdır.
* Toprak sahibi köylülere yüksek faizle krediler verilerek, topraklar ipotek edilip ele geçirilmelidir.
* Altın para, piyasadan toplanmalı yerine kâğıt para ikâme edilmeli ve para değerinin Yahudilerce belirlenmesi sağlanmalıdır.
* İşçilere yüksek ücret vaat ederek, bir taraftan da da zaruri ihtiyaç maddelerinin fiyatları yükseltilip, daha çok gelir elde edilmesi sağlanmalıdır.
* İç huzuru bozacak ihtilâller, darbeler yapılmalıdır
* Papazlar (bugün imamların) rencide edilerek, kilise ile (bugün cami ile) halk arasına ayrılık ve nifak sokulmalıdır.
* İktisadi hayatı kontrol altına alarak, siyaset ve örf üzerinde büyük tesirler gösterecek hürriyet fikrinin yayılması sağlanmalıdır.
* İhtiyaç halinde, gizli faaliyetler yaparak, harekat plânı ve konak yeri saklanan, gizli istihbarat gücü kurulmalıdır.( MOSSAD kurulur )
* Hükümet ve devlet adamlarına kanca atarak onları ve siyaseti yönlendirip tahakküm altına alınmaları gerçekleştirilmelidir.
* Her tarafta ayrılıkçı, terörist hareketler desteklenmelidir.
Buraya kadar olanlar Avrupa devletlerine ve Osmanlı’ya uygulandı. Avrupa birbirine girdi, Cihan Harbi yaşadı. Osmanlı 20 küsur milyon kilometrekarelik topraklarından 780 bin kilometrekarelik Türkiye haline geldi.
O gün Yehuda’nın mezarı başında nutuk atan haham bakınız neler demişti:
“-Krallar ülkelerini satmazlar. İhanet etmezler. Yönetimde süreklilik, memleket adına taviz vermelerini güçleştirir.
Biz ne yapıp edip, bu yönetimlerin yerine, halk yönetimlerini getirmeliyiz. Halk adına seçimlerle gelmiş bir insanın, bir dahaki seferde seçilme ihtimali olmayabileceğine göre, onu rahat etkileriz.”
Ne krallığı, ne padişahlığı övüyor değiliz.
Suudi müftü, “Kâfirlere benzemek açısından seçimleri” yâni demokrasiyi “haram” görüyor, ortada fol yok yumurta yokken bu tarihten yaklaşık 140 yıl önce Siyonizm, “Devlet kurabilmemiz için demokrasi şart. Biz demokrasi ile halkı partilere ayırır, birbirine düşürürüz. Krallar ülkelerini satmaz amma siyasetçiler bir daha seçilme ihtimali olmadığı için vatanlarını satar, biz de vatanlarını ve siyasetçileri demokrasiyi kullanarak satın alabiliriz” demişler ve böyle yaparak başarılı olmuşlarsa... Türkiye’nin başına gelmiş olanlara ve başına gelmesi muhtemel olan hadiselere, bir din gibi kutsallaştırılan “demokrasi” açısından bakmakta sayısız faydalar olmalı...
Demokrasi bugün “topraklarımızı satıyor” , “altınımızı, fabrikalarımızı, sularımızı satıyor.” Satın alanlar kim, dikkat ediniz.
Demokrasi bugün “zina ve domuz eti serbest” diyor. Demokrasi bugün “Lozan’ı yırtıyor, Mondros ve Sevr’i geri getiriyorum” diyor ve halkımız “demokrasi diyorsa doğru diyor” diye kendini savunuyor, suçluluk duygusu hissetmiyor. Hatta “demokrasi” ile gurur duyuyor.
Oysa “zina ve domuz eti serbest” diyen kendisi. Çünkü bu böyle oldu ise, onun oyu ile oldu.
Lozan yırtılıp Sevr gelecekse bunu yapan da “demokrasi” değil kendisi. Zira bu iş olacaksa yine onun oyu ile olacak... Velhasıl faturayı “demokrasi” değil erinde geçinde kendisi ödeyecek.
Niye mi?
Niye olacak, çünkü bütün bu naneleri oy adı verilen kupon karşılığı yiyen kendisi de ondan...
Tanzimat Fermanı da aynı cümleden bir “demokrasi” adımı idi!
Balkanlarda, Yemen çöllerinde kimler kaldı. Sarıkamış’ta kimler dondu? Kimler açlıktan, salgın hastalıklardan öldü? Kimlerin evi-barkı, tarlası tapanı şimdi başkalarının?!